Tüm Aralıklarda Net Odaklamalı (ARC-F) lens, tüm ekranda görüntü kalitesinin tutarlı olmasını sağlar. 1920 x1080 HD çözünürlükte Dijital Projektör SXRD™ panellerinden en iyi şekilde yararlanacak şekilde tasarlanan ARC-F daha keskin ve daha net görüntüler ve görüntü tutarlılığı sağlar.
(i). eski Yunanistan da sade ve mesut bir ırkın oturduğu rivayet edilen dağlık bir ülke; cennet hayatı yaşatan kırlar. Arcadian (s). bu ülkeye ait; sakin, asude; sade, basit; pastoral.
(i). kemer, tak; ayak kemeri; kavis arch stone kemerin kilidi makamında olan taş. arch supporter ayak kemerine destek, kavis. arch of triumph zafer takı.
(s). arktik, Kuzey Kutbuyla ilgili veya o bölgede bulunan; çok soğuk. Arctic Circle Kuzey Kutup dairesi. Arctic Current Kuzey Buz Denizinden gelen akıntı. arctic fox kutup tilkisi. Arctic Ocean Kuzey Buz Denizi. Arctic Zone Kuzey Kutbu ile Kuzey Kutup
(hi.). Bulgar dilinde ve on. ların tarz ve usûlünde olan: Bulgarca kitap, e. Bulgar dilinde veya Bulgarlar’a mahsus tarz ve usûlde: Bulgarca söylemek, Bulgarca hora tepmek, i. Bulgarların konuştukları dil: Bulgarca, güney Slav dillerindendir.
(i.). 1. Çobanların yiyeceklerini, hokkabazların oyun Aletlerini koydukları deriden küçük torba. 2. Köylü kadınların çocuklarını koyup omuzladıklari meşin torba. Devedağarcığı = Kuduz devenin dili altında sarkan kese.
(i. F.). Baharattan maruf kabuk ki, yakıcı ve lezzetli olup, toz hâlinde kullanılır, (bk.) Tarçın. Aslının dârû-yi Çin olduğu söylenirse de aslı Çin darısı anlamına gelen «dâr-ı Çin» dir. Tarçın suyu eskiden keyif verici bir içki olarak kullanılırdı.
time after time. over and over. again and again. time and again. numbers of times. times without numbers. tons of times. scores of times. for the nth time. for the umpteenth time. repeatedly. always. fast. heaps of times.
End Search (Son Araması) işlevi etkinleştirildiğinde, kaset otomatik olarak son kaydedilen görüntünün sonuna geçer. Bu görüntünün son iki saniyesi oynatılır.
i. eski Yunanistan'da vali; Rum Ortodoks kilisesinde piskopos. eparchy i. eski ve bugünkü Yunanistan'da vilâyet; Rum Ortodoks kilisesinde piskoposluk bölgesi.
(i.), (tar.) Bizans İmparatorluğu devrinde Afrika veya İtalya'da genel vali; Ortodoks kilisesinde yüksek rütbeli piskopos. exarchate (i.) böyle bir valilik, il veya piskoposluk.
(HARÇ) (i. A.). 1. Sarf, bozma: Verdiğiniz parayı tamamiyle harcettim. O paranın hepsi hareoldu mu? 2. (Masdar mânâsında olmayarak): Sarfolunacak para, masraf, harçlık: Çok harç gidiyor. 3. Bir resmî iş için verilen resim: Mahkeme harcı, intikal harcı, İlâm harcı. 4. (Türkçe): Bir şeyin imaline yarayan madde, kereste: Ustaların harcı kalmadığından boş duruyorlar. Yemek harcı. 5. Duvar örmeye ve sıva vesaireye yarayan kireç ile kum veya horasan yahut çamurla saman vesaire karışımı: Duvar harcı, sıv8 harcı, harç yapmak. 6. Elbiseye süs için çeşitli şekillerde dikilen kaytan vesaire: Kadın elbiselerine harç koymak bu sene moda oldu. Avrupa’dan hazır harç gelir. Harcı olmak = Yapabilmek elinden gelebilmek: Bu iş oun harcı değildir. Bu yükü kaldırmak benim harcım değildir. O ata binmek senin harcın mı? (bk.) Harcırah. Harc-ı Alem, harc-ı Am = Herkese göre, elverişli, herkesin kullanabileceği, ipekli elbise harc-ı Alem değildir. Vekilharç = Bir büyük konakta masraf işlerine bakan adam. Harcı içinden çıkmak = Ayrıca masraf etmeye hâcet olmamak.
(f. Arapça harc’dan). 1. Sarfetmek, bozmak: O kadar parayı bir günde harcadı. Çok para harcıyor. 2. Birini isteyerek tehlikeye sokmak: O adam beni harcamak istiyor. Bozuk para gibi harcamak = Aynı mânânın mübalağalı şekli.
expend. lose. to spend. to expenditure. to expend. to lay sth out. to blow. to waste. to use. to use up. to sacrifice. to kill. to victimize. use up. to waste. to dispanse.
(HARC-I RAH) (i. F. Ar. hare = masraf, Fars. râh = yol). Yol masrafı, bir memur veya subayın görevle bir yerden bir yere gitmesi için, rütbe ve maaşı ile ve gideceği mesafeye göre resmen verilen para: Hareket etmek için harcırâhını aldı. Harcırah nizâmnâmesi.
travel allowance. travelling expenses. travelling allowance. fare payments. marching money. deadheading pay. per diem allowance. transport allowance. transportation allowance.
