(i. A.). 1. Eğme, çevirme, meylettirme, imale, tevcih: Nazar atfetmek. 2. Yükletme, birinin işi veya sözü olduğunu iddia etme, hamletme, isnat: Kendi yaptığı işi, söylediği sözü bana atfetmek istiyor; doktorlar halk sağlığının bu hâlini, havanın bozukluğuna atfediyorlar. 3. Bir kelime veya cümlenin önündeki kelime veya cümlenin hükmüne tâbi olmak şartiyle ona bağlanması: Bu ismi, bu cümleyi hangi isme, hangi cümleye atfedeceğiz? (Affolunan isim veya cümleye «mâtuf» ve diğerine «mâtuf-ı aleyh» denir). Harf-ı atıf, harf-i Atıf, hurOf-ı Atıfe = Atıf gösteren bağlama kelimeleri: Ve, dahi, ya, yahut, yoksa gibi. Atf-ı tefsir = Çok yakın mânâda olup sırf tasdik ve kuvvetlendirmek için «v» harfiyle benzeyenine atfolunan kelime: Ahz-ü girift, hüzn-ü keder gibi.
(i. A. «atıf» dan if.) (mü. Atıfe). 1. Yüzünü çeviren, meyleden, mâil, müteveccih. 2. Birine teveccühü, meyil ve muhabbeti olan, lutuf ve teveccühle bakan. 3. iki kelime veya cümleyi bağlıyan (kelime): Harf-i Atıf (harf-i atıf); vav-ı Atıfe; hurûf-ı Atıfe.
(Ar.) (Erkek İsmi) 1.Çevirme, meylettirme, imale. 2.Yükletme, birinin işi veya sözü olduğunu iddia etme, hami, isnad. 3.Yüzünü çeviren, meyleden, mail, müteveccih. 4.Merhamet sahibi, şefkatli, acıyan. 5.Beğenen. Atıf Efendi (Mehmet Kuyucaklı. (-İst. 1847). Osmanlı matematik bilgini. Şam ve İstanbul kadılıklarında bulundu.
(Ar.) (Erkek İsmi) - Latif, güzel, yumuşak, hoş, nazik olan bütün olayların ve eşyanın inceliklerini bilen Allah’ın kulu. - el-Latif; Allah’ın isimlerindendi. (bkz.Latif).
(i. L.’den) (gramer). Bir isim hali, ismin uzaklaşma hali, ismin mekân, yer bildiren bir hail: Çarşıdan geldim misalinde çarşı kelimesi ablatif haline girmiştir.
(i. L.’den) (gramer). Bir isim hali, ismin yapma ifade eden hali, ismin geçişli bir fiilin tesirinde olduğunu gösteren hali: Camı kırdı veya cam kırdı misallerinde «cam» akküzatif halindedir.
Resim ve heykel sanatlarında, yalnızca gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanan sanat anlayışı. Soyut ya da nonfigüratif sanata karşıt bir yönelimdir.
(i. A. «hetf» den if.). 1. Bağıran, seslenen. 2. Gaibden işitilen ses (bu halde «hâtiften bir sadâ geldi» tâbiri doğru olamasa da, galat-ı meşhûr olarak başlıca bu suretle kullanılmıştır).
(LATİFE) (i. A.) (c. letâif). Güldürecek tuhaf ve güzel söz ve hikâye, şaka, mizah. Latife etmek = Bilhassa gülmek için söylemek. Latife anlamaz, latife bilmez = Latife için söylenilen söze alınan. «Latife» ile «hezel» arasında fark vardır: Latife güzel ve zarif söz olmakla beraber terbiye dâhilindedir; hezel ise az veya çok açık ve edepsizce olur.
(I. Fr.). 1. (matematik) Sıfırdan küçük, önünde eksi işareti bulunan sayı, pozitif karşıtı. 2. Gerçekteki karanlık ve aydınlık kısımları tersine gösteren fotoğraf camı veya filmi.
1. Yapıcı ve yararlı olmayan, hiçbir sonuca ulaşmayan, gözetilen amaca veya beklenilene uygun olmayan. 2. Sıfırdan küçük, önünde eksi işareti bulunan (sayı).
Resim ve heykelde, gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanmayan sanat anlayışı. Non figüratif sanatta betiler gerçek birer nesne ya da varlık olarak tanınamazlar. Onlar yalnızca sanatsal gerçeklik düzleminde var olurlar. Nonfigüratif sanat yerine günümüzde soyut sanat terimi yeğlenmektedir.
Tifoya benzeyen, mikrobik ve bulaşıcı bir hastalıktır. Paratifo mikropları paratifolu hastanın idrar, büyük abdest veya kanında bulunur. Lağım sularının karıştığı içme suları ve bu sularla yetiştirilen yiyeceklerle bulaşır. Hastalığın yaygınlaşmasında kara sinekler de önemli rol oynar.