1564 yılında Fransa Kralı IX. Charles, takvimi değiştirerek yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. O zamanki iletişim şartlarında bazı insanların bundan haberi olmadı, bazıları ise bu kararı protesto etmek amacıyla eski adetlerine devam ettiler. l Nisan’da partiler düzenlediler, birbirlerine hediyeler verdiler.
Diğerleri ise bunları Nisan aptalları olarak nitelendirip bu güne ‘Bütün Aptalların Günü’ adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak bir partiye davet ettiler, gerçek olması mümkün olmayan haberler ürettiler.
Yıllar sonra takvimin ayları yerine oturup, Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar l Nisan gününü kendi kültürlerinin bir parçası olarak görmeye başladılar. Adeti gittikçe süsleyerek, zenginleştirerek ve yaygınlaştırarak devam ettirdiler. Bu adetin İngiltere’ye ulaşması yaklaşık iki yüzyıl sürdü, oradan da Amerika’ya ve bütün dünyaya yayıldı.
1 Nisan şakalarının sembolünün ‘Nisan Balığı’ olmasının nedeni ise Mart ayının sonlarına doğru, Güneş’in Balık Burcu’nu terk ediyor olmasıdır.
Genel olarak bu inancın, Hz. İsa’nın meşhur son yemeğindeki havarilerin sayısından kaynaklandığı sanılsa da, kökü çok daha eskilere mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, İskandinavya topraklarına kadar gider.
O zamanlarda ışık ve güzellik tanrısı Balder bir ziyafet verir. Balder Vikking’lerin meşhur tanrısı Odin ile Frigga’nın oğulları olup, ay kraliçesi Nanna’nın da eşidir. Bu ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Ancak bu arada çıkan tartışmada, Loki diğer tanrılar tarafından da çok sevilen Balder’i öldürür.
Bu mitolojik hikaye ve inanış İskandinavya’dan Avrupa’nın güneyine kadar yayılır. Hıristiyan din adamları bu halk masalını kullanırlar ve Hz. İsa’nın son yemeğine uygularlar. Hıristiyan versiyonunda Balder’in yerini Hz. İsa, Loki’nin yerini de hain Judas alır. Bu yemekten sonra 24 saat içinde de Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürülür. Bu nedenle Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır.
Bu inanışlara göre 13 sayısı uğursuzdur ama ayın cumaya rastlayan 13. günü hepten uğursuzdur. Ancak böyle bir günde doğmuşsanız tam tersi, yani 13 sizin uğurlu gününüzdür.
Cuma gününün uğursuz sayılmasına Havva anamızın Adem babamıza elmayı cuma günü yedirtip cennetten kovulmasına sebep olması, Hz. Nuh zamanındaki büyük selin cuma günü olması, Hz. İsa’nın cuma günü çarmıha gerilmesi gibi olaylardan biri veya hepsi neden olmuş olabilir. Müslümanlar ise Hz. Adem’in cuma günü yaratıldığına inandıklarından bu güne diğer günlerden daha çok değer verirler.
13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır.
Bir sonraki seansa ait baz fiyatın hesaplanmasına esas teşkil eden hisse senedinin miktar ağırlıklı ve küsüratsız fiyatıdır.
Doğuluca
Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun.
Bu kokuların nedenleri ağza veya boğaza bulaşan alkol, ağızda dişlerin arasında kalan yiyecekler değildir. Onlar ağzın yıkanması ile giderilebilir. Bu kokular mideden de gelmez, çünkü yiyecek gitmediği zamanlarda yemek borusunun ucu hep kapalıdır. Tüm bu alkol ve kokulu yiyeceklerin molekülleri midedeki hazım sırasında mide duvarından geçerek kana karışır. Böylece akciğerlere ulaşarak nefesle beraber çevreye yayılırlar.
Trafik denetlemelerinde yapılan alkol testlerinde, nefesteki dolayısıyla kandaki alkol miktarı ölçülür. Cihaza üflemeyle dışarı verilen havanın 2.000 santimetreküpü kanda bulunan alkol miktarını gösterir. Bu oran, alınan alkol miktarının kişinin ağırlığına bölünmesi ve erkeklerde 0.7, kadınlarda ise 0.6 katsayısının çarpılması ile hesaplanabilir.
Bu katsayılar arasındaki farkın nedeni, aynı vücut ölçüleri ve yağ oranlarına sahip bir kadın ve erkek üzerinde yapılan deneylerde, her ne kadar alkolün yüzde 20’si midede, yüzde 80’i ince bağırsaklarda kana karışsa da, kadınlarda alkolün midede daha az parçalanarak kana karışım oranının yüzde 30 daha fazla olması, kadınların daha çabuk sarhoş olmaları ve sarhoşluğun daha uzun sürmesinin gözlemlenmesidir.
Bir kadeh sek rakı veya iki bardak şarap kanda 40 gram alkol bulunması anlamına gelir. Böyle bir doz 75 kilo ağırlığındaki erkekte 40((75XO,7)=0.76 gr/litre sonucunu verir ki, trafikteki yasal limiti aşar.
Bu miktarda alkolü 60 kilo ağırlığındaki bir kadın aldığında suçlu olur, çünkü hesaba göre kanında 40( (60x0,6)= 1.1 gr/litre alkol çıkar.
İnsanlarda bir litre kandaki alkol oranı 0,5 gramı geçtikten sonra refleksler yavaşlar, sürücü bilincine hakim olamaz. Bu da ciddi kazalara yol açar.
Bu kokuların nedenleri ağza veya boğaza bulaşan alkol, ağızda dişlerin arasında kalan yiyecekler değildir. Onlar ağzın yıkanması ile gideribilir. Bu kokular mideden de gelmez, çünkü yiyecek gitmediği zamanlarda yemek borusunun ucu hep kapalıdır. Tüm bu alkol ve kokulu yiyeceklerin molekülleri midedeki hazım sırasında mide duvarından geçerek kana karışır. Böylece akciğerlere ulaşarak nefesle beraber çevreye yayılırlar.
Trafik denetlemelerinde yapılan alkol testlerinde, nefesteki dolayısıyla kandaki alkol miktarı ölçülür. Cihaza üflemeyle dışarı verilen havanın 2.000 santimetreküpü kanda bulunan alkol miktarını gösterir. Bu oran, alınan alkol miktarının kişinin ağırlığına bölünmesi ve erkeklerde 0.7, kadınlarda ise 0.6 katsayısının çarpılamsı ile hesaplanabilir.
Bu katsayılar arasındaki farkın nedeni, aynı vücut ölçüleri ve yağ oaranlarına sahip bir kadın ve erkek üzerinde yapılan deneylerde, her ne kadar alkolün yüzde 20’si midede, yüzde 80’i ince bağırsaklarda kana karışsa da, kadınlarda alkolün midede daha az parçalanarak kana karışım oranının yüzde 30 daha fazla olması, kadınların daha çabuk sarhoş olmaları ve sarhoşluğun daha uzun sürmesinin gözlemlenmesidir.
Bir kadeh sek rakı veya iki bardak şarap kanda 40 gram alkol bulunması anlamına gelir. Böyle bir doz 75 kilo ağırlığındaki erkekte 40(75*0,7)=0,76 gr/litre sonucunu verir ki, trafikteki yasal limiti aşar.
Bu miktarda alkolü 60 kilo ağırlığındaki bir kadın aldığında suçlu olur, çünkü hesaba göre kanında 40(60*0,6)=1,1 gr/litre alkol çıkar.
İnsanlarda bir litre kandaki alkol oranı 0,5 gramı geçtikten sonra refleksler yavaşlar, sürücü bilincine hakim olamaz. Bu da ciddi kazalara yol açar.
Konum: Orta Avrupa, Baltik Denizi ve Kuzey Denizi kıyısında, Hollanda ile Polonya arasında, Danimarka’nın güneyinde yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 51 00 Kuzey enlemi, 9 00 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Avrupa.
Yüzölçümü: 357,021 km².
Sınırları: toplam: 3621 km.
Sınır komşuları: Avusturya 784 km, Belçika 167 km, Çek Cumhuriyeti 646 km, Danimarka 68 km, Fransa 451 km, Lüksemburg 138 km, Hollanda 577 km, Polonya 456 km, İsviçre 334 km.
Sahil şeridi: 2,389 km.
İklimi: Ilıman ve deniz iklimi; soğuk, bulutlu, rutubetli kışlar ve yazlar; ılık rüzgarlar yaygındırlar.
Arazi yapısı: Kuzeyde alçak ovalar, merkezde yüksek araziler, güneyde Bavaria Alpleri yer alır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Freepsum Gölü 2 m; en yüksek noktası: Zugspitze 2,963 m.
Doğal kaynakları: Demir, kömür, potas, kereste, linyit, uranyum, bakır, doğal gaz, tuz, nikel, işlenebilir arazi.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %33.
daimi ekinler: %1.
Otlaklar: %15.
Ormanlık arazi: %31.
Diğer: %20 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 4,850 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Su baskınları.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 82,422,299 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %-0.02 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 2.18 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 4.12 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 78.8 yıl.
Erkeklerde: 75.81 yıl.
Kadınlarda: 81.96 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.39 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.1 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 43,000 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 1000 den az (2001 verileri).
Ulus: Alman.
Nüfusun etnik dağılımı: Alman %91.5, Türk %2.4, diğer %6.1 (Yunan, İtalyan, Polonyalı, Rus, Hırvat-Sırp, İspanyol).
Din: Protestan %34, Roma Katolikleri %34, Müslümanlar %3.7, diğer %28.3.
Diller: Almanca.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %99 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Almanya Federal Cumhuriyeti.
kısa şekli : Almanya.
Yerel tam adı: Bundesrepublik Deutschland.
yerel kısa şekli: Deutschland.
Eski adı: Alman İmparatorluğu.
ingilizce: Germany.
Yönetim biçimi: Federal Cumhuriyet.
Başkent: Berlin.
İdari bölümler: 16 eyalet; Baden-Wuerttemberg, Bayern, Berlin, Brandenburg, Bremen, Hamburg, Hessen, Mecklenburg-Vorpommern, Niedersachsen, Nordrhein-Westfalen, Rheinland-Pfalz, Saarland, Sachsen, Sachsen-Anhalt, Schleswig-Holstein, Thueringen.
Bağımsızlık günü: 18 Ocak 1871.
Milli bayram: Birleşme Günü, 3 Ekim (1990).
Anayasa: 23 Mayıs 1949.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: AfDB (Afrika Kalkınma Bankası), AsDB (Asya Kalkınma Bankası), AG (Avustralya Grubu), BDEAC, BIS (Uluslararası İmar Bankası), CBSS (Baltik Ülkeleri Konseyi), CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), CDB (Karayipler Kalkınma Bankası), CE (Avrupa Konseyi), CERN (Avrup
Konum: Orta Avrupa, Baltik Denizi ve Kuzey Denizi kıyısında, Hollanda ile Polonya arasında, Danimarka’nın güneyinde yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 51 00 Kuzey enlemi, 9 00 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Avrupa.
