Cinema Black Pro modu, BRAVIA SXRD™ televizyonları ve Sony SXRD™ ev sinema projektörlerindeki kontrast oranını artırmak için Gelişmiş İris Kontrolü’nü kullanan benzersiz bir Sony özelliğidir. Bazı modeller, lamba gücü watt değerini de kontrol edebilmektedir. Resim Ayarları menüsünden Cinema Black Pro ayarlama işlevini seçebilirsiniz.
(f)., (i). yaklaştırmak, yakına getirmek, yaklaşmak, yanaşmak, yakına gelmek ; baş vurmak, müracaat etmek; başlamak, işe koyulmak; (i). yaklaşma, yanaşma; methal; başlangıç; spor golf topunu yeşil meydana sokan vuruş. approachable (s). müracaat e
(i). önlük, göğüslük, önlük gibi kullanılan şey, peştamal; tiyatro sahnesinin ön kısmı; (hav). hangarın önündeki beton saha; makinelerin üzerindeki koruyucu metal kapaklar; kayışlı taşıyıcı; buzul eteği; örtü. tied to her apron strings aşırı der
Genellikle “dev ekran” televizyonlar olarak anılan bu büyük kasalı televizyonlar çoğunlukla en az 40 inç büyüklüğünde dahili ekranlara sahiptir. Bir kaç yıl öncesine kadar, tüm arka projeksiyonlu televizyonlar, görüntü yaratmak için üç CRT kullanırdı. CRTler kullanıldığı için ortaya nispeten ağır ve çok yer kaplayan — neredeyse zemin standlı olarak tasarlanan televizyonlar çıktı. DLP, LCD ve LCoS gibi daha yeni mikro ekranlı arka projeksiyon teknolojileri daha kompakt, hafif ve “masaüstü” dev ekran televizyonlar tasarlanabilmesine olanak sağlamaktadır.
i., s., f. siyah renk; siyah boya; siyah elbise; zenci; s. siyah, kara; karanlık, kasvetli; kirli; uğursuz, kızgın, dargın; f. karartmak, siyahlatmak, siyaha boyamak; kararmak, siyahlanmak. a Black zenci. black-and-blue s. çürük, morarmış Black-and-Tan te
Siyah bir fon önündeyken renkler daha parlak görünür. Sony Black Trinitron® resim tüplerinde, renklerin daha yoğun olmasını sağlayan ve kontrastı artıran özel bir koyu ton bulunmaktadır.
BRAVIA Engine 2 PRO görüntü verilerini size ekranda görmeden önce filtreleyen, temizleyen ve optimize eden güçlü bir işlemcidir. Full HD 1080p LCD ekranınızda gerçeğe en yakın High Definition görüntüleri sunmak için sinyal kalitesi büyük ölçüde iyileştirilir. En beğendiğiniz programlar, Blu-ray Disc™’ler, DVD’ler ve PLAYSTATION®3 oyunları bugüne kadar gördüğünüz en üstün renk aralığı, en yumuşak yüksek hızlı hareket ve en temiz siyahlar olarak canlanır. Hiçbir şeyin izleme deneyiminizi engellemesine izin vermeyen gürültü azaltma teknolojisi, mükemmel görüntüyü sunmak için her sahnede hareket ve parlaklık ayarlarını otomatik olarak yapar.
BRAVIA ENGINE PRO, gelişmiş Dijital Gerçeklik Oluşturma teknolojisinden tam olarak yararlanarak BRAVIA ENGINE EX’in (yukarıda açıklanmaktadır) bir adım ötesine geçer. Bu, High Definition sinyalinizi güçlendirerek daha mükemmel çözünürlük ve üstün resim performansı elde etmenizi sağlar.
Cinema Black Pro modu, BRAVIA SXRD™ televizyonları ve Sony SXRD™ ev sinema projektörlerindeki kontrast oranını artırmak için Gelişmiş İris Kontrolü’nü kullanan benzersiz bir Sony özelliğidir. Bazı modeller, lamba gücü watt değerini de kontrol edebilmektedir. Resim Ayarları menüsünden Cinema Black Pro ayarlama işlevini seçebilirsiniz.
Sony tarafından sağlanan bu benzersiz özellik, Piksel x Piksel başına I/P (Titreşim/Kademeli) Dönüştürme ve V-Kenar Telafisi teknolojilerini kullanarak olağanüstü kademeli video sinyali üretir.
(i). sinema makinası; filim oynatma makinası, filim çekme makinası. cinematog'rapher (i). filim çeken kimse. cinematograph'ic (s). sinema makinasıyla ilgili veya ona ait. cinematography (i). filim çekme sanatı.
(i)., (f). uzlaşma, uyuşma; bazı şeylerden fedakârlık ederek varılan anlaşma zemini; (f). uzlaştırmak, bazı şeylerden fedakârlık yoluyla aralarını bulmak; (bir kimsenin). şerefini tehlikeye atmak; (bir işin neticesini) tehlikeye atmak. compromisewith ...
Dolby® B/C ve S, kaset kaydedicinin sinyal-parazit performansını geliştirmek için tasarlanmış ses paraziti giderme sistemleridir. Dolby® HX Pro (Kafa Alanı Uzatması – Headroom Extension) erken kaset doygunluğundan kaynaklanan bozulmayı önleyerek performansı artırır.
Dolby® Pro Logic® II, Dolby® Pro Logic®’in gelişmiş halidir ve ön (sol/sağ) ve arka (sol/sağ) sinyalleri tam frekans aralığı performansında ve gelişmiş kanal ayrımıyla çözer.
