(i.). 1. Tatlının zıddı, acı ilâç. 2 İçilemiyen tuzlu: Acı su. 3. Mizaca hoş gelmiyen, sert, acı söz. 4. Kulağa kötü gelen: Acı ses, acıağaç = Kavasiye, acıalma = Yenmez bir elma, acıbadem = Acımtırak ve sert kokulu bir cins badem, acıçaça = Bir cins balık, acıhıyar = Ebûcehil karpuzu, acımarul = Hindibâ nev’i, acıyonca = Yoncanın bir-cinsi, bed ve nahoş bir suretle = Acı acı bağırmak.
(Yabani acimarul, Karahindiba, Taraxacum officinalis, Dent de lion, Dandelion): Bileşikgiller familyasından, yol kenarlarında, çayır ve hendeklerde yetişen bir çeşit bitkidir. Yaprakları rozet şeklindedir. Çiçekleri sarıdır. Taze yaprakları salata olarak yenilebilir. Kökünde, Teraxacin, Levulin, Inulin ve şeker vardır. Yaprakları ilkbahar, kökleri ise sonbahar aylarında toplanıp kurutulur. Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür. Mesane ve kalınbağırsak iltihaplarını giderir. Gögsü yumuşatır, öksürüğü keser. Balgamlı ishalleri keser. Karaciger şişkinliğini indirir. Böbrek ve safra taşlarını düşürür. Sarılıkta faydalıdır. Anne sütünü artırır. Taze filizleri kırıldığı zaman akan sütü de dişleri temizler. Ögütülen kökü, kahveye de katılır.
(i. A.) (Tüysüz ve parlak demek olan «tals»dan). Yüzü ipek ve tersi pamuk maruf bir cins kumaş, atlas, dîbâ. (Astronomi). Felek-i atlas = Astrolojide bütün felekleri çevirdiğine inanılan felek. (Coğrafya). Harita mecmuası, bütün arzın haritalarını sırasiyle toplayan kitap veya botanik, zooloji, geometri gibi bir fennin şekiller mecmuası.
(i.). 1. Dışkı, pislik, mec. Hor görülen, tiksinilen şeyler için kaba konuşmalarda söylenir: Şu bokun yaptığına bak. 2. Kaba konuşmada güç durum ifade eder. Boynuna kadar boka battı. Bok atmak = Leke sürmek. Bokböceği = Kınkanatlılardan, gübrelik yerlerde yaşayan bir böcek (geotrupes stercorarius). Bok canına olsun = Nefretli bir bıkkınlığı ifade eder. Bok etmek = Bozmak, berbat etmek. Bok üstün bok = Çok berbat. Bokyedibaşı — Üstüne vazife olmayan işlere karışan; her işe burnunu sokan. Bok yemek = Pek yakışıksız bir iş yapmak. Bok yemek düşmek = Hiç bir hakkı ve yetkisi olmamak. Bok yemenin Arapçası = Halt etmenin, yakışıksızlığın büyüğü. Boka nispetle tezek amberdir = Kötü bir şeyin yanında daha az kötü olanının iyi göründüğünü ifade eder. Boku bokuna = Pisi pisine, yok yere. Boku püsürü = Bir şeyin bölük pürçük bağlantıları. Bokunu çıkarmak = «Bok etmek» mânâsına gelir.
(i. F.). t.,Edepli ve terbiyeli bir adama yakışır, terbiyeli: Edîbâne bir tavrı vardır. 2. Ediplere, edebiyatçılara lâyık: Edîbâne konuşmalara girişti. Edep ve terbiye ile veya edebiyatçılara yakışır surette: Edîbâne hareket ediyor.
(güneğik): Hindiba familyasının örnek bitkisidir. Çiçekleri sarıdır. Yaprakları az ve küçüktür. Sapı yoktur. Kökü uzundur. Kökünün dışı beyaz, içi esmer renktedir. Sütlü, acı bir suare ifraz eder. Yaprakları haşlanıp, salata gibi yenir. Kökü de, dövülerek kahve yapılır veya kahveye karıştırılır. Lezzeti mayhoşumsudur. Ak ve kara olmak üzere iki çeşidi vardır. Hekimlikte yaprakları ve kökü kullanılır. Kullanıldığı yerler: İdrar söktürür. Egzama, güneş yanıkları, akrep ve arı sokmasında faydalıdır. Balgam söktürür. Nikris ağrılarını dindirir. Böbreklerdeki kumların dökülmesine yardımcı olur. Vücuda kuvvet verir.
(i.) (kof demek olan «kav» dan gelir). 1. İçi boş şey, kof mahfaza, kap: Sidik kavuğu = Mesane. Od kavuğu = ödlük. 2. Vaktiyle başa giyilen şey, ekseriya pamuklu ve yüksekçe olup üzerine sarık sarılır: Kâtip kavuğu, yeniçeri kavuğu. mec. Kavuk sallamak = Dalkavukça tasdik etmek, birinin her dediğini tasdik ve takdir ederek ziyakârlık etmek. Karakavuk = Hindibâ.
(i.). Etoburlardan mâruf evcil hayvan: Ankara, Van kedisi; kedi yavrusu. Kediayası = Ar. Keffülhirre (bitki). Kediotu = Valeryan denilen tıbbî bitki. Kedibalığı = Pisi balığının büyük cinsi. Dağkedisi, yabanî kedi = Kediden büyük ve pek yırtıcı bir hayvan. Miskkedisi = Güzel kokan bir cins yabanî hayvan.
(İstanbul şivesinde: MâRUL) (i. R.). Salata yapılan ve çiy de yenen yapraklı bitki, büyük bir çeşit salata: Göbekli marul. Acı marul = Yabanî karahindibâ, güneyik, Fr. chicorâe. Eşekmarulu = Şeceretüddem. Marul sütü = Maruldan çıkarılan beyaz madde ki, tıbda ve sanayide kullanılır.
(i. A.) (c. mukaddemât). 1. Maksada girişmeden önce söylenen ve maksadın ifadesine esas alınan söz: Önce bir mukaddeme yaptı, sonra mevzua girdi. 2. Bir kitabın asıl metninden önceki yazı, önsöz, Osm. dîbâce, medhal: Mukaddeme-! İbni Haldûn. 3. (askerlik) Ordunun ileride bulunan kısmı: Mukaddemetüi-ceyş.
A resin formed by the reaction between a dibasic acid and a dihydroxy alcohol In plastics technology, a potentially thermosetting resin system commonly composed of a mixture of styrene monomer and a polyester as defined above, but made from an unsaturated