ask. bid. have. invite.

to call a party. ask. bid. call. call upon. cite. evoke. invite. invoke. load in. to invite.

(i. A.). 1. Düşmanlık, husûmet: O adamın bana adâveti vardır. 2. Kin, garez, buğz: İzhar-ı adavet etmek = Kinini açığa vurmak.

(A.) [عداوت] düşmanlık. adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.

(i. A.). Bedevîlik, bâdiyenişinlik, göçebelik.

(A.) [بداوت] göçebelik. 2.bedevîlik.

(DAVET) (i. A.) (c.dâvât).l. Getirme, çekme, celb, cezb, bir şeyin olmasına sebebiyet verme: Perhiz etmemekle hastalığı davet ettiniz. 2. Çağırma, celp, bir yerde bulunmayı teklif etme: Kendisini mahkemeye davet ettiler: İslâm dinine davet etti, kendisini düelloya davet ettiler. 3. Ziyafete çağırma, ikram ve saygı olarak yemeğe gelmesini teklif etme: Filân zat bizi davet etti, filân ziyafete sizi de davet ettiler mi? 4. Saygı ve ikram maksadıyle verilen yemek, ziyafet: Mükemmel bir davet verdi, filânın davetinde bulundunuz mu? Bu akşam davet vardır. 5. Dua, yakarış, niyaz: Dâvât-ı hayriyyeleriyle meşgulüm. Müstecâb-Ud-dâve = Duası Tanrı tarafından yerine getirilen (bu mânâda yalnız çokluk hâli ve Arapça’deki dâve şekli kullanılır).

invitation. party. call. entertainment. summons. bid. calling. challenge. convocation. vocation.

call. invitation. summons. convocation. party. feast. evocation. solicitation.

(A.) [دعوت] çağrı.

(i.). Bir ziyafete gitmeyi bildiren ve teklif eden, davetlilere davetli olduklarını haber veren adam: Filân zattan davetçi geldi.

person sent to invite sb. process server.

(DAVETIYYE) (i. A.) (Arapça kaideye aykırı olarak yapılmış yanlış ve kelimedir). 1. Davet eden hizmetçiye verilen bahşiş. 2. Birini mahkemeye celp için yazılan resmî yazı.

invitation. invitation card.

written invitation. writ. invitation card summons.

(i.). Bir ziyafete çağırılmış. Ar. med’uv: Filân ziyafete davetli misiniz? Kaç davetli vardı?

guest.

invited. guest.

invited. invited guest.

gate crashing.

uninvited.

uninvited.