Dolby® Pro Logic® II x dekoder, sizde bulunan stereo – ya da 6.1- veya 7.1 için 5.1 kanal ses – kanal oynatımını genişleten ilk ve tek teknolojidir. Bu, dinleyicinin kendisini eğlence deneyiminin içinde bulmasını sağlayan, kusursuz, doğal surround ses ortamı oluşturur.
Dolby® Surround şarkı üretildiğinde dört ses bilgisi kanalı iki ses parçasına kodlanır. Daha sonra bu iki parça, evdeki video kasetleri ve TV yayımları gibi stereo program kaynaklarına getirilerek burada orijinal dört kanallı surround ses deneyimi oluşturmak üzere Dolby® Pro Logic® Dolby® Digital tarafından şifresi çözülür.
Daha yüksek dinamik aralık sağlayan, parlak ve karanlık ayrıntıları koruyan bir dijital fotoğraf işleme sistemi. 16.384 seviye parlaklık ile 14 bit dxp, 12 bit sistemlere göre dört kat artış sağlar ve daha derin ve gerçekçi dijital görüntüler elde edilmesine olanak tanır.
s. uygunsuz, münasebetsiz, yolsuz, yanlış; yakışık almayan; yakışıksız, çirkin. improperfraction mat. payı paydasından büyuk olan kesir. improperly z. uygunsuz bir şekilde, yanlış olarak.
s. daha iyi olabilir, ıslah olunabilir. düzeltilmesi mümkün, yoluna girebilir. improvabil'ity, improv'ableness i. ıslah kabul eder oluş, düzeltilebilir oluş improv'ably z. ıslah edilebilir sekilde.
f. değerini artırmak, kıymetlendirmek; ıslah etmek, düzeltmek, yoluna koymak; iyiye kullanmak, istifadeli bir hale getirmek; ıslah olmak, duzelmek, yola girmek; artmak, değeri artmak, kıymetlenmek. improvement i. düzelme, salah, ilerleme, terakki, ısl
f. irticalen ,çalgı çalmak veya şiir söylemek; o anda uydurmak; birdenbire çaresini bulmak. improvisa'tion i. irticalen şiir söyleme veya çalgı ,çalma; irticalen söylenmiş şiir veya çalınan müzik parçası; o anda uydurma. im'proviser, improv'isator i. ir
Son derece küçük Memory Stick PRO-Duo, dosyaların yüksek hızlı aktarımını ve anında kayıttan çalmayı destekleyen bir medya aygıtıdır. Dosyaları bir bilgisayar veya dizüstünden diğerine aktarmaya ek olarak, Memory Stick PRO-Duo cep tipi dijital fotoğraf makineleri, PSP® avuç içi oyun konsolları ve cep telefonlarıyla kullanmak için mükemmeldir. 16 GB’ye varan depolama kapasitesi seçenekleriyle, müzik, video ve oyunlardan dijital fotoğraf makinelerine ve büyük belgelere kadar beğendiğiniz dosyaları hızlı ve kolay bir şekilde aktarabilirsiniz. Memory Stick PRO-Duo’nuzu takın, dosyaları sürükleyip bırakın ve yola koyulun.
Yüksek kapasite ve yüksek hızlı çıkarılabilir bellek formatı ile büyük fotoğraf, video ve diğer dosyalarınız için ideal. Memory Stick PRO™ aygıtları ile uyumludur.
Cyber-shot® fotoğraf makinesi, dijital fotoğraflar ve MPEG filmler için 1 GB’a varan alan sağlayan Memory Stick PRO™’yu, isteğe bağlı bir depolama ortamı olarak kullanabilirler.
MemoryStick PRO, gerçek zamanlı DVD kalitesindeki videoları kaydetmek ve oynatmak için geliştirilmiş bir hafıza kartıdır. MemoryStick’e göre kapasitesi daha fazladır.
Motionflow PRO 100Hz, BRAVIA TV’lerde hareketli görüntülerde bulanıklığı azaltıp standart kare hızını iki katına çıkararak bugüne kadarki en net, en kesintisiz ve gerçeğe en yakın yüksek hızlı görüntüler sınar. Saniyedeki kare sayısını akıllı bir şekilde iki katına çıkaran Motionflow Pro 100Hz, arka ışığı yakıp söndürme teknolojisi de kullanır. Motionflow’un yeni bir özelliği olan Arka Işığı Yanıp Sönme teknolojisi performansı daha da artırmaktadır. İlave karelerle ekranda kesintisiz bir aksiyon akışı yaratılmasına ek olarak, Arka Işık Yanıp Sönme hızlı aksiyonları zirveye çıkarır. Resimler daha net, daha keskin ve nerdeyse hiç ‘titreşim’ olmadan görüntülenir. Arka ışığı kapatıp açmak suretiyle çalışır, böylece hızlı spor veya macera sahneleri ekrandan hızla geçerken daha az bulanıklık görürsünüz.
Bu Sony tarafından sağlanan benzersiz özellik, Piksel x Piksel başına I/P (Titreşim/Kademeli) Dönüştürme ve V-Kenar Telafisi teknolojilerini kullanarak olağanüstü kademeli video sinyali üretir.
Bilginin ancak olasılık değeri olduğunu, kesin doğrunun bilinemeyeceğini, bilginin yalnız olasılığa erişebileceğini ileri süren teoriye dayalı kuşkucu öğreti.
s., i., f. onaylama yetkisine ait; i. vasiyetnamenin resmen onaylanması; f. vasiyetnameyi resmen onaylatmak. probate court veraset mahkemesi. probate duty bir nevi veraset vergisi.
i., huk. hafif bir suçtan dolayı gözaltına alınma; (memuru) deneme süresi; gözaltı; kanıtlama; huk. vasiyetnamenin onaylanması. probation officer hafif suçluyu gözaltında bulunduran memur. probational, probationary s. deneme ile ilgili.
