(DEVAM) (i. A.). I. Daim olma, sürme, kesilmeme: Ömrün devamı. İki günden beri yağmur devam ediyor. Zelzele beş saniye devam etti. Burada bu sıcak çok devam etmez. 2. Sebat, devamlı şekilde uğraşma: İnsan mesleğinde devam etmelidir. Her iş elinden gelir, lâkin devamı yoktur. 3. Bir göreve veya bir işe girme ve gidip gelme: Oğlunuz nereye devam ediyor? Filân kaleme, falan daireye devam ediyor. Kumara, ava, tiyatroya devam ettiğini işittim. Ber-devim = Devam eden, kesilmeyen. Osm. gayrı munkati: Aklbeti berdevâm olsun I Aleddevim = Mütemadiyen, aralıksız, fâsılasız, bilâfasıla, dalma, bir düzüye: Aleddevâm okumakla meşguldür.
to go on. to continue. to keep on. to carry on with. to attend. go. go ahead. hold. keep. keep going. last. progress. run. run on. stick with. wage. carry on.
(i.). 1. Sürer, sürekli: Birkaç gün devamlı yağmur yeğdi. Devamlı bir baş ağrısı. 2. Sebatlı, işinde mütemadiyen çalışan: İşinde devamlıdır. 3. Görevine hergün giden, daima iş ve vazifesi başında bulunan: Talebenin en devamlısı odur.
(i.). 1. Sürmeyen, çok sürmez, geçici, süreksiz. Osm. bakasız, muvakkat: Bu mevsimde soğuk devamsızdır. Dünya nimeti devamsızdır. 2. İşine devam etmeyen, sürekli çalışmayan, sebatsız: Elinden iş gelirse de devamsızdır. 3. Görevine hergün gitmeyen, daima işi ve vazifesi başında bulunmayan: Devamsız olmasaydı iyi yetişecekti.
(i.). 1. Sürmeme, süreksizlik: Dünya nimetlerinin devamsızlığı inkâr olunamaz. 2. Sebatsızlık, sürekli çalışmama: Devamsızlıkla insan hiç bir işte muvaffak olamaz. 3. Görevine hergün gitmeme, deima iş ve vazifenin başında bulunmama: O çocuğun devamsızlığı iyi yetişmemesine sebep oldu.