(i.). 1. Suyun yüzünde yağmur damlaları, vesaireden hâsıl olan hava ile dolu şişcik, Ar. habâb .2. Hava veya su ile dolu olarak deri üzerinde hâsıl olan ufak sivilce: Ellerinde birtakım kabarcıklar çıkmış; kabarcık, dil kabarcığı.
(hi.). 1. Macar kavmine ait: Macarca bir yazı, dans. 2. Macarlarin tarz, usûl veya dilinde: Macarca söylüyor, yazıyor, çalgı çalıyor. 3. Macarlarin konuştukları dil: Macarca Turan dillerindendir ve Türkçe ile benzerliği vardır.
i., f. asker yürüyüşü; resmi yürüyüş; ilerleme, gidiş; asker yürüyüşü ile bir günlük yol; muntazam adımla yürüyüş; müz. marş; f. resmi yürüyüş yaptırmak; zorla yütmek, sevketmek; yürüyüş yapmak. march past geçit töreni. marching orders askere verilen
i. kral, padişah, hükümdar. monar'chic(al) s. krallık usulüne ait. mon'srchism i. krallık hükümeti sistemi, kraliyetçilik. monarchist i. krallık usulü taraftarı, kraliyetçi.
s., i. uyuşturucu, uyuşukluk verici, narkotik; i. uyuşturucu ilâç, narkotik; narkotiğe alışmış kimse; uyuşturucu herhangi bir şey. narcotize f. ilâç ile uyuşturmak veya uyutmak.
(i. F. pâre’den). 1. Bölük, kısım, kıt’a: Ekmek parçası, bez, kâğıt parçası. 2. mec. Ehemmiyetsiz ve adî şahıs: Kâtip parçası, esnaf parçası. Bir parça = 1. Bir kısım, bölük, bir parça kâğıt. 2. Az miktar, az şey, biraz, cüz’İ: Bir parça su, bir parça yemek. 3. Az vakit, biraz: Bir parça bekleyin, bir parça gezeceğim. Parça parça, bin parça = Birçok kısımlara ayrılacak şekilde kırık: Bardak elimden düşüp parça parça, bin parça oldu. Elmas parçası = Pek güzel ve parlak şahıs. Yedek parça = Bir makinanın bozulan kısımlarını değiştirmekte kullanılan parçalar.
to tear / to break / to pull sth into pieces. to tear / to cut to pieces. to piece. split. to smash. to shatter. to wreck. to break. to pare. to part. to dash. to chop. to demolish. to chop off. to crash. to decompose. to carve. to stave. to disintegrate.
(f ). 1. Parça parça olmak, doğranmak, ufak ufak kırılmak veya kesilmek: Kumaş öyle parçalandıktan sonra ne işe yarar? 2. mec. Çok çalışıp çabalamak, öteye beriye koşup çok uğraşmak: Zavallı adam bize ikram etmek için parçalandı.
break up. disintegrate. come apart. fall to pieces. break to pieces. go splinters. smash. go into splinters. go to pieces. break. crash. crumble. crush. decay. digest. disrupt. fly to pieces. rend. rupture. shatter. shiver. shred. spall. splinter. sp.
fragment. to be broken into pieces. to wear oneself out trying to please sb. to break. to break up. to tear. to fraction. to fission. to crash. to shatter. to rupture. to decompose. to crumble. to disintegrate. burst. jag. part. to come to pieces. fall to
i., f., s., z. paket bohça, çıkın; miktar, takım; huk. parça, kısım, parsel; f. kısım veya hisselere ayırmak; paket yapmak;den. halat üzerini katranlı bezle örtmek; s., z. kısmen. parcel post paket postası.
i. bir aile veya kabilenin ilk atası, cet, ata; yaşlı ve hürmete layık adam; b.h. patrik. patriar'chal s. patriğe ait; hürmete lâyık. patriarchate i. patriklik; ataerki, pederşahilik.
s., z. nadir, seyrek, az; eksik, kıt; güçbelâ, zoraki, yok gibi; z. hemen hemen hiç. make oneself scarce k.dili ortadan kaybolmak. scarce'ly z. ancak, güç belâ, zorla, güçlükle. scarce'ness, scarcity i. kıtlık, nadir oluş.
VCR’a takılan kasetin içeriğini hafızaya alır ve kayıtlı sahnelerin özetini gösterir. Yeni bir kaset kaydedildikten sonra, bir sonraki kasetin hafızası silinir.
i., f. nişasta, ket; kola; resmiyet; (A.B.D.) canlılık, dinçlik; f. kolalamak. starchiness i. sertlik, bol kolalılık; resmiyet. starch'y s. nişastalı; kolalı; resmiyete meyilli, soğuk.
(cinnamomum): Defnegiller familyasından; anayurdu Güney ve ve Güneydoğu Asya olan, yaprak dökmeyen kokulu bir ağaçtır. Yaprakları derimsi ve genellikle üç damarlıdır. Birçok türü vardır. Kabuğu baharat olarak kullanılır. Kullanıldığı yerler: Ruhi sıkıntıları giderir. Sürmenajda faydalıdır. İştah açar. Hazmı kolaylaştırır. İshali keser. Mide tembelliğini giderir. Vücudun direncini artırır. Kadınlardaki beyaz akıntıyı keser. Bağırsak solucanlarının dökülmesine yardımcı olur. Cinsel arzuları artırır.