A question proposed for solution; a matter stated for examination or proof; hence, a matter difficult of solution or settlement; a doubtful case; a question involving doubt.
Anything which is required to be done; as, in geometry, to bisect a line, to draw a perpendicular; or, in algebra, to find an unknown quantity. a question raised for consideration or solution; 'our homework consisted of ten problems to solve' a state of d
The control complex of a fault-tolerant system can arrange its subsystems in many different configurations There are many possible paths through the subsystems How do you select a workable configuration when there is a faulty subsystem?.
A function from inputs to outputs, which we want an algorithm to compute A crossword puzzle is not a problem; it's an instance The set of all crossword puzzles is a problem.
A problem consists of network events or patterns of network events TIAS users define problems based on situations they need to know about When a TIAS client subscribes to a view which includes the problem, the record of each problem instance is sent to th
An opportunity for improvement of an undesirable condition, often observed by symptoms, created by root causes, which must be systematically identified and eliminated or altered to control the condition.
A question raised for inquiry, consideration, or solution An intricate unsettled issue which is a source of perplexity, distress, or vexation, and that may be difficult to understand or accept.
A failure to meet the stated requirements Sometimes what is reported as a problem turns out to be a request for an enhancement, after research In that case, the reported problem would be removed from the Problem Report and added to the Change Request Repo
The unknown root cause of one or more existing or potential Incidents Problems may sometimes be identified because of multiple incidents that exhibit common symptoms Problems can also be identified from a single significant Incident, indicative of a singl
A type of call which is refers to device or service which is malfunctioning or broken. something that requires a solution. a liability, one likely to be whacked.
In the question, issue, problem logic, the problem is a specific discrepancy between an existing condition and a desired or expected one For example, if you are currently producing five widgets, and you seek or your goal is to produce seven, your problem
i., s., f. yöntem, metot, yol, usul; süreç, vetire; işlem; ilerleme; huk. belge; celpname, çağırı kağıdı; dava muamelesi; biyol. yumru; s. özel işleme tabi tutulmuş; f. muamelesini yapmak; özel işleme tabi tutmak; huk. tebliğ etmek; dava açmak. chem
i. eski Roma'da konsül vazifesini yapan memur, prokonsül; umumi vali; b.h., paleont. insan ve maymunların atası sayılan miyosen devri primatı. proconsular s. prokonsüle ait. proconsulate, pro- consulship i. prokonsüllük.
f. sürüncemede bırakmak, ağırdan almak, geciktirmek; ertelemek, tehir etmek. procrasti- na'tion i. sürüncemede bırakma; erteleme. procrastinator i. işini tehir eden kimse.
f. döllemek; hâsıl etmek, doğurmak, yaratmak procreant s. meydana getiren, verimli. procreative s. dölleyici; doğurgan. procrea'tion i. dölleme; doğurma, meydana getirme.
s., i. müsrif, savurgan tutumsuz; çok bol; i. müsrif kimse. prodigal son hayatı ciddiye almayan kimse, mirasyedi kimse. prodigally z. müsrifçe; cömertçe.
f. meydana getirmek; vermek, mahsul vermek; göstermek, meydana koymak, ortaya çıkarmak; doğurmak; yapmak, üretmek, imal etmek; uzatmak; sonuç çıkarmak; sahneye koymak.
i. müstahsil, üretici, fabrikatör; hasıl eden kimse, meydana getiren kimse; sin. yapımcı, prodüktör; karbon monoksit gazının istihsal olunduğu ocak. producer goods hammadde, üretim maddeleri.
f., s. bulaştırmak, pisletmek, kirletmek; hürmetsizce kullanmak: kötüye kullanmak, suiistimal etmek; s. kâfir, zındık; adi, bayağı; mukaddes olmayan, cismani, dini işlerden ayrı olan; küfür kabilinden. profanely z. hürmetsizce. profaneness i. kutsal
s., i. mesleğe ait, mesleki; ustalıklı; meslek sahibi olan; profesyonel; i. profesyonel kimse. profession- ally z. meslek bakımından, meslekçe, iş için; ustalıkla.
i., f. yüzün yandan görünüşü, profil; yüzün yandan çekilen resmi; kısa biyografi, karakter portresi; mim. bir binanın dikey görünüşünün mimari ay- rıntılarını gösteren şekil; grafik, çizge; f. profilini yapmak.
i. kâr, kazanç; menfaat, fayda, yarar. profit motive kâr güdüsü. profit sharing kârı bölüştürme. profit and loss account kâr ve zarar hesabı. gross profit brüt kâr. net profit net kar. paper profits muhtemel kâr.
s., i. uçarı, haylaz; günahkâr; edepsiz; i. müsrif kimse, hovarda. profligacy i. ahlâksızlık; günahkârlık; utanmazlık; hovardalık. profligately z. hovardaca, haylazca.
s., i. çok derin; çok malumatlı; engin; çok büyük; i. derinlik, abis; derya, umman. profoundly z. de- rinden; esaslı olarak, tamamen. profoundness i. derinlik.
f. ileride meydana geleceğini söylemek; belirtisi olmak; belirtisinden anlayıp söylemek, ilerisini tah- min etmek. prognostica'tion i. kehanet, önceden tahmin; belirti. prognosticator i. kehanet eden kimse.
1. Belirli şartlara ve düzene göre yapılması öngörülen işlemlerin bütünü. 2. Yapılacak bir işin bölümlerini, bölümlerin sırasını ve zamanını gösteren tasarı.