Yüzölçümü: 357,021 km².
Sınırları: toplam: 3621 km.
Sınır komşuları: Avusturya 784 km, Belçika 167 km, Çek Cumhuriyeti 646 km, Danimarka 68 km, Fransa 451 km, Lüksemburg 138 km, Hollanda 577 km, Polonya 456 km, İsviçre 334 km.
Sahil şeridi: 2,389 km.
İklimi: Ilıman ve deniz iklimi; soğuk, bulutlu, rutubetli kışlar ve yazlar; ılık rüzgarlar yaygındırlar.
Arazi yapısı: Kuzeyde alçak ovalar, merkezde yüksek araziler, güneyde Bavaria Alpleri yer alır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Freepsum Gölü 2 m; en yüksek noktası: Zugspitze 2,963 m.
Doğal kaynakları: Demir, kömür, potas, kereste, linyit, uranyum, bakır, doğal gaz, tuz, nikel, işlenebilir arazi.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %33.
daimi ekinler: %1.
Otlaklar: %15.
Ormanlık arazi: %31.
Diğer: %20 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 4,850 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Su baskınları.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 82,422,299 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %-0.02 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 2.18 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 4.12 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 78.8 yıl.
Erkeklerde: 75.81 yıl.
Kadınlarda: 81.96 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.39 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.1 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 43,000 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 1000 den az (2001 verileri).
Ulus: Alman.
Nüfusun etnik dağılımı: Alman %91.5, Türk %2.4, diğer %6.1 (Yunan, İtalyan, Polonyalı, Rus, Hırvat-Sırp, İspanyol).
Din: Protestan %34, Roma Katolikleri %34, Müslümanlar %3.7, diğer %28.3.
Diller: Almanca.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %99 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Almanya Federal Cumhuriyeti.
kısa şekli : Almanya.
Yerel tam adı: Bundesrepublik Deutschland.
yerel kısa şekli: Deutschland.
Eski adı: Alman İmparatorluğu.
ingilizce: Germany.
Yönetim
Konum: Güney Pasifik Okyanusu’nda adalar grubu.
Coğrafi konumu: 14 20 Güney enlemi, 170 00 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Okyanusya.
Yüzölçümü: toplam: 199 km².
Kara: 199 km².
Su: 0 km².
Sınırları: 0 km.
Sahil şeridi: 116 km.
İklimi: Tropikal deniz iklimi, güneydoğudan hafif rüzgarlar esmekte; Kasım - Nisan ayları yağışlı, Mayıs - Ekim ayları kuru geçer.
Arazi yapısı: Dik kayalıklı beş volkanik ada, sınırlı kıyı ovaları, iki mercan adası yer almaktadır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Pasifik Okyanusu 0 m.
en yüksek noktası: Lata dağı 964 m.
Doğal kaynakları: Sünger taşı.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %10.
Otlaklar: %10.
Ormanlık arazi: %70.
Diğer: %10 (2005 verileri).
Doğal afetler: Aralık - Mart ayları arasında ortaya tufanlar çıkmaktadır.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 57,794 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %34.7 (erkek 10,388; kadın 9,654).
15-64 yaş: %62.4 (erkek 18,698; kadın 9,654).
65 yaş ve üzeri: %2.9 (erkek 633; kadın 1,071) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %-0.19 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -21.11 mülteci/1,000 nüfus (2006 verileri).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.06 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.08 erkek/kadın.
15-64 yaş: 1.08 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.59 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 1.06 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 9.07 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 76.05 yıl.
Erkeklerde: 72.48 yıl.
Kadınlarda: 79.82 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 3.16 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Amerikan Samolilisi.
Nüfusun etnik dağılımı: Samoliler (Polonezler) %89, Beyaz ırklar %2, Tongan %4, diğer %5.
Dinler: Hıristiyanlar %50, Roma Katolikleri %20, Protestanlar ve diğer %30.
Dil: Samoaca, İngilizce.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfus: %97.
Erkeklerin: %98.
Kadınların: %97 (1980 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi adı: American Samoa.
kısaltma: AS.
ingilizce: American Samoa.
Başkent: Pago Pago.
Bağımsızlık günü: yok (ABD yönetiminde).
Milli bayram: Bayrak günü, 17 Nisan (1900).
Anayasa: 1966’da imzalanmış, 1967 yürürlüğe girmiştir.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ESCAP (Asya ve Pasifikler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), SPC (Güney Pasifik Komisyonu).
Ekonomik Göstergeler
Ekonomiye genel bakış: Toprakların %90’ı halka aittir. Ekonomik aktiviteler ABD’ye kuvvetli şekilde bağlıdır ve ABD Amerikan Samoa’sının diş ticaret hacminde büyük rol oynamaktadır. Ton balığı üretimi ve ihracatı Amerikan Samoa’sı ekonomisinin en başlıca unsurlarından biridir.
İş gücü: 17,630 (2005).
Sektörlere göre işgücü dağılımı: devlet %33, ton balığı avcılık ve üretimi %34, diğer %33.
İşsizlik oranı: %29.8 (2005).
Bütçe: gelirler: 121 milyon $; Giderler: 127 milyon $.
Endüstri: Tonbalığı üretimi, el sanatları.
Elektrik üretimi: 130 milyon k
Konum: Güneybatı Avrupa’da, Fransa ile İspanya ortasında yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 42 30 Kuzey enlemi, 1 30 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Avrupa.
Yüzölçümü: toplam: 468 km².
Kara: 468 km².
Su: 0 km².
Sınırları: toplam: 120.3 km.
Sınır komşuları: Fransa 56.6 km, İspanya 63.7 km.
Sahil şeridi: 0 km (kara ile çevrili).
Denizleri: 0 km (kara ile çevrili).
İklimi: ılıman; kışları karlı ve soğuk, yazları kuru ve ılık geçer.
Arazi yapısı: Dik kayalıklar ve dar vadilere sahiptir.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Riu Runer 840 m; en yüksek noktası: Coma Pedrosa 2,946 m.
Doğal kaynakları: hidro enerji, kaynak suları, kereste, demir yatakları, kurşun.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %2.
Otlaklar: %45.
Ormanlık arazi: %35.
Diğer: %18 (2005 verileri).
Doğal afetler: çığ, kar fırtınaları.
Coğrafi Not: Kara ile çevrili.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 71,201 (2006 Temmuz ayı tahmini).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %14.7 (erkek 5,456; kadın 4,254).
15-64 yaş: %71.04 (erkek 26,632; kadın 24,172).
65 yaş ve üzeri: %14 (erkek 4,918; kadın 5,029) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.89 (2006 verileri).
Mülteci sayısı: 6.47 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.07 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.9 erkek/kadın.
15-64 yaş: 1.1 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.98 erkek/kadın.
Toplam nüfus: 1.08 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 4.04 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 83.51 yıl.
Erkeklerde: 80.61 yıl.
Kadınlarda: 86.61 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.3 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Andoralı (Andorra).
Nüfusun etnik dağılımı: İspanyollar %43, Andoralılar (Andorra) %33, Portekizliler %11, Fransızlar %7, diğer %6 (1998).
Dil: Katalanca (resmi), Fransızca, Kastilyanca.
Din: Katolik.
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Andora (Andorra) Prensliği.
kısa şekli : Andora (Andorra).
Yerel tam adı: Principat d’Andorra.
yerel kısa şekli: Andorra.
Yönetim Biçimi: Parlamentoyla Yönetilen Yetkisiz Prenslik.
Başkent: Andorra la Vella.
İdari bölümler: 7 bölge; Andorra la Vella, Canillo, Encamp, La Massana, Escaldes-Engordany, Ordino, Sant Julia de Loria.
Bağımsızlık: 1278.
Milli bayram: 8 Eylül (1278).
Hukuk sistemi: Fransa ve İspanyol hukuku temel alınmıştır. Andoralı seçmenler 715 yıllık feodal sistemi sona erdirmişler ve 14 Mart 1993’te parlamenter bir hükümet sistemi benimsemişlerdir.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), CE (Avrupa Konseyi), ECE (Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu), ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü), ICRM (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi), IFRCS (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Toplulukları Federasyonu), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), ITU (Uluslararası Telekomünikasyon Birliği), OSCE (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü), UN (Birleşmi
Konum: Güney Afrika’da, Güneyde Atlas Okyanusu ile, Namibya ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti arasında yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 12 30 Güney enlemi, 18 30 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Afrika.
Yüzölçümü: toplam: 1,246,700 km².
Kara: 1,246,700 km².
Su: 0 km².
Sınırları: toplam: 5,198 km.
Sınır komşuları: Kongo Demokratik Cumhuriyeti 2,511 km, Kongo Cumhuriyeti 201 km, Namibya 1,376 km, Zambiya 1,110 km.
Sahil şeridi: 1,600 km.
İklimi: Güney ve Luanda sahil şeridi boyunca kuru bir iklim hakimdir; kuzeyde Mayıs - Ekim ayları arasında serin ve kuru, Kasım - Nisan ayları arasında sıcak ve yağmurlu bir mevsim sürmektedir.
Arazi yapısı: Kıyıdan başlayan dar ovalar iç kısımlara gidildikçe yerlerini geniş yaylalara bırakmaktadırlar.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Atlas Okyanusu 0 m; en yüksek noktası: Morro de Moco 2,620 m.
Doğal kaynakları: petrol, elmas, demir yatakları, fosfat, bakır, altın, boksit, uranyum.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %2.
Otlaklar: %23.
Ormanlık arazi: %43.
Diğer: %32 (2003 verileri).
Sulanan arazi: 800 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Şiddetli yağışlar periyodik su baskınlarına neden olmaktadır.
Nüfus Bilgileri
NüfuSu: 12,127,071 (2006 Temmuz ayı tahmini).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %43.7 (erkek 2,678,185; kadın 2,625,933).
15-64 yaş: %53.5 (erkek 3,291,954; kadın 3,195,688).
65 yaş ve üzeri: %2.8 (erkek 148,944; kadın 186,367) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %2.45 (2006 verileri).
Mülteci sayısı: 3.55 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.05 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.02 erkek/kadın.
15-64 yaş: 1.03 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.8 erkek/kadın.
Toplam nüfus: 1.02 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 185.36 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 38.62 yıl.
Erkeklerde: 37.47 yıl.
Kadınlarda: 39.83 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 6.35 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Angolalı.