Same as Programme. a performance at a public presentation; 'the program lasted more than two hours' a system of projects or services intended to meet a public need; 'he proposed an elaborate program of public works'; 'working mothers rely on the day care
a system of projects or services intended to meet a public need; 'he proposed an elaborate program of public works'; 'working mothers rely on the day care program'. a series of steps to be carried out or goals to be accomplished; 'they drew up a six-step
A program is a series of instructions for a computer, telling it what to do or how to behave The terms 'application' and 'app' mean pretty much the same thing It is however different from an applet Program is also the verb that means to create a program,
A coherent assembly of plans, project activities, and supporting resources contained within an administrative framework, whose purpose is to implement an organization's mission or some specific program-related aspect of that mission For purposes of this p
A sequence of instructions for the computer that implements an algorithm, especially when stored in a file in the form of either directly-executable object code, or source code for an interpreter or compiler When loaded into memory and executed, the objec
A magic spell cast over a computer allowing it to turn one's input into error messages More seriously: A program is a combination of computer instructions and data definitions that enable computer hardware to perform computational and control functions A
A set of instructions for a computer that lets the computer perform a specific task Programs that perform tasks directly relating to what a person would want to do are called application software, to distinguish them from system software.
A complete sequence of computer software instructions necessary to provide an application, solve a specific problem, perform an action, or respond to external stimuli in a prescribed manner As a verb, it means to develop a program.
A set of instructions to a computer to turn user input into error messages Any complete set of related instructions to a computer at any level of abstraction.
A set of instructions for the computer; operating systems are related sets of programs that take care of most of the 'housekeeping' chores, while applications are programs which allow the computer to perform useful tasks.
A set of instructions to be executed by a computer Same as software. programs often refers to computer programs, but can refer to such things as advertising campaigns as in 'a banner ad program.
Series of coded Instructions that performs specific tasks when executed by a computer A program can be written in a processor-specific language or a high-level language that can be implemented on a number of different processors. this is simply a list of
A coordinated set of USAID-financed activities directed toward specific goals For example, maternal and child health, nutrition, education and family planning activities designed to promote the spacing of children may comprise a program to reduce infant d
İng. programme i., f. (-med, -ming) program; (elektronik hesap makinaları) çalışma yönergesi, düzen; f. programlamak, program yapmak; düzenle- mek. program music olaylar sırasına veya bir sahne serisine göre düzenlenmiş müzik.
TV alıcısının her bellek konumuna, kendi programlanabilir kodu (örn. BBC, Sky) atanabilir. İstasyon kodu, kanala her geçtiğiniz otomatik olarak kısa bir süre ekranda gösterilir.
s., i. terakki eden, ileri giden, ilerleyen; ilerlemekte olan; tedrici; terakkiye müsait; ilerici; genişleyen, yavaş yavaş artan; i. siyasette terakki taraftarı, erkinci. progressively z. ilerledikçe, devamlı olarak. progressiveness i. ilericilik.
s. yasaklayıcı; engelleyici. prohibitive price satışa mâni olacak kadar yüksek fiyat, aşırı fiyat. prohibitively z. yasak edilecek derecede; engelleyecek şekilde. prohibitiveness s. yasaklayıcılık; engelleyici oluş.
f. ileriye doğru atmak; sondurmak, çıkıntılı yapmak; atmak, fırlatmak; plan kurmak, tasarlamak, düşünmek, tasavvur etmek; (film, resim) perdede göstermek; mat. bir düzlem üzerinde simetrik bir şekil vücuda getirmek için belirli bir şeklin her noktasında
1. Bir film veya belgenin ışık kaynağından çıkan ışınlarla ekran veya perde üzerinde görüntüsünün oluşturulma işi. 2. Görüntülerin gösterici yardımıyla bir yüzeye yansıtılması işi.
1. Karanlıkta bir hedefi aydınlatmak için kullanılan dar, uzun bir ışın demeti çıkaran ışık kaynağı. 2. Bir film veya belgenin ışık kaynağından çıkan ışınlarla ekran veya perde üzerinde görüntüsünü oluşturulan alet.
The part of an XML document that precedes the XML data The prolog includes the declaration and an optional DTD. b The optional beginning portion of an XML document prior to the document's content.
Extraneous bytes at the beginning of a signal file that are not to be read as samples Signal files created using the WFDB library do not contain prologs, but signal files created using other means may contain prologs To read such a signal file using the W
Acronym for Programming in Logic PROLOG was developed by A Colmerauer and P Roussel at the university of Aix-Marseille in 1971 It was designed for natural-language processing but has become one of the most widely used languages for artificial intelligence
The part of a document that contains information about the document, most notably the DTD. a computer language designed in Europe to support natural language processing.
i., f. gezme, gezinti; gezme yeri, mesire; büyük balo; f. gezinmek; birini gösteriş için gezdirmek. promenade concert halkın gezinmesine müsaade edilen konser. promenade deck gezinti güvertesi, üst güverte.
s., meşhur, mühim; göze çarpan; çıkıntılı, ileriye fırlamış. prominence i. şöhret, ehemmiyet; göze çarpan şey; burun, dil, çıkıntı, tümsek; astr. güneş üzerindeki ateş parçalarından biri. prominently z. göze çarpacak surette; ehemmiyetle.
i. söz, vaat, taahhüt,vaat edilen şey;ümit verici şey. breach of promise cayma, sözünden dönme; özellikle evlenme vaadini tutmayış. express promise kesin söz. implied promise ima edilen vaat, zımni vaat. keep a promise sözünü tutmak.
f. söz vermek, vaat etmek; göstermek; ümit vermek, taahhüt etmek, temin etmek. Promised Land Filistin; vaat edilmiş toprak; cennet, saadet yeri. It promises to be a fine day. Hava iyi olacağa benziyor.
s., i. çabuk, acele, hemen olan, hazır; i., tic. vade; sahnede oyuncuya hatırlatılan söz. prompt note vadeli senet. promp'titude, prompt'ness i. çabukluk; tam vaktinde gelme veya yapma; dakikası da- kikasına yapma. prompt'ly z. derhal, çabucak, bir an
f. resmen ilân etmek, neşretmek, duyurmak, bildirmek; huk. yürürluğe koymak (kanun). promulgator i. neşreden kimse, ilân eden kimse. promulga'tion i. resmen yürürlüğe koyma; duyuru.
f., biyol. elleri veya ön ayakları avuç içi veya tabanı yere doğru çevrilmiş vaziyette tutmak veya o vaziyete getirmek, içe dönmek veya döndürmek. prona'tion i. elleri bu vaziyete getirme. prona'tor i., anat. pronator.
s. yüzükoyun yatmış; başını ileriye doğru aşağı eğmiş; mütevazı; eğik; kabiliyetli, eğilimli, mütemayil. prone'ness i. temayül; eğilme; yüzükoyun yatma.
f. telaffuz etmek, söylemek; beyan etmek, resmen bildirmek, kararı bildirmek; (nutuk) vermek. pronounce able s. telaffuzu mümkün. pronouncement i. resmen bildirme; bildiri.
f. (-ped,- ping) i. destek yapmak, desteklemek, sırık ile tutmak; himaye etmek, tutmak; dayamak; i. destek, dayak, ayak, payanda; çamaşır sırığı; hami olan kimse, yardımcı kimse, destekleyici şey veya kimse.
s., i. hazırlık dersi ile ilgili; yeni bir ilme başlangıç olan; i. ilk ders, hazırlık dersi. propaedeutics i. herhangi bir ilimde ilk çalışma, başlangıç.
Hence, any organization or plan for spreading a particular doctrine or a system of principles. information that is spread for the purpose of promoting some cause.
A way of presenting a belief that seeks to generate acceptance without regard to facts or the right of others to be heard Propaganda often presents the same argument repeatedly, in the simplest terms and ignores all rebuttal or counter-argument It is esse
Persuasive communication designed to influence political behaviour, usually on a large scale. generation of more or less automatic responses to given symbols.
Any information, ideas, doctrines, or special appeals spread to influence the opinions, emotions, attitudes, or behavior of any specified group to benefit the sponsor, either directly or indirectly.
In the military context, the deliberate effort to advance one's own cause by spreading information or disinformation which will damage the enemy's cause Propaganda is not a function of Army public affairs.
i. propaganda; herhangi bir prensibi yaymaya çalışan teşkilât. propagandist i. bir prensibi yay- maya çalışan kimse, propagandacı. propagandize f. propaganda yapmak.
A person who devotes himself to the spread of any system of principles. a person who disseminates messages calculated to assist some cause or some government of or relating to or characterized by propaganda.
s. münasip, layık, yakışır, uygun; has, hususi, kendine mahsus, zati; doğru, gerçek, tam; hürmete lâyık; asıl (yer); (eski ) güzel, fevkalade. proper fraction tam kesir. proper name özel isim. the proper time uygun zaman. properly z. uygun şe- kilde;
i. mülkiyet; mal, mülk, emlak, arazi; hususiyet, özellik; mahiyet, tabiat; sahne donatımı. property man sahne eşyalarını temin eden kimse. property qualification bir kimseye oy hakkı sağlayan mülk sahipliği. property tax emlâk vergisi.
s. kehanette bulunmayla ilgili; gelecek için isabetli (tahmin); peygambere veya kehanete ait; peygamberlik kabilinden; kehaneti olan. prophetically z. isabetli olarak; kehanetle.
f. teskin etmek, yatıştırmak; teveccühünü kazanmak; tövbe etmek. propitiable s. yatıştırılabilir, teskini kabil; teveccühü kazanılabilir. propitiative s. yatıştırıcı; tövbe eden.
i., f. oran, nispet: çoğ. bir cismin genişlik, uzunluk ve derinliği, ebat, boyutlar; hisse, pay; uygunluk; mat. iki çift nicelik arasındaki nispet eşitliği, oran- tı; orantı kuralı; f. orantı kurmak; birbirine uyumlu kılmak. proportion of births to
i., f. teklif etme; teklif; k.dili teşebbüs; bir meseleyi arzetme; k.dili uygunsuz teklif; mat. mesele, nazari dava; man. önerme, kaziye; f., k.dili uygunsuz bir teklifte bulunmak. propositional s. teklif kabilinden, teklife ait.
i., f., s. düzyazı, nesir; sıkıcı söz veya yazı; f. nesir yazmak; can sıkıcı şekilde konuşmak veya yazmak; s. nesir şeklinde yazılmış; can sıkıcı, alelade.
f. bitirmeye çalışmak, ilerletmek, ileri götürmek; huk. aleyhine dava açmak, kanuni yollarla elde etmeye çalışmak, kanuni takipte bulunmak. prosecuting at torney savcı, müddeiumumi.
i., f. din değiştiren kimse; f. dininden çevirmek. proselytism i. başkalarını kendi dinine sokmaya çalışma; mühtedilik. proselytize f. kendi dinine çevirmek.
i., f. beklenen şey ümit; bekleme, gözleme; bakış; manzara, görünüş; ihtimal; maden damarına ait belirti; muhtemel müşteri; f. maden araştırmak. in prospect beklenen; ümitle beklenen. prospector maden ocağı arayan kimse.