Nüfusun etnik dağılımı: Ovimbundular %37, Kimbundular %25, Bakongolar %13, Melezler (Avrupalılar ve Afrika yerlilerinin karışımı) %2, Avrupalılar %1, diğer %22.
Din: Yerel inançlar %47, Roma Katolikleri %38, Protestanlar %15 (1998 verileri).
Dil: Portekizce (resmi), Bantuca ve diğer Afrika dilleri.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfus: %66.8.
erkekler: %82.1.
kadınlar: %53.8 (2001 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Angola Cumhuriyeti.
kısa şekli : Angola.
Yerel tam adı: Republica de Angola.
yerel kısa şekli: Angola.
Eski adı: Angola Halk Cumhuriyeti.
Yönetim Biçimi: Başkanlık Tipi Cumhuriyet.
Başkent: Luanda.
İdari bölümler: 18 il; Bengo, Benguela, Bie, Cabinda, Cuando Cubango, Cuanza Norte, Cuanza Sul, Cunene, Huambo, Huila, Luanda, Lunda Norte, Lunda Sul, Malanje, Moksico, Namibe, Uige, Zaire.
Bağımsızlık: 11 Kasım 1975.
Milli bayram: Kurtuluş günü, 11 Kasım (1975).
Üye olduğu uluslararası örgüt ve
Konum: Karayip Denizinde ada, Porto Riko’nun doğusunda yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 18 15 Kuzey enlemi, 63 10 Batı boylamı.
Harita konumu: Orta Amerika ve Karayipler.
Yüzölçümü: toplam: 102 km².
Kara: 102 km².
Su: 0 km².
Sınırları: 0 km.
Sahil şeridi: 61 km.
İklimi: Tropikal iklim.
Arazi yapısı: Zemininde kireç taşı bulunan yassı bir mercan adası.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Karayip Denizi 0 m; en yüksek noktası: Crocus Tepesi 65 m.
Doğal kaynakları: tuz, balık, ıstakoz.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %0.
Otlaklar: %0.
Ormanlık arazi: %0.
Diğer: %100 (genellikle kayalıklardan oluşur) (2005).
Doğal afetler: Tropikal fırtınalar yaygındır. (Temmuz - Ekim).
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 13,477 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %22.8 (erkek 1,557; kadın 1,510).
15-64 yaş: %70.4 (erkek 4,878; kadın 4,608).
65 yaş ve üzeri: %6.9 (erkek 412; kadın 512) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %1.57 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 6.9 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.03 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.03 erkek/kadın.
15-64 yaşlarında: 1.06 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.81 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 1.03 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 20.32 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 verileri).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 77.28 yıl.
Erkeklerde: 74.35 yıl.
Kadın: 80.3 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.73 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Anguilla.
Dinler: Anglikan %29.
Dil: İngilizce (resmi).
Okur yazar oranı: 12 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfus: %95.
erkekler: %95.
kadınlar:: %95 (1984 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Anguilla.
Başkenti: Pago Pago.
Milli bayram: Anguilla Günü, 30 Mayıs.
Anayasa: 1 Nisan 1982; 1990’da değiştirilmiştir.
Hukuk sistemi: İngiliz hukuku temel alınmıştır.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: Caricom (Karayipler Topluluğu ve Ortak Pazarı), CDB (Karayipler Kalkınma Bankası), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), OECS (Doğu Karayip Devletleri Teşkilatı), ECLAC (Birleşmiş Milletler Latin Amerika ve Karayipler Komisyonu).
Ekonomik Göstergeler
Ekonomiye genel bakış: Anguilla kısıtlı miktarda doğal kaynaklara sahiptir, ekonomisi konfor turizmi, ıstakoz ürünleri, mültecilerden gelen para havaleleri sayesinde gelişme göstermiştir.
GSYİH: Satınalma Gücü paritesi: - 108.9 milyon $ (2004 verileri).
GSYİH (Reel Büyüme): %10.2 (2004 verileri).
Enflasyon oranı (tüketici fiyatlarında): %5.3.
İş gücü: 6,049 (2001).
Sektörlere göre işgücü dağılımı: ticaret %36, hizmet %29, inşaat %18, taşımacılık %10, imalat %3, tarım/balıkçılık/ormancılık/madencilik %4.
İşsizlik oranı: %8 (2002 verileri).
Bütçe: gelirler: 22.8 milyon $; Giderler: 22.5 milyon $.
Endüstri: Turizm, tekne yapımı, denizaşırı finansal hizmetler.
Endüstrinin büyüme oranı: %3.1 (1997 verileri).
Tarım: Az miktarda tütün, sebzeler; büyük baş hayvanlar.
İhracat tutarı: 14.56 mily
1. eskilik, 2. tar. İlk Çağ
1. Eski olma durumu. 2. En eski zamanlardan başlayarak Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküş yılı olan miladi 476’ya kadar süren çağ.
Ana arının yok olmasına bir şekilde ölmesi neden olabileceği gibi arıcı tarafından da bilinçli olarak kovandan alınabilir. Ana arı yok olunca koloninin kendisine süratle yeni bir ana arı edinmesi gerekecektir. Bu yeni ana arı eskisinin yumurtladığı son yumurtalardan çıkacaktır.
Bu yumurtaların arı sütü ile beslenmesi, yeni ana arının arı sütü içinde doğuş ve gelişme evrelerini geçirmesi gerekmektedir. Burada görev yine işçi arılara düşer. İşçi arılar üst çene bezlerinden beyaz renkte, pelte kıvamında, hafif keskin koku ve tatta bir sıvı salgılarlar. İşte arı sütü budur. Bu salgı ile beslenen yumurtalar 16 gün sonra arı olarak gözü terk ederler.
Arı yetiştiricileri bu safhada larvaları yok ederek, arı sütünü kaşıklarla gözlerden toplarlar. Her bir gözden yaklaşık 0,1 gram arı sütü alınabilir. Yüzde 65’İ su, yüzde 35’i ise protein, yağ, şeker ve vitamin ihtiva eden kuru maddeden oluşmuştur.
Arı sütü, özellikle sinir sistemi hastalıklarında, yorgunluk sorunlarında, kısırlık ve damar sertliği tedavilerinde, insana güç ve zindelik kazandırmada kullanılan, doğrudan doğadan gelen önemli bir tabii gıdadır. Piyasaya saf veya bala karıştırılmış halde, draje veya tablet halinde sunulmaktadır.
kazı bilimi
Tarih öncesi ve eski çağlardan kalma eserleri tarih ve sanat açısından inceleyen bilim.
Konum: Karayipler’de Karayip Denizinde bir ada Venezuela’nın kuzeyinde yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 12 30 Kuzey enlemi 69 58 Batı boylamı.
Harita konumu: Orta Amerika ve Karayipler.
Yüzölçümü: toplam: 193 km².
Kara: 193 km².
Su: 0 km².
Sınırlar komşuları: 0 km.
Kıyı uzunluğu: 68.5 km.
İklimi: tropikal deniz.
Arazi yapısı: Sınırlı bitki örtüsüne sahip düz tepelikli bir araziye sahiptir.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Karayip Denizi 0 m; en yüksek noktası: Jamanota Dağı 188 m.
Toprakları: tarıma elverişli: %10.53.
Otlaklar: %0.
ormanlar: %0.
Diğer: %90 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 0.01 km².
Doğal afetler: Tropikal fırtınalar.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 71891 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaşlar: %19.5 (erkek 7175; kadın 6849).
15-64 yaşlar: %68.2 (erkek 23894; kadın 25140).
65 yaşlar ve üzeri: %12.3 (erkek 3616; kadın 5217) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.44 (2006 verileri).
Cinsiyet oranı: doğumlar: 1.05 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.05 erkek/kadın.
15-64 yaşlarında: 0.95 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.69 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 0.93 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 5.79 ölüm/1000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ulus: Arubalı.
Nüfusun etnik dağılımı: Karayip yerlileri ile beyazların karışımı %80.
Dinler: Roma Katolikleri %82 Protestanlar %8 Hinduistler Müslümanlar Museviler.
Diller: Flemenkçe (resmi) Papiamento (İspanyol Portekiz Hollanda İngiliz lehçesi) İngilizce (yaygın) İspanyolca.
Okur yazar oranı: Toplam nüfus: %97.
Yönetimi
Ülke ismi: Aruba.
Bağımlılık durumu: Hollanda Krallığına bağlıdır.
Yönetim biçimi: parlamenter demokrasi.
Başkent: Oranjestad.
Bağımsızlık günü: yok (Hollanda’ya bağlıdır).
Milli bayram: Bayrak günü 18 Mart.
Anayasa: 1 Ocak 1986.
Hukuk sistemi: Hollanda Medeni hukuku ve İngiliz Genel hukuku temel alınmıştır.
Üye olduğu kuruluşlar: Caricom (Karayipler Topluluğu ve Ortak Pazarı) ECLAC (Birleşmiş Milletler Latin Amerika ve Karayipler Komisyonu) Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı) IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) UNESCO (Eğitim-Bilim ve Kültür Örgütü) WCL (Dünya Emek Konfederasyonu) WToO (Dünya Turizm Örgütü).
Ekonomik Göstergeler
Ekonomiye genel bakış: Turizm Aruba ekonomisinin başlıca desteğidir. Offshore bankacılık ve petrol arıtımı da önemli sektörlerdendir.
Enflasyon oranı (tüketici fiyatlarında): %3.4 (2005 verileri).
İş gücü: 41500 (2004 verileri).
Sektörlere göre işgücü dağılımı: Genellikle işgücü otel ve restoranlarda toptan - perakende ticarette ve petrol arıtım işlerinde yoğunlaşmıştır.
İşsizlik oranı: %6.9 (2005 verileri).
Endüstri: turizm gemi taşımacılığı petrol arıtımı.
Elektrik üretimi: 770 milyon kWh (2003).
Elektrik üretimi için kaynaklar: Fosil yakıtlar: %100.
Hidro: %0.
Nükleer: %0.
Diğer: %0 (2003).
Elektrik tüketimi: 716.1 milyon kWh (2003).
Elektrik ihracatı: 0 kWh (2003).
Elektrik ithalatı: 0 kWh (2003).
Tarım ürünleri: aloe; çiftli
Aslında atlar için takılan gözlük, şekil olarak bile gözlüğe benzemez, onların görüş kapasitelerini arttırmak için değil aksine azaltmak için takılır.
Atın evcilleştirilmesi, insanın dostu olarak en ağır işlerde yardımcı olması, binek hayvanı olarak daha uzak yerlere ulaşmasını sağlaması, savaşlarda ölüme beraber gitmesi o kadar eskilere dayanır ki bildiğimiz atın yabani soyu hakkında hiçbir bilgi yoktur. Bugün steplerde yaşlı bir aygırın önderliğinde sürüler halinde yaşayan ve yabani olarak nitelendirilen atların evcil atlardan türeme oldukları herkes tarafından kabul edilir.