Prostat bezi, idrar torbasının boynu ile idrar yolu başlangıcını çevreleyen ceviz büyüklüğünde bir guddedir. Yalnız erkeklerde bulunur. Prostat bezi, 50 yaşını geçen erkeklerde büyümeye başlayıp, rahatsızlık verebilir. Hastalığın belirtileri gecenin son kısmında idrara kalkmak, gündüzleri sık sık idrar yapmak, idrar yapmakta zorluk, idrarın yavaş yavaş akması, idrarın başında veya sonunda bir damla kan şeklinde görülür. Kesin tedavi ameliyatla gerçekleşir. Ancak tedavi maksadıyla aşağıdaki reçeteler uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Mazı, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam mazı konur. 10 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere, birer çorba kaşığı içilir.
Vücudun herhangi bir yerindeki iltihabın, kan dolaşımı aracılığı ile prostat bezine gelip yerleşmesi sonucu ortaya çıkar. Hastada titreme, halsizlik, ateş, sırt ve bacak ağrıları görülür. Hasta, İdrarını ve büyük abdestini yapmakta güçlük çeker. Tedavi sırasında en az 10 gün yatak istirahati şarttır. Ayrıca 6 hafta süreyle aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Servi yaprağı, su.
Hazırlanışı : Dört bardak suya 2 tutam servi yaprağı konur. 20 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere birer kahve fincanı içilir.
Prostat bezinin genişleyip, büyümesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastanın karın bölgesinin alt kısımlarında ve bacak aralarında ağrı vardır. Bazen sırtta ve kollarda da ağrı hissedilir. Doktor tedavisi gerekir. Ayrıca aşağıdaki reçeteler de kullanılabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Atkestanesi, su.
Hazırlanışı : Bir tencere suda 2 avuç atkestanesi haşlanır. Günde 5 tane yenir.
s., f. yüzükoyun yatmış, yere uzanmış; birinin ayağına kapanmış, insafına kalmış; halsiz kalmış, takati kesilmiş; bot. yerde uzanan; f. yere sermek, yere yıkmak; halsiz bırakmak, bitkin hale koymak. prostrate oneself secde etmek. prostrate oneself bef
f. korumak, muhafaza etmek, saklamak, himaye etmek; ikt. yabancı mallara yüksek gümrük koymak suretiyle yerli malları korumak. protecting s. koruyan, himaye eden.
i. koruma, muhafaza, himaye; sığınacak yer, korunacak yer, barınak; serbest seyahat vesikası; ikt. ithalat üzerine gümrük koyarak yerli malları koruma; A.B.D., (argo) rüşvetle elde edilen güvenlik. protectionism i. yüksek gümrük koymak suretiyle yerli
In chemical analysis, the total nitrogenous material in vegetable or animal substances, obtained by multiplying the total nitrogen found by a factor, usually 6.25, assuming most proteids to contain approximately 16 per cent of nitrogen. any of a large gro
A large molecule composed of one or more chains of amino acids in a specific order; the order is determined by the base sequence of nucleotide in the gene coding for the protein Proteins are required for the structure, function, and regulation of the body
A large biomolecule composed of one or more chains of amino acids in a specific order Proteins are required for the structure, function, and regulation of cells, tissues, and organs.
A large, complex molecule composed of amino acids The sequence of the amino acids, and thus the function of the protein, is determined by the sequence of the base pairs in the gene that encodes it Proteins are essential to the structure, function, and reg
A large molecule composed of one or more chains of amino acids in a specific order; the order is determined by the base sequence of nuceotides in the gene coding for the protein Proteins are required for the structure, function, and regulation of the body
A large molecule composed of one or more chains of amino acids in a specific order; the order is determined by the base sequence of nucleotides in the gene coding for the protein Proteins are required for the structure, function, and regulation of the bod
A complex biological molecule composed of a chain of units called amino acids Proteins have many different functions: structure; movement ; catalysis ; transport ; regulation of cellular processes ; and response to the stimuli The information for making p
A polymer of amino acids linked via peptide bonds and which may be composed of two or more chains The uniqueness of individual proteins depends on the length and order of amino acids within the proteins.
Any of the group of large molecules that are composed of a linear sequence of amino acids Proteins account for more than 50 percent of the dry weight of most cells, and are involved in most cell processes Examples of proteins include enzymes, collagen in
An important kind of molecule in the human body, consisting of a sequence of amino acids The shape of a protein depends on the number and sequence of amino acids that make it.
A large molecule composed of one or more chains of amino acids in a specific order; the order is determined by the base sequence of nucleotides in the gene that codes for the protein Proteins are required for the structure, function, and regulation of the
A molecule composed of many amino acids There are many types of protein with a range of functions Proteins are important as enzymes Egg white is almost pure protein.
Macromolecules consisting of long sequences of amino acids Protein is three-fourths of the dry weight of most cell matter and is involved in structures, hormones, enzymes, muscle contraction, immunologic response, and essential life functions.
One of the three main classes of food Proteins are made of amino acids, which are called the building blocks of the cells The cells need proteins to grow and to mend themselves Protein is found in many foods such as meat, fish, poultry, and eggs See also:
Proteins are essential molecules in the body made up of many amino acids strung together DNA encodes the proteins and the cells can then turn the DNA into RNA and ultimately into proteins Clotting factors are one of many types of proteins.
A macromolecule formed from a sequence of amino acids synthesized according to the genetic information coded by RNA Proteins are the fundamental functional and structural constituents of cells.
Any of a group of complex organic macromolecules that contains carbon, hydrogen, oxygen, nitrogen, and usually sulfur, and composed of one or more chains of amino acids, and include many substances, such as enzymes, hormones, and antibodies, that are nece
A molecule made up of a number of amino acids arranged in a specific order determined by the genetic code Proteins are essential for all life processes 2 Return to top.
Proteins are large molecules required for the structure, function, and regulation of the body's cells, tissues, and organs Each protein has unique functions Proteins are essential components of muscles, skin, bones and the body as a whole Protein is also
A compound formed from a chain of amino acids Proteins are present in all living things, and are used for enzymes, hormones and other essential molecules.
What it's good for: Keeps the body running, made from different combinations of amino acids Where you get it: Meat, eggs, dairy products, beans, whole grains, and vegetables RDA: Between 46 and 63 g for adults. any of a large group of nitrogenous organic
i. protesto; itiraz, itiraz beyannamesi; den. sig. bir kazadan sonra gemi limana gelince bu kazadan hiç kimsenin mesul olmadığına dair kaptan tarafından verilen resmi takrir, prova di fortuna; bir vergiyi istemeyerek ödediğine dair mükellefin itirazı.
(i. İ. proteste). 1. (hukuk) Bir kimsenin, menfaati aleyhinde verilen kararı tanımadığını resmen beyan etmesi. 2. Böyle bir karara karşı verilen resmî beyanname: Protestosunu verdi. 3. Zamanında ödenmeyen bir poliçe veya senedin ödenmesi için alacaklının gönderdiği ihtarname.
1. Eksik bir organın yerini tutmak, bir organın sakatlığını örtmek amacıyla yapılan (organ veya parça). 2. Aslında kelimede bulunmayan bir ünlü veya ünsüzün ön seste belirmesi.
i., biyol. tek hücreli hayvan veya bitki. protis'tan i., s. tek hücreli hayvan veya bitki; s. böyle hayvan veya bitkiye ait. protis'tic s. tek hücreli hayvan veya bitki ile ilgili.
i., f. diplomatik işlerde kullanılan resmi usuller, teşrifat, protokol; zabıt varakası, tutanak, protokol; bir anlaşmaya ilâve edilen madde; f. protokol yapmak.
(i. Y.). 1. Diplomatlar arasında yapılan ön anlaşma zaptı. 2. Devlet erkânı veya devletler arasındaki münasebetlerde, resmî törenlerde, her türlü siyasî temaslarda uyulan kaideler.
One of the basic particles that makes up an atom The proton is found in the nucleus and has a positive electrical charge equal to the negative charge of an electron and a mass similar to that of a neutron: a hydrogen nucleus. a fundamental particle with a
A common subatomic particle found in the nucleus of every atom, often along with neutrons Made of two up quarks and one down quark, a proton has a positive charge.
A subatomic, or elementary, particle with a single positive charge equal in magnitude to the charge of an ELECTRON and a mass of 1; very close to that of a NEUTRON; the nucleus of a HYDROGEN ATOM is composed of a single proton.
One of the elementary particles of nature The proton has a charge of 1 6 x 10-19 Coulombs and a mass of 1 67 x 10-27 kg, much higher than an electron The proton resides in the nucleus of an atom, sharing the space with neutrons, neutrally charged particle
One of the basic particles which makes up an atom The proton is found in the nucleus and has a positive electrical charge equivalent to the negative charge of an electron and a mass similar to that of a neutron.
Protons are heavy nuclear particles carrying a positive electrical charge Along with neutrons, they are the principal components of atomic nuclei It has a mass of 1 67 x 10-24 grams, 1836 times the mass of an electron Protons are composed of two 'up' quar
A particle of mass unity carrying a unit positive charge; it is identical physically with the nucleus of the ordinary hydrogen atom All atomic nuclei contain protons See Nucleus. a stable particle with positive charge equal to the negative charge of an el
The primary growth from the spore of a moss, usually consisting of branching confervoid filaments, on any part of which stem and leaf buds may be developed.
s. gururlu, mağrur, kibirli, azametli; onurlu, izzetinefsi olan; haysiyetli; (of ile) iftihar eden; canlı (at v.b.); görkemli; muhteşem, tantanalı. proud flesh tıb. yara içinde veya etrafında mantar gibi şişmiş et. proudhearted s. kibirli. a proud day
f. (-d,-d veya proven) tanıtlamak, ispat etmek, doğruluğunu tespit etmek; denemek; tecrübe ile anlatmak; mat. sağlamasını yapmak; olmak; çıkmak. proving ground tecrübe sahası, deneme alanı.
f. tedarik etmek sağlamak, bulmak; önceden hazırlamak; vermek, bulup vermek; şart koşmak. provide against hazırlıklı bulunmak, ihtiyatlı bulunmak. provide for geçimini sağlamak; tedarikli bulunmak.
i. Tanrı inayeti, ilâhi takdir; basiret, sağgörü; vaktinde tedbir alma; b.h. Allah, Tanrı. provident s. ihtiyatlı, basiretli, tedbirli. providently z. ihtiyatla, tedbirli olarak; tam zamanında, tam yerinde.
i. vilayet, il, eyalet; eskiden İtalya haricinde olup Roma imparatorluğuna baglı eyalet; çoğ. taşra; bilgi veya edebiyat alanı; yetki alanı; bir şahsın belirli iş sahası; ekol. kendine özgü bitey, direy ve insan tipleri olan dirimsel coğrafya alanı. with
s., i. eyalete ait; taşraya ait; taşralı, dar düşünceli; köylü gibi; i. köylü, taşralı kimse. provinciality i. taşralılık. provincially z. taşra zihniyetiyle, dar kafalılıkla.
i. kışkırtma, tahrik, teşvik; dürtü; gücendirme, öfkelendirme; kızılacak şey, güce gidecek mesele. do (it) under provocation kışkırtı tesirinde kalarak yapmak, tahrik sonucu yapmak. on the slightest provocation en hafif etkenle.
s., i. tahrik edici, kışkırtıcı, etkileyici; kızdırıcı, sinirlendirici; çekici, cazip; i. tahrik edici kimse veya şey. provocatively z. tahrik edici şekilde, kış- kırtarak.