Canlıların gözlerinin algılayıp beyine bildirdikleri üç ana husus vardır: Biçim, renk ve mesafe. Özellikle avcı olmayan otobur hayvanlar için tehlikeyi uzaktan sezip, iyi bir mesafe tahmini yaparak kaçabilmek çok önemlidir.
Atlar her iki yandaki gözleri sayesinde hem Önlerini hem de arkalarını görme yeteneğine sahiptirler. Ne var ki gözleri birbirlerinden çok uzaktadırlar. Bu da at için cisimlerin mesafelerini tespit bakımından büyük bir zafiyet yaratır.
At arkasından ya da yandan yaklaşan tehlikeyi görür ama tehlikenin ne kadar yakın veya uzakta olduğunu kavrayamaz. Nesneleri neredeyse iki misli büyük gören at tehlikeyi olduğundan daha yakındaymış gibi algılar. Bu nedenle de sürekli endişe içindedir.
Yarış atlarına koşu sırasında yandaki hemcinslerinden ürkmemeleri için yan taraflarını görmelerini engelleyecek gözlükler konulurken at arabalarını çekenlere sadece önlerini görmeleri, diğer yönlerde olan hareketlerden etkilenmemeleri için gözlük takılır. Yani at gözlüğü ile bakmak insan için olumlu bir davranış değildir ama atlar için durum farklıdır.
Aslında atlar için takılan gözlük, şekil olarak bile gözlüğe benzemez, onların görüş kapasitelerini arttırmak için değil aksine azaltmak için takılır.
Atın evcilleştirilmesi, insanın dostu olarak en ağır işlerde yardımcı olması, binek hayvanı olarak daha uzak yerlere ulaşmasını sağlaması, savaşlarda ölüme beraber gitmesi o kadar eskilere dayanır ki bildiğimiz atın yabani soyu hakkında hiçbir bilgi yoktur. Bugün steplerde yaşlı bir aygırın önderliğinde sürüler halinde yaşayan ve yabani olarak nitelendirilen atların evcil atlardan türeme oldukları herkes tarafından kabul edilir.
Canlıların gözlerinin algılayıp beyine bildirdikleri üç ana husus vardır: Biçim, renk ve mesafe. Özellikle avcı olmayan otobur hayvanlar için tehlikeyi uzaktan sezip, iyi bir mesafe tahmini yaparak kaçabilmek çok önemlidir.
Atlar her iki yandaki gözleri sayesinde hem Önlerini hem de arkalarını görme yeteneğine sahiptirler. Ne var ki gözleri birbirlerinden çok uzaktadırlar. Bu da at için cisimlerin mesafelerini tespit bakımından büyük bir zafiyet yaratır.
At arkasından ya da yandan yaklaşan tehlikeyi görür ama tehlikenin ne kadar yakın veya uzakta olduğunu kavrayamaz. Nesneleri neredeyse iki misli büyük gören at tehlikeyi olduğundan daha yakındaymış gibi algılar. Bu nedenle de sürekli endişe içindedir.
Yarış atlarına koşu sırasında yandaki hemcinslerinden ürkmemeleri için yan taraflarını görmelerini engelleyecek gözlükler konulurken at arabalarını çekenlere sadece önlerini görmeleri, diğer yönlerde olan hareketlerden etkilenmemeleri için gözlük takılır. Yani at gözlüğü ile bakmak insan için olumlu bir davranış değildir ama atlar için durum farklıdır.
Konum: Avustralya dünyanın en eski kıtalarından biridir. Hint ve Pasifik Okyanusları arasında uzanır. Komple bir kıtayı kaplayan tek ülkedir.
Coğrafi konumu: 27 00 Güney enlemi 133 00 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Avustralya kıtası.
Yüzölçümü: toplam: 7686850 km².
Kara: 7617930 km².
Su: 68920 km².
Sınırları: 0 km.
Sahil şeridi: 25760 km.
İklimi: Kıtanın hemen hemen üçte biri tropik ve kalanı ılıman bölgedir. En soğuk bölgeler Tasmanya’nın yayla ve yüksek yerlerinde ve anakaranın güney doğu kıyılarındadır. Yıllık ortalama sıcaklık kuzeyde 27 dereceden güneyde 13 dereceye kadar değişir.
Arazi yapısı: Genellikle yüksek olmayan yaylalar güneydoğuda verimli ovalar yer almaktadır. Erozyonla ortaya çıkan asıl ana kara 3000 milyon yıldan daha yaşlıdır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Eyre Gölü -15 m.
en yüksek noktası: Kosciuszko Dağı 2229 m.
Doğal kaynakları: boksit kömür demir yatakları bakır kalay gümüş uranyum nikel tungsten mineraller kurşun çinko elmas doğal gaz petrol.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %6.
Otlaklar: %54.
Ormanlık arazi: %19.
Diğer: %21 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 25450 km² (2005 verileri).
Doğal afetler: Kıyı boyunca kasırgalar; sert kuraklıklar.
Coğrafi Not: Toprak bakımından Rusya Kanada Çin Amerika ve Brezilya’dan sonra dünyanın 6. en büyük ülkesidir. Avustralya dünyanın en büyük adası ve en küçük kıtasıdır. Ayrıca bir ülkeden oluşan tek kıtadır.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 20264082 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %19.6 (erkek 2031313; kadın 1936802).
15-64 yaş: %67.3 (erkek 6881863; kadın 6764709).
65 yaş ve üzeri: %13.1 (erkek 1170589; kadın 1478806) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.85 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 3.85 mülteci/1000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.05 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.05 erkek/kadın.
15-64 yaşlarında: 1.02 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.79 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 0.99 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 4.63 ölüm/1000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 80.5 yıl.
Erkeklerde: 77.64 yıl.
Kadınlarda: 83.52 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.76 çocuk/1 kadın (2006 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.1 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalıkları taşıyan insan sayısı: 14000 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenler: 200 den az (2003 verileri).
Ulus: Avustralyalı.
Nüfusun etnik dağılımı: Beyaz ırk %92; Asya Kökenli %7; Aborjinler ve diğerleri %1.
Din: Anglikan %26.1; Roman Katolik %26; Diğer Hıristiyan Mezhepleri %24.3.
Dil: İngilizce ve diğer yerel lisanlar.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfus: %99.
Erkek: %99.
Kadın: %99 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Avustralya.
ingilizce: Australia.
Yönetim biçimi: Federal Parlamenter Demokrasi.
Başkent: Canberra.
İdari bölümler: 6 eyalet New South Wales Victoria Queensland
Konum: Orta Avrupa’da İtalya ile Slovenya’nın kuzeyinde yer alır.
Coğrafi konumu: 47 20 Kuzey enlemi 13 20 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Avrupa.
Yüzölçümü: toplam: 83870 km².
Kara: 82444 km².
Su: 1426 km².
Sınırları: toplam: 2562 km.
Sınır komşuları: Çek Cumhuriyeti 362 km Almanya 784 km Macaristan 366 km İtalya 430 km Liechtenstein 35 km Slovakya 91 km Slovenya 330 km İsviçre 164 km.
Sahil şeridi: 0 km.
İklimi: Ilıman kıtasal iklim.
Arazi yapısı: Batı ve güneyinde Alpler doğu ve kuzey kısımlarda çoğunlukla düzlükler yer alır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Neu***dler See 40 m; en yüksek noktası: Grossglockner 6960 m.
Doğal kaynakları: Demir kereste magnezit kurşun kömür linyit bakır hidro enerji.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %17.
daimi ekinler: %1.
Otlaklar: %23.
Ormanlık arazi: %39.
Diğer: %20 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 457 km² (2003 verileri).
Coğrafi Not: Kara ile çevrili.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 8192880 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.09 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 1.94 mülteci/1000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.05 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.05 erkek/kadın.
15-64 yaşlarında: 1.01 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.68 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 0.95 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 4.6 ölüm/1000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 79.07 yıl.
Erkeklerde: 76.17 yıl.
Kadınlarda: 82.11 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.36 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.3 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 10000 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 100 den az (2003 verileri).
Ulus: Avusturyalı.
Nüfusun etnik dağılımı: Avusturyalı %98 Hırvat Sloven diğer (Macar Çek Slovak diğer).
Din: Roma Katolikleri %73.6 Protestanlar %4.7 Müslümanlar ve diğer %21.7.
Diller: Almanca (resmi) macarca slovence hırvatca.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %98.
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Avusturya Cumhuriyeti.
kısa şekli : Avusturya.
Yerel tam adı: Republik Oesterreich.
yerel kısa şekli: Oesterreich.
ingilizce: Austria.
Yönetim biçimi: Federal Cumhuriyet.
Başkent: Viyana.
İdari bölümler: 9 eyalet; Burgenland Kaernten Niederoesterreich Oberoesterreich Salzburg Steiermark Tirol Vorarlberg Wien.
Bağımsızlık günü: 1156 (Bavarya’dan).
Milli bayram: Ulusal gün 26 Ekim (1955).
Anayasa: 1920.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: AfDB (Afrika Kalkınma Bankası) AsDB (Asya Kalkınma Bankası) AG (Avustralya Grubu) BIS (Uluslararası İmar Bankası) BSEC (Karadeniz Ekonomik İşbirliği) (gözlemci) CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi) CE (Avrupa Konseyi) CEI (Orta Avrupa Girişimi) CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Teşkilatı) EAPC (Avrupa - Atlantik Ortaklık Konseyi) EBRD (Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası) ECE (Birleşmiş Milletl
İlk aynaların kullanılışı eski Mısır devirlerine rastlar. Bunlar pirinç, bronz, gümüş hatta altın gibi metallerden yapılmış ve çok iyi parlatılmış yüzeylerdi ve de tabii ki kırılmaları mümkün değildi. Bu devirde de bu parlak yüzeylerden yansıyan görüntünün o insanın ruhunun bir yansıması olduğuna inanılıyordu. Sonraları buna vampirlerin ruhları olmadığından bu parlak yüzeylerde görüntülerinin de yansımadığı inancı ilave edildi.
Cam kapların yapılmaya başlanılmasından sonra da, içindeki sudan yansıyan görüntünün ruhun bir yansıması olduğu inancı devam etti ama camlar kırılabiliyordu ve o zaman da içinde bulunan ruhun bir parçası vücudu terk ediyordu.
Birinci yüzyılda Romalılar bu uğursuzluğun süresini 7 yıla çıkardılar Romalılar hayatın her yedi senede bir kendini yenilediğine İnanıyorlardı. Camın kırılması sonucu ruh ve dolayısıyla insanın sağlığı tahrip olduğundan, vücudun kendini yenileyerek, sağlığına kavuşması için yedi yıl geçmesi gerekiyordu.
Bu batıl inanç, 15. yüzyılda İtalya’da, Venedik şehrinde, arkası gümüş kaplı, çok kolay kırılabilir ve pahalı ilk aynaların yapılması ile birlikte iyice gelişti. İnanç biraz da ekonomik boyut kazanmıştı. Aynayı taşıyanlar, evlerde aynaları temizleyen hizmetkarlar, aynaları kırmaları halinde, yedi yıl boyunca, ölümden daha beter felaketlerle karşılaşabilecekleri hususunda uyarılıyorlardı.
Bu inançla beraber geliştirilen bazı önlemler de oldu tabii. Örneğin: aynanın kırılan parçaları toplanır ve güneye doğru akan bir ırmakta yıkanırsa veya toprağa gömülürse kötü şans yok edilmiş olur. Ancak kırılan parçaları alıp evden çıkarken içlerine bakmamak gerekir. Yatak odalarındaki aynaların üzerleri kullanılmadığı zamanlarda örtülmelidir ki ruh içinde kalmasın. Ölen bir insanın evindeki aynaların da üzerleri örtülmelidir ki ruh gökyüzüne doğru olan yolculuğunda bir engelle karşılaşmasın.
17. yüzyılın ortalarında İngiltere ve Fransa’da ucuz maliyetli aynalar üretilmeye başlanıldı ama batıl inanç o kadar yerleşmişti ki, günümüzün modern dünyasında bile hala devam ediyor.
Bunun sorumlusu Dünya’nın Güneş’in etrafındaki dönme süresidir. Çok eski çağlarda bile insanlar etkinliklerini Güneş’in görünür hareketlerine göre düzenlemişler, yani basit hali ile de olsa Güneş Takvimi’ni kullanmışlardır. Ancak bu bir yılın süresi bir günün tam katı olmadığından, küsuratlar oluşmakta, bu da ideal bir takvim düzenini pratikte zorlaştırmaktadır.
Güneş Takvimi’ni ilk kullananlardan Mısırlılar’da bir yıl 365 gün (aslında 365 gün, 5 saat, 48 dakika, 46 saniye) kabul ediliyordu. Aradaki bu farktan dolayı, örneğin ilkbaharın başlangıcı ancak 1508 yılda bir aynı tarihe denk geliyordu.
Eski Babil, Helen, Çin ve Hint medeniyetleri, Ay’ın evrelerine dayanan 29 ve 30’ar günlük 12 aydan oluşan Ay Takvimi’ni kullanmayı tercih ettiler. Bu takvimde bir yıl 354 gün olup mevsim tarihleri Güneş Takvimi’ne göre her yıl 11 gün kayıyordu. Ardarda iki hilalin oluşması arasında geçen süre (29 gün, 12 saat, 44 dakika, 2,78 saniye) yine günün tam katı olmadığından Ay Takvimi’nin de çok sağlıklı olduğu söylenemez.
Günümüzde Ay Takvimi’ni kullanmaya devam eden İslam ülkelerinde ay süreleri hilalin gözle görülmesine bağlı olduğundan, yani hilalin ilk gözlemlendiği akşam eski ay bitmiş, yeni ay başlamış sayıldığından, bir ayın kaç gün süreceği önceden bilinemez. Farklı İslam ülkeleri, ayları değişik günlerde başlatabilirler. Bu, özellikle Ramazan ayının son günü ve takip eden bayramın ilk günü için karışıklık yaratır.
Nispeten daha doğruya yakın gibi görünen, günümüzde ülkelerin çoğunda kullanılan ve Gregoryan Takvimi olarak da bilinen Güneş Takvimi’ndeki aksaklıkları gidermek için biri milattan önce 46 yılında Jül Sezar, diğeri de milattan sonra 1582 yılında Papa Gregory XIII tarafından iki kez önemli değişiklik yapılmıştır.
Sezar ardarda üç yılı 365 gün, dördüncü yılı ise 366 gün olarak saptamıştır. Bu sürenin olması gerekenden 0,0078 gün daha uzun olması, yıllar boyu birikerek 128 yılda fazladan bir gün yaratması sonucunu doğurmuştur.
1582 yılına gelindiğinde bu fark 10 günü bulunca Papa Gregory XIII takvimi 10 gün ileri aldı. 4 Ekim’den sonraki gün 15 Ekim kabul edildi. 10 gün yaşanmadan atlanmış oldu. Parasal hesaplar karıştı, halk ‘on günümüzü geri isteriz’ diye gösteriler yaptı.
Papa’nın asıl önemli reformu 400’e bölünemeyen yüzyıllarda Şubat’ın 29 çekememesi idi. Yani Şubat 2000 yılında 29 çekebilirken 2100, 2200 ve 2300 yıllarında çekemeyecekti, o yıllarda Şubat 8 senede bir 29 gün olabilecekti. Bu sayede kullanılan takvim ile ideali arasındaki fark yılda 0,00030 güne düşürülmüştü ki bu da 33.000 yılda l günlük kayma demektir ve çok önemli değildir.
Bu takvimi İngiltere 1752’de, Rusya 1918’de, Türkiye ise l Ocak 1926’da kabul etti. Ne var ki ay sürelerinin eşit olmaması ve haftanın 7 gün olması nedenleri ile, belli bir tarihin her yıl değişik güne rastlaması sorunu yine çözülemedi.
Dünya Takvim Reformu Birliği’nin (AWCR) bahsedilen tüm sorunları ve eksikleri ortadan kaldıracak çok kullanışlı ideal bir takvim önerisi var ama henüz hiçbir ülke, değişikliğin kurulu düzende yaratacağı karışıklığı ve maliyeti göze alıp bu takvimi uygulama cesaretini gösterememektedir.
Bunun sorumlusu Dünya’nın Güneş’in etrafındaki dönme süresidir. Çok eski çağlarda bile insanlar etkinliklerini Güneş’in görünür hareketlerine göre düzenlemişler, yani basit hali ile de olsa Güneş Takvimi’ni kullanmışlardır. Ancak bu bir yılın süresi bir günün tam katı olmadığından, küsuratlar oluşmakta, bu da ideal bir takvim düzenini pratikte zorlaştırmaktadır.
Güneş Takvimi’ni ilk kullananlardan Mısırlılar’da bir yıl 365 gün (aslında 365 gün, 5 saat, 48 dakika, 46 saniye) kabul ediliyordu. Aradaki bu farktan dolayı, örneğin ilkbaharın başlangıcı ancak 1508 yılda bir aynı tarihe denk geliyordu.
Eski Babil, Helen, Çin ve Hint medeniyetleri, Ay’ın evrelerine dayanan 29 ve 30’ar günlük 12 aydan oluşan Ay Takvimi’ni kullanmayı tercih ettiler. Bu takvimde bir yıl 354 gün olup mevsim tarihleri Güneş Takvimi’ne göre her yıl 11 gün kayıyordu. Ardarda iki hilalin oluşması arasında geçen süre (29 gün, 12 saat, 44 dakika, 2,78 saniye) yine günün tam katı olmadığından Ay Takvimi’nin de çok sağlıklı olduğu söylenemez.
Günümüzde Ay Takvimi’ni kullanmaya devam eden İslam ülkelerinde ay süreleri hilalin gözle görülmesine bağlı olduğundan, yani hilalin ilk gözlemlendiği aksam eski ay bitmiş, yeni ay başlamış sayıldığından, bir ayın kaç gün süreceği önceden bilinemez. Farklı İslam ülkeleri, ayları değişik günlerde başlatabilirler. Bu, özellikle Ramazan ayının son günü ve takip eden bayramın ilk günü için karışıklık yaratır.
Nispeten daha doğruya yakın gibi görünen, günümüzde ülkelerin çoğunda kullanılan ve Gregoryan Takvimi olarak da bilinen Güneş Takvimi’ndeki aksaklıkları gidermek için biri milattan önce 46 yılında Jul Sezar, diğeri de milattan sonra 1582 yılında Papa Gregory XIII tarafından iki kez önemli değişiklik yapılmıştır.
Sezar ardarda üç yılı 365 gün, dördüncü yılı ise 366 gün olarak saptamıştır. Bu sürenin olması gerekenden 0,0078 gün daha uzun olması, yıllar boyu birikerek 128 yılda fazladan bir gün yaratması sonucunu doğurmuştur.
1582 yılına gelindiğinde bu fark 10 günü bulunca Papa Gregory XIII takvimi 10 gün ileri aldı. 4 Ekim’den sonraki gün 15 Ekim kabul edildi. 10 gün yaşanmadan atlanmış oldu. Parasal hesaplar karıştı, halk ‘on günümüzü geri isteriz’ diye gösteriler yaptı.
Papa’nın asıl önemli reformu 400’e böiünemeyen yüzyıllarda İubat’ın 29 çekememesi idi. Yani İubat 2000 yılında 29 çekebilirken 2100, 2200 ve 2300 yıllarında çekemeyecekti, o yıllarda İubat 8 senede bir 29 gün olabilecekti. Bu sayede kullanılan takvim ile ideali arasındaki fark yılda 0,00030 güne düşürülmüştü ki bu da 33.000 yılda l günlük kayma demektir ve çok önemli değildir.
Bu takvimi İngiltere 1752’de, Rusya 1918’de, Türkiye ise l Ocak 1926’da kabul etti. Ne var ki ay sürelerinin eşit olmaması ve haftanın 7 gün olması nedenleri ile, belli bir tarihin her yıl değişik güne rastlaması sorunu yine çözülemedi.
Dünya Takvim Reformu Birliği’nin (AWCR) bahsedilen tüm sorunları ve eksikleri ortadan kaldıracak çok kullanışlı ideal bir takvim önerisi var ama henüz hiçbir ülke, değişikliğin kurulu düzende yaratacağı karışıklığı ve maliyeti göze alıp bu takvimi uygulama cesaretini gösterememektedir.
Peki bu oluşum içinde ayın görevi nedir? Nasıl oluştuğu ve dünyanın yörüngesine nasıl girdiği hala büyük bir sır olan Ay’ın bu mükemmel düzen içindeki yeri nedir? Yaşamın oluşmasına ne katkısı vardır? Ay olmasaydı ne olurdu?
Dünyadaki yaşam koşulları bakımından Ay’dan kaynaklanan hiçbir olumsuz etken yoktur. Yani Ay’ın varlığının hiç bir zararı yoktur. Ya yararı?
Ay’ın dünya üzerindeki en büyük etkisi, çekim gücü nedeniyle onun kendi etrafındaki dönüş hızını yavaşlatıp, bildiğimiz günlük periyoduna getirmesidir. Ay’ın olmaması dünyanın dönüş hızının artmasına, yaklaşık 15 saatlik bir gün süresinin oluşmasına sebep olacak, günler kısalacak, canlılardaki biyolojik saat alt üst olacak, yaşam biçimleri ve yapılan farklılaşabilecek buna ayak uyduramayanlar yok olacak, fırtına, kasırga gibi atmosferik olaylar çok şiddetlenecekti.