Herhangi bir kişiye, gruba, kuruluşa veya devlete karşı girişilen ve onları sonradan ağır sonuçlar verecek bir karşı eylemde bulunmaya zorlayan, önceden tasarlanmış girişim.
To call forth; to call into being or action; esp., to incense to action, a faculty or passion, as love, hate, or ambition; hence, commonly, to incite, as a person, to action by a challenge, by taunts, or by defiance; to exasperate; to irritate; to offend
call forth ; 'arouse pity'; 'raise a smile'; 'evoke sympathy'. call forth; 'Her behavior provoked a quarrel between the couple'. provide the needed stimulus for. annoy continually or chronically; 'He is known to harry his staff when he is overworked'; 'Th
f. kızdırmak, sinirlendirmek, öfkelendirmek; harekete geçirmek; dürtmek, teşvik etmek, tahrik etmek; sebep olmak. be provoked (at) kızmak; küs- mek. provoking s. asaba dokunan. provokingly z. kızdıracak şekilde.
Radyo istasyonunu aramanızı ve ayarladığınız istasyonun türünü görmenizi sağlar. NEWS (haber) ve SPORT (Spor) gibi PTY veri isimleri, kafa biriminin ekranında görüntülenir.
(f.) karşılıklı hareket etmek, karşılığını yapmak, misli ile karşılık vermek; birbirinin yerine geçmek, mütekabil olmak. reciproca'tion (i.) karşılık, tekabül.
f., i. iftira etmek, sitem etmek, serzeniş etmek; ayıplamak, kınamak, şerefsizlik veya leke getirmek; i. ayıp, ar, rezalet; ayıplama, kınama; azar, serzeniş, sitem; leke, yüz karası olan kimse. reproachable s. ayıplanır, serzenişe lâyık.
s., i., f. tövbesiz, günahkâr, sefil, melun; i. kötü yola sapmış kimse, ahlâkı bozuk kimse; f. ebedi ceza vermek (günahkâra); uygun görmemek, tensip etmemek; lânetlemek. reproba'tion i. lânetleme; tensip etmeme; melunluk.
f. kopya etmek, suret çıkarmak; tekrar meydana getirmek; yeniden hâsıl etmek; tekrar çıkarıp göstermek; biyol. doğurmak, yavrulamak, çoğalmak, üremek; aynını yetiştirmek, türetmek; tekrarlamak, yeniden temsil etmek; hatırlamak.
i. üreme; tekrar hâsıl etme veya husule gelme; hayvan veya bitkilerin üremesi. reproductive s. yeniden hâsıl eden veya olan; zürriyet hâsıl etme kabilinden. reproductive organs üreme organları.
Bir sanat ürününün, özellikle resmin çoğaltılması. Bu işlem genellikle basım yöntemleri kullanılarak yapılır. Bir sanat eserinin bu anlamda çoğaltılması ve röprodüksiyon sayılabilmesi için, özgün yapıtın gerçekte tek nüsha olarak yapılmış olması gerekir. Röprodüksiyonu kopyadan ayıran özellik, onun taklit olmayıp; yalnızca özgün yapıtın özgün tekniği dışında bir teknikle yeniden üretilmesidir.
Sony ses mühendislerinin yıllarca araştırmalarının sonucunda bu eşsiz surround ses teknolojisi, yalnızca iki ön hoparlör ve bir subwoofer’dan büyüleyici 5.1 kanal sanal surround sesi sunar. Bu başarıyı gerçekleştirmek için Sony kulağımızın işleyişini inceledi. Sesin kaynağını ve yönünü tanıyabileceğimiz şekli ayarlayarak (sağ ve sol kulak tarafından kaydedilen seslerdeki ses düzeyi ve zamanlama farklarını ayırt ederek) S-Force PRO Front Surround, gelişmiş dijital sinyal işleme sayesinde insan mekanizmasını taklit edebilir. Diğer üreticilerin benzer tekliflerinden belirgin bir fark göstererek Sony, daha dinleyiciye ulaşmadan sesin duvarlara yansımasını sağlayan akustik yansımaya güvenmez. S-Force ile etki tamamen sanaldır, bu nedenle nerede olursanız olun dinamik 5.1 surround sesin keyfini çıkarabilirsiniz.
(S-Master Dijital Amplifikatör) Super gibi yüksek kalite dijital ses kaynaklarından en iyi sonucu almak için geliştirilmiştir Audio CD ve DVD kaynakları, S-Master (Tam Dijital Amplifikatör) teknolojisi, basit ama oldukça gelişmiş dijital bir işlemle sesi hoparlörlere iletir. S-Master teknolojisi mükemmel görüntüleme, yüksek çözünürlük ve sağlam performansla çok etkili güç dağıtımı sağlar. Birçok Sony ev sinema sistemleri, S-Master Dijital Amplifikatör teknolojisine sahiptir. Bazı son modellerde, mümkün olan en iyi ses kalitesi için S-Master Pro’ya sahip olabilirsiniz.
i. bir çark üzerinde zincir halkalarının geçtiği dişlerden her biri, zincir dişlisi. sprocket wheel zincir donatmaya mahsus dişli çark, zincir dişlisi.
Sony X-black LCD™, bir yerine iki tane özel tasarlanmış lamba ile güçlü bir şekilde aydınlatılır. Ekran yüzeyi yansımayı önleyici bir katman ile kaplanmıştır. Bu da geniş bir kontrasta sahip canlı ve gerçeğine uygun renkler sağlar.