Neyi değiştireceği bilinmez ama Ay’ın yokluğunda artık Ay ve Güneş tutulmaları da olmazdı. Dünya üzerindeki gel-git olaylarının yüzde 70’i Ay’dan, diğer yüzde 30’u ise Güneş ve gezegenlerden kaynaklandığı için Ay olmayınca, gel-git olayları da yüzde 70 azalırdı.
Denizlerdeki gel-git olayı en çok Kanada’da Fundy körfezinde meydana gelir. Bu sırada deniz 15,4 metre yükselir. Bu olay Manş sahillerinde 11,5 metre, Çanakkale Boğazı’nda 5-6 santimetre olup İstanbul Boğazı’nda pek hissedilmez. Ay’ın etkisiyle yalnız denizler değil karalar da hareketlenir. Kara parçalarında saptanan en büyük yükselme ise 50 santimetredir.
Astronomik gözlemlerde nasıl atmosferimiz iyi görüş almamıza mani teşkil ediyorsa Ay’ın ışığı da öyledir. Öyleyse Ay’ın olmaması bu konuda faydalı olacaktı. Dünya’nın yörünge hareketindeki Ay’dan kaynaklanan küçük salınım hareketleri yavaş yavaş ortadan kalkacak ama dünyanın dönme ekseni bundan pek etkilenmeyecekti.
Ay uzay boşluğunda başıboş gezen göktaşlarına karşı bir kalkan görevi yaptığından, yokluğunda dünya yüzeyine daha fazla göktaşı düşebilecekti.
Ay olmayınca etkinliklerini geceleri Ay ışığında sürdürebilen bir çok canlı türü de bunu yapamayacaklardı. Ay olmasaydı insanların dolunaydan etkilenmesi ve kurt adam hikayeleri de ortadan kalkacak ama en önemlisi romantik çiftlerin el ele tutuşup seyrettikleri, gökyüzündeki o muhteşem manzara olmayacaktı.
Konum: Orta Doğu’da Basra Körfezinde Arabistan Yarımadası kıyısı açıklarında Bahreyn Adası ile 30 kadar küçük adadan oluşan bir takımadada yer alan ülkedir.
Coğrafi konumu: 26 00 Kuzey enlemi 50 33 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Orta Doğu.
Yüzölçümü: toplam: 665 km².
Kara: 665 km².
Su: 0 km².
Sınır komşuları: 0 km.
Sahil şeridi: 161 km.
İklimi: Bahreyn’de yıl boyunca nem oranı yüksektir. Kış ayları ılımandır. Egemen rüzgar kuzeybatıdan esen nemli şamal rüzgarıdır. Güneyden esen rüzgarlar ise hem sıcak hem de kurudur; bazen kum ve toz getirir.
Arazi yapısı: Bahreyn Adası`nın orta bölgesi kayalıktır. Güneyde ve batıda bazı yerleri tuzlu bataklıklarla kaplı kumlu ovalar vardır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Basra Körfezi 0 m; en yüksek noktası: Jabal ad Dukhan 122 m.
Doğal kaynakları: Petrol doğal gaz balık inci.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %2.82.
Sürekli ekinler: %5.63.
Otlaklar: %6.
Ormanlık arazi: %0.
Diğer: %85.55 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 40 km² (2005 verileri).
Doğal afetler: periyodik kuraklıklar; kum fırtınaları.
Nüfus Bilgileri
NüfuSu: 698585 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %27.4 (erkek 96567; kadın 94650).
15-64 yaş: %69.1 (erkek 280272; kadın 202451).
65 yaş ve üzeri: %3.5 (erkek 12753; kadın 11892) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %1.45 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 0.82 mülteci/1000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.03 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.02 erkek/kadın.
15-64 yaş: 1.38 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 1.07 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 1.26 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 16.8 ölüm/1000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 74.45 yıl.
Erkek: 71.97 yıl.
Kadın: 77 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 2.6 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.2 (2001 verileri).
Ulus: Bahreyn.
Nüfusun etnik dağılımı: Bahreynliler %63 Asyalılar %19 diğer Araplar %10 İranlılar %8.
Dinler: Şii Müslümanlar %70 Sünni Müslümanlar %30.
Dil: Arapça İngilizce Farsça Urduca.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfus: %89.1.
Erkek: %91.9.
Kadın: %85 (2005 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi uzun adı: Bahreyn Devleti.
kısa şekli : Bahreyn.
Yerel tam adı: Dawlat al Bahrayn.
yerel kısa şekli: Al Bahrayn.
Eski adı: Dilmun.
ingilizce: Bahrain.
Yönetim Biçimi: Mutlak Monarşi.
Başkent: Manama.
İdari bölmeler: 12 belediye; Al Hadd Al Manamah Al Mint**ah al Gharbiyah Al Mint**ah al Wusta Al Mint**ah ash Shamaliyah Al Muharr** Ar Rifa› wa al Mint**ah al Janubiyah Jidd Hafs Madinat Hamad Madinat ‹Isa Juzur Hawar Sitrah.
Bağımsızlık günü: 15 Ağustos 1971.
Milli bayram: Milli Gün 16 Aralık (1971).
Anayasa: 14 Şubat 2002 de yeni anayasa kabul edilmiştir.
Hukuk sistemi: İslam hukuku ve İngiliz hukuku temel alınmıştır.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ABEDA AFESD
Yağlı balıklarda bulunan lipitlerin insan sağlığı üzerine hiçbir zararları olmadığı gibi vücudu kalp ve damar hastalıklarına karşı da korurlar. Bol miktarda balık tüketilen ülkelerde yapılan sağlık ve yaşam suresi istatistikleri de bu görüşü destekler.
19. yüzyılda iki Alman kimya mühendisi, beynin zihinsel aktivitesini yürütebilmesi için gerekli kimyasal elementin ‘fosfor’ olduğunu ileri sürdüler. Hatta bu düşüncelerini ‘fosfor olmadan bir beyin sağlıklı çalışamaz’ diyerek çok iddialı bir biçimde sundular.
Bu arada bir başka bilimci de balık etinin fosfor bakımından çok zengin olduğunu ortaya çıkarınca, bu iki fikir birleşti ve balık etinin beyine dolayısıyla zeka gelişimine çok faydalı olduğu gibi genel bir inanış doğdu.
Aslında fosfor insan organizması için gerçekten gereklidir. Gereken miktar et, süt, tahıllar ve sebzelerin yanında balıklardan da sağlanır. Fosfor vücutta kemiklerde ve dişlerde kalsiyumla birleşmiş halde bulunur. Fosforun eksikliği çocuklarda kol ve bacak kemiklerinde biçim bozukluklarına, yetişkinlerde ise kemik yumuşamasına neden olur.
Eczacılıkta kullanılan fosfor ise beyaz fosfordur. Eskiden fosforlu bitki yağı ve fosforlu balık yağı şeklinde insanlara sinir kuvvetlendirici ilaç olarak verilirdi. Zamanla bu tip ilaçların zehirlenmelere yol açtıkları tespit edildi ve kullanımdan kaldırıldılar.
Günümüze kadar yapılan araştırmalarda fosforun, beynimize gerekli diğer kimyasal elemanların yanında fazladan bir faydasının olduğu ve beynin fonksiyonlarını arttırdığı saptanmamıştır.
Sonuç olarak, balıkta ciddi bir oranda fosfor yoktur, olsa bile fosforun fazlası insan zekasını arttırmaz sadece çok ciddi zehirlenmelere yol açar.
Konum: Güney Asya’da Bengal koyuna kıyısı olan Birmanya ve Hindistan arasında yer alan bir ülkedir.
Coğrafi konumu: 24 00 Kuzey enlemi 90 00 Doğu boylamı.
Harita konumu: Asya.
Yüzölçümü: toplam: 144000 km².
Kara: 133910 km².
Su: 10090 km².
Sınırları: toplam: 4246 km.
Sınır komşuları: Birmanya 193 kilometre Hindistan 4053 kilometre.
Sahil şeridi: 580 km.
İklimi: Tropikal iklim Ekim - Mart ayları arasında süren kışlar hafif Mart - Haziran ayları arasında yazlar sıcak ve rutubetli geçer Haziran - Ekim ayları arasında sıcak musonlar ortaya çıkar.
Arazi yapısı: Çoğunlukla yatık alüvyonlu ovalardan ve güneydoğuda tepeliklerden oluşmaktadır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Hint Okyanusu 0 m; en yüksek noktası: Keokradong 1230 m.
Doğal kaynaklar: Doğal gaz işlenebilir toprak arazi kereste kömür.
Arazi kullanımı: işlenebilir toprak arazi: %55.39.
Sürekli ekinler: %3.08.
Otlaklar: %5.
Ormanlık arazi: %15.
Diğer: %21.53 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 47250 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Kuraklık kasırgalar ülke geneli yaz muson yağmurları sırasında su baskınları ile karşı karşıya kalır.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 147365352 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %32.9 (erkek 24957997; kadın 23533894).
15-64 yaş: %63.6 (erkek 47862774; kadın 45917674).
65 yaş ve üzeri: %3.5 (erkek 2731578; kadın 2361435) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %2.09 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -0.68 mülteci/1000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.06 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.06 erkek/kadın.
15-64 yaş: 1.04 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 1.16 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 1.05 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 60.83 ölüm/1000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 62.46 yıl.
Erkek: 62.47 yıl.
Kadın: 62.45 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 3.11 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.01 (2001 verileri).
HIV/AIDS - taşıyan insan sayısı: 13000 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenler: 650 (2001 verileri).
Ulus: Bangladeşli.
Nüfusun etnik dağılımı: Bengalli %98 Kabile grupları Bengalli olmayan Müslümanlar (1998).
Dinler: Müslüman %83 Hindu %16 diğer %1 (1998).
Dil: Bengalce (resmi) İngilizce.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfus: %43.1.
Erkek: %53.9.
Kadın: %31.8 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi uzun adı: Bangladeş Halk Cumhuriyeti.
kısa şekli : Bangladeş.
Eski adı: Doğu Pakistan.
ingilizce: Bangladesh.
Yönetim biçimi: Parlamenter Cumhuriyet.
Başkent: Dakka.
İdari bölmeler: 6 belediye; Barisal Chittagong Dhaka Khulna Rajshahi Sylhet.
Bağımsızlık günü: 16 Aralık 1971 (Batı Pakistan›dan ayrıldı).
Milli bayram: Bağımsızlık günü 26 Mart (1971).
Anayasa: 4 Kasım 1972 16 Aralık 1972 tarihinde yürürlüğe girmiştir 24 Mart 1982 darbesinde bir süre askıya alınmış 10 Kasım 1986 tarihinde yeniden d
Bundan sonraki sorun havalandırmadır. Zaten havası devamlı nemli olan banyolar küflenme için ideal ortamlardır. Bu nedenle banyoları yıkanma sırasında değil de az sonra açıp havalandırmak gerekmektedir. Aksi takdirde havluya sinmiş deri hücreleri süratle kokuşmaya başlarlar.
Ellerimizi yıkadığımızda sabunun görevi derimiz üzerindeki bakterileri gevşetmektir. Ellerimizi bir havlu ile kuruladığımızda bu gevşemiş bakteriler de havluya geçer. Dolayısıyla ellerimizi sabunla yıkadıktan sonra kurulamadan ıslak bırakmanın temizlik bakımından pek faydası yoktur.
Daha ziyade halka açık yerlerde ve işyerlerinde tuvaletlerde kullanılan elektrikli el kurutucuları elleri kuruturlar ama bakteriler yine deride kalırlar. Bu nedenle temizlik açısından havlular, tabii ki temiz olmak şartıyla, sıcak hava üfleyen elektrikli kurutuculardan daha etkindirler.
Havluların diğer kumaşlardan farkını yaratan, suyu kolayca emme özelliğini veren, kullanılan ipliğin cinsi ve daha önemlisi havlu kumaşının dokunuş biçimidir. Havlu kumaş, kumaşın iki yüzünde halka gibi kıvrılmış iplikler bırakan, ana çözgüden ayrı bir çözgüyle dokunur. Havlu kumaş yapımında daha çok pamuk ipliği kullanılır ve özel bir işlemden (apre) geçirilerek su emme gücü arttırılır.
Türkiye’de havluculuk 18. yüzyılın başından itibaren Bursa’da gelişmiştir. Bunun nedeni Bursa’da kadife dokumacılığının dünya çapında gelişmiş olmasıdır. Havluculuk, kadife dokumacılığının bir yan ürünü olarak doğmuştur. Havlu ismi de Hav’lı kumaş anlamında Arapça’dan gelmektedir. ‘Hav’ Arapça’da kadife, çuha gibi kumaşların yüzeylerindeki ince tüylere verilen addır. Hav’sız olarak yapılan ve peşkir de denilen keten havlular ise ayrı bir imalat konusudur.
Bundan sonraki sorun havalandırmadır. Zaten havası devamlı nemli olan banyolar küflenme için ideal ortamlardır. Bu nedenle banyoları yıkanma sırasında değil de az sonra açıp havalandırmak gerekmektedir. Aksi takdirde havluya sinmiş deri hücreleri süratle kokuşmaya başlarlar.
Ellerimizi yıkadığımızda sabunun görevi derimiz üzerindeki bakierileri gevşetmektir. Ellerimizi bir havlu ile kuruladığımızda bu gevşemiş bakteriler de havluya geçer. Dolayısıyla ellerimizi sabunla yıkadıktan sonra kurulamadan ıslak bırakmanın temizlik bakımından pek faydası yoktur.
Daha ziyade halka açık yerlerde ve işyerlerinde tuvaletlerde kullanılan elektrikli el kurutucuları elleri kuruturlar ama bakteriler yine deride kalırlar. Bu nedenle temizlik açısından havlular, tabii ki temiz olmak şartıyla, sıcak hava üfleyen elektrikli kurutuculardan daha etkindirler.
Havluların diğer kumaşlardan farkını yaratan, suyu kolayca emme özelliğini veren, kullanılan ipliğin cinsi ve daha önemlisi havlu kumaşının dokunuş biçimidir. Havlu kumaş, kumaşın iki yüzünde halka gibi kıvrılmış iplikler bırakan, ana çözgüden ayrı bir çözgüyle dokunur. Havlu kumaş yapımında daha çok pamuk ipliği kullanılır ve özel bir işlemden (apre) geçirilerek su emme gücü arttırılır.
Türkiye’de havluculuk 18. yüzyılın başından itibaren Bursa’da gelişmiştir. Bunun nedeni Bursa’da kadife dokumacılığının dünya çapında gelişmiş olmasıdır. Havluculuk, kadife dokumacılığınm bir yan ürünü olarak doğmuştur. Havlu ismi de Hav’lı kumaş anlamında Arapça’dan gelmektedir. ‘Hav’ Arapça’da kadife, çuha gibi kumaşların yüzeylerindeki ince tüylere verilen addır. Hav’sız olarak yapılan ve peşkir de denilen keten havlular ise ayrı bir imalat konusudur.
Bir hisse senedinin seans içinde işlem görebileceği üst ve alt fiyat limitlerinin ve fiyat adımlarının belirlenmesine esas teşkil eden fiyattır.
Nüfus: 209.000.
Yüzölçümü: 8.867 km2.
Komşuları: Kuzey’de Meksika, Batı’da ve Güney’de Guatermala.
Önemli Şehirleri: Belize City.
Din: %62 Katolik, %32 Protestan.
Dil: İngilizce, İspanyolca, Maya ve Garifuna dilleri.
Yönetim Biçimi: Parlamenter Demokrasi.
Tarih: Belize (eski İngiliz Hondura’sı) Amerikan kıtalarındaki son İngiliz kolonisidir. 21 Eylül 1981’de bağımsızlığını kazanan Belize’de İngiliz birlikleri güvenlik sağlarlar.
Zamanla bir günden uzun, bir aydan da kısa bir zaman birimine ihtiyaç duyuldu. Babilliler 7 günlük haftayı zaman birimi olarak kullanmaya başladılar. Sonraları Yunanlılar, Çinliler ve Mısırlılar 10 günlük, Romalılar ise 8 günlük haftayı kullanmaya çalıştılar.
Bir hafta olarak kabul edilen yedi günlük sürenin kaynağı tam olarak bilinmiyor. En kuvvetli tez bu sürenin Ay’ın evrelerinden kaynaklandığına dayanır. Ay’ın dört evresinin (yeni ay, ilk dördün, dolunay, son dördün) sürelerine en yakın olan tam gün sayısı yedidir.
Ancak bu doğal ve astronomik temelin yanı sıra astrolojik bir inanışın da, ta Babilliler zamanından itibaren, yedi günün bir hafta olarak seçilmesinde rol oynadığı ileri sürülüyor. İlk çağlarda bilinen beş gezegen ile Güneş ve Ay’ın toplam sayısının yedi oluşu bu sayıya gizemli ve uğurlu bir sayı olarak bakılmasına neden olmuştur.
Daha sonraları dinlerde göklerin yedi kat oluşuna inanış, müzikteki ana nota ve tabiattaki ana renk sayılarının da yedi oluşu bu sayının gizemini iyice arttırmıştır. Takvimde yedi günlük haftanın resmiyet kazanması ise milattan sonra 327 yılında Roma İmparatoru I. Constantinus’un çıkardığı bir emirle olmuştur.
Tevrat’ın yaratılış (tekvin) anlayışına göre Tanrı evreni 6 günde yaratmış, yedinci günde de (cumartesi) dinlenmiştir. Hıristiyanlar haftayı Tevrat’taki şekliyle kabul ettiler, yalnız Hz. İsa’nın diriliş hatırasına yedinci günü değil de birinci günü, yani pazarı ‘Tanrı Günü’ olarak kabul ettiler.
İslam dininin doğuşundan sonra da yine yedi günlük hafta süresi benimsendi. Ancak Hz. Muhammed’in müminleri mescitte toplayıp, namaz kıldığı, hutbede devlet ve günlük işleriyle ilgili açıklamalar yaptığı altıncı gün (cuma) dinlenme günü olarak kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 Mayıs 1935 tarihinde yayımlanan bir kanunla tatil günü cumadan pazara alındı.
1792 yılında Fransa takvim yapısını değiştirerek 10 günü bir hafta kabul etti ama yürütemedi. Rusya 1929’da 5 günlük hafta uygulamasına geçti, sonra bir haftayı 6 güne çıkardı ve sonunda pes ederek 1940’da 7 günlük haftaya geri döndü.
Zamanla bir günden uzun, bir aydan da kısa bir zaman birimine ihtiyaç duyuldu. Babilliler 7 günlük haftayı zaman birimi olarak kullanmaya başladılar. Sonraları Yunanlılar, Çinliler ve Mısırlılar 10 günlük, Romalılar ise 8 günlük haftayı kullanmaya çalıştılar.
Bir hafta olarak kabul edilen yedi günlük sürenin kaynağı tam olarak bilinmiyor. En kuvvetli tez bu sürenin Ay’ın evrelerinden kaynaklandığına dayanır. Ay’ın dört evresinin (yeni ay, ilk dördün, dolunay, son dördün) sürelerine en yakın olan tam gün sayısı yedidir.
Ancak bu doğal ve astronomik temelin yanı sıra astrolojik bir inanışın da, ta Babilliler zamanından itibaren, yedi günün bir hafta olarak seçilmesinde rol oynadığı ileri sürülüyor. İlk çağlarda bilinen beş gezegen ile Güneş ve Ay’ın toplam sayısının yedi oluşu bu sayıya gizemli ve uğurlu bir sayı olarak bakılmasına neden olmuştur.
Daha sonraları dinlerde göklerin yedi kat oluşuna inanış, müzikteki ana nota ve tabiattaki ana renk sayılarının da yedi oluşu bu sayının gizemini iyice arttırmıştır. Takvimde yedi günlük haftanın resmiyet kazanması ise milattan sonra 327 yılında Roma İmparatoru I. Constantinus’un çıkardığı bir emirle olmuştur.
Tevrat’ın yaratılış (tekvin) anlayışına göre Tanrı evreni 6 günde yaratmış, yedinci günde de (cumartesi) dinlenmiştir. Hıristiyanlar haftayı Tevrat’taki şekliyle kabul ettiler, yalnız Hz. İsa’nın diriliş hatırasına yedinci günü değil de birinci günü, yani pazarı ‘Tanrı Günü’ olarak kabul ettiler.
İslam dininin doğuşundan sonra da yine yedi günlük hafta süresi benimsendi. Ancak Hz. Muhamnıed’in müminleri mescitte toplayıp, namaz kıldığı, hutbede devlet ve günlük işleriyle ilgili açıklamalar yaptığı altıncı gün (cuma) dinlenme günü olarak kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 Mayıs 1935 tarihinde yayımlanan bir kanunla tatil günü cumadan pazara alındı.
1792 yılında Fransa takvim yapısını değiştirerek 10 günü bir hafta kabul etti ama yürütemedi. Rusya 1929’da 5 günlük hafta uygulamasına geçti, sonra bir haftayı 6 güne çıkardı ve sonunda pes ederek 1940’da 7 günlük haftaya geri döndü.
Aslında bu olayın biranın sıvı kısmı ile pek alakası yoktur. Bira içince tuvalete gitme ihtiyacını hissettiren ‘antidiuretic’ denilen bir hormondur. Biz buna kısaca ‘ADH’ diyeceğiz. Vücudumuzda üretilen bu hormon idrar miktarını ayarlar ve doğrudan olmasa da kanımızdaki su miktarını etkiler.
Susuz kaldığımız zaman ‘ADH’ böbreklerimize sinyal gönderip idrar üretimini durdurtur. Böylece su harcaması kesilerek kanımızdaki su miktarı korunur ve plazmadaki tuz miktarının yükselmesine mani olunur. Yani ‘ADH’ vücudumuzdaki su ve tuz miktarını dengeleyen, koruyucu bir işlev görür.
Halk arasında idrar söktürücü adı da verilen bazı maddeler ‘ADH’nin salgılanmasına mani olur. Bu durumda böbrekler idrar üretip üretmeyeceklerine karar veremezler ve sonunda üretmeye devam ederler. Mevcut dengenin bozulduğunu bilmeden suyu dışarı atarlar, insanı tuvalete gitmeye mecbur bırakırlar ve vücudun kurumasına sebep olurlar.
Vücudumuzdaki bu hormonu en çok etkileyen maddelerden biri de alkoldür. Birayı bolca içince, içindeki alkol nedeni ile ‘ADH’den sinyal de gelmeyince böbrekler fazla mesai yaparak vücuttaki suyu idrar haline getirirler. Tabii biranın sıvı kısmının da buna katkısı vardır, ama aynı sürede, aynı miktarda su içildiğinde bu kadar tuvalet ihtiyacı duyulmaz.
Aslında aynı durum tüm alkollü içeceklerde de geçerlidir. İçilme zamanı ve miktarı biraya eşdeğer olduğunda aynı etki onlarda da görülür. Bu hormonu etkileyen bir diğer önemli madde de kafeindir. Kahve ile birlikte yeterli kafein alındığında ‘ADH’ salgılanması durur ve böbrekler idrar üretmeye devam eder.
Görüldüğü gibi içki içmenin sonuçlarından birisi de vücudun kurumasıdır. Buna karşı vücutta susama ile birlikte acıkma duyusu da uyarılır. Kaybedilen suya karşı gece yarısı yemek yeme ihtiyacı duyulur. Durum buna uygun değilse sabah kalkıldığında bir sürahi su içilir.
Aslında bu olayın biranın sıvı kısmı ile pek alakası yoktur. Bira içince tuvalete gitme ihtiyacını hissettiren “antidiuretic” denilen bir hormondur. Biz buna kısaca “ADH” diyeceğiz. Vücudumuzda üretilen bu hormon idrar miktarını ayarlar ve doğrudan olmasada da kanımızdaki su miktarını etkiler.
Susuz kaldığımız zaman “ADH” böbreklerimize sinyal gönderip idrar üretimini durdurtur. Böylece su harcaması kesilerek kanıızdaki su miktarı korunur ve plazmadaki tuz miktarının yükselmesine mani olunur. Yani “ADH” vücudumuzdaki su ve tuz miktarını dengeleyen, koruyucu bir işlev görür.
Halk arasında idrar söktürücü adı da verilen bazı maddeler “ADH”nin salgılanmasına mani olur. Bu durumda böbrekler idrar üretip üretmeyeceklerine karar veremezler ve sonunda üretmeye devam ederler. Mevcut dengenin bozulduğunu bilmeden suyu dışarı atarlar, insanı tuvalete gitmeye mecbur bırakırlar ve vücudun kurumasına sebep olurlar.
Vücudumuzdaki bu hormonu en çok etkileyen maddelerden biri de alkoldür. Birayı bolca içince, içindeki alkol nedeni ile “ADH”den sinyal de gelmeyince böbrekler fazla mesai yaparak vücuttaki suyu idrar haline getirirler. Tabii biranın sıvı kısmının da buna katkısı vardır, ama aynı sürede, aynı miktarda su içildiğinde bu kadar tuvalet ihtiyacı duyulmaz.
Aslında aynı durum tüm alkollü içeceklerde de geçerlidir. İçilme zamanı ve miktarı biraya eşdeğer olduğunda ayı etki onlarda da görülür. Bu hormonu etkileyen bir diğer önemli madde de kafeindir. Kahve ile birlikte yeterli kafein alındığında “ADH” salgılanması durur ve böbrekler idrar üretmeye devam eder.
Görüldüğü gibi içiki içmenin sonuçlarından birisi de vücudun kurumasıdır. Buna karşı vücutta susama ile birlikte acıkma duyusu da uyarılır. Kaybedilen suya karşı gece yarısı yemek yeme ihtiyacı duyulur. Durum buna uygun değilse sabah kalkıldığında bir sürahi su içilir.
Bumerangın İngilizce’de ‘boomerang’ olan ismi de Aborijinlerin kullandığı isimden türemiştir. Aslında bugün Avustralya’da kullanılan ve bu kıtaya özgü isimlerin çoğunun kökeni Aborijinlerden kaynaklanır. Örneğin Avustralya’yı ilk keşfedenler kanguruları görünce çok şaşırmış ve Aborijinlere bunların isimlerini sormuşlar, onlar da ‘kanguru’ cevabını verince, bu acayip hayvana kanguru ismini vermişlerdir. Halbuki kanguru Aborijin lisanında ‘bilmiyorum’ demektir.
Bumerang şeklinde ancak geri dönme özelliği olmayan benzerlerinin Aborijinler gibi Mısır’da, güney Hindistan’da, Endonezya’da (Borneo) ve Amerika’da yerliler tarafından tarihin ilk çağlarından itibaren kullanıldığı biliniyor. Bu tipler daha uzun ve ağırdırlar. Av hayvanlarını öldürmede kullanılırlar. Savaşlarda çok ağır yaralanmalara ve ölümlere sebep olurlar. Hatta bazılarının ucu tesiri arttırmak için kanca şeklinde yapılır.
Aborijinlerin yaptıkları geri dönebilen bumeranglar ise hafif ve ince olup toplam uzunlukları 50 - 75 santimetre, ağırlıkları da 350 gram civarındadır. Bumerangın iki kolunun ucu yapılırken veya yapıldıktan sonra kül ile ısıtılarak birbirinin aksi istikamete kıvrılır.
Bumerang yere paralel veya biraz aşağı doğru atılırsa biraz sonra yükselişe geçerek, 15 metre yüksekliğe kadar tırmanır.
Eğer bir ucu yere çarpacak şekilde atılırsa, yere çarpan bir mermi gibi müthiş bir hızla dönerek yükselir, 45 metrelik bir daire veya elips çizerek yörüngesini tamamlar, fırlatanın yakınma düşer.
Bumerangın nasıl geri döndüğü günümüzün bilim insanları tarafından tam anlaşılmış değildir. Dönüşün aerodinamik kaldırma gücü ile üç eksende yaptığı cayroskobik dönüşün birleşiminin yarattığı sanılmaktadır. Geri dönebilen bumerangların, diğerlerinin uçuş şekillerinin gözlemlenerek veya tamamen tesadüf sonucunda geliştirildiği sanılıyor.
Aborijinlerin bumerangla kuş avlamaları ise ilginç. Bumerangı, kuş sürülerinin uçuş yüksekliğinin üzerine fırlatıyorlar. Bumerangın yerdeki gölgesini gören kuşlar arkalarında yırtıcı bir kuş olduğunu sanıyorlar. Kaçmak için dalışa geçiyorlar ve sonunda ağaçlar arasına gerilmiş ağlara takılıyorlar.
Bumerang fırlatma, tarihte kaydedilmiş en eski sporlardan biridir. Günümüzde başta ABD’de olmak üzere bazı ülkelerde, hedefe yakınlık, mesafe, hız ve yakalama kategorilerinde spor olarak hala yapılıyor.
Bumerang İngilizce’de “boomerang” lan ismi de Aborijinlerin kullandığı isimden türemiştir. Aslında bugün Avustralya’yı ilk keşfedenler kanguruları görünce çok şaşırmış ve Aborijinlere bunların isimlerini sormuşlar, onlar da “kanguru” cevabını verince, bu acayip hayvana kanguru ismini vermişlerdir. Halbuki kanguru Aborijin lisanında “bilmiyorum” demektir.
Bumerang şeklinde ancak geri dönme özelliği olmyan benzerlerinin Abojinler gibi Mısır’da, güney Hindistan’da, Endonezya’da (Borneo) ve Amerika’da yerliler tarafından tarihin ilk çağlarında itibaren kullanıldığı biliniyor. Bu tipler daha uzun ve ağırdırlar. Av hayvanlarıı öldürmede kullanılırlar. Savaşlarda çok ağır yaralanmalara ve ölümlere sebep olurlar. Hatta bazılarının ucu tesiri arttırmak için kanca şekllinde yapılır.
Aborijinlerin yaptıkları geri dönebilen bumeranglar ise hafif ve ince olup toplam uzunlukları 50 - 75 santimetre, ağırlıkları da 350 gram civarındadır. Bumerangın iki kolunun ucu yapılırken veya yapıldıktan sonra kül ile ısıtılarak birbirinin aksi istikamete kıvrılır.
Bumerang yere parelel veya biraz aşağı doğru atılırsa biraz sonra yükselişe geçerek, 15 metre yüksekliğe kadar tırmanır. Eğer bir ucu yere çarpacak şekilde atılırsa, yere çarpan bir mermi gibi müthiş bir hızla dönerek yükselir, 45 metrelik bir daire veya elips çizerek yörüngesini tamamlar, fırlatanın yakınına düşer.
Bumerangın nasıl geri döndüğü günümüzün bilim insanları tarafından tam anlaşılmış değildir. Dönüşün aerodinamik kaldırma gücü ile üç eksende yaptığı cayroskobik dönüşün birleşiminin yarattığı sanılmaktadır. Geri dönebilen bumerangların, diğerlerinin uçuş şekillerinin gözlemlenerek veya tamamen tesadüf sonucunda geliştirildiği sanılıyor.
Aborijinlerin bumerangla kuş avlamaları ise ilginç. Bumerangı, kuş sürülerinin uçuş yüksekliğinin üzerine fırlatıyorlar. Bumerangın yerdeki gölgesini gören kuşlar arkalarında yırtıcı bir kuş olduğunu sanıyorlar. Kaçmak için dalışa geçiyorlar ve sonunda ağaçlar arasına gerilmiş ağlara takılıyorlar.
Bumerang fırlatma, tarihte kaydedilmiş en eski sporlardan biridir. Günümüzde başta ABD’de olmak üzere bazı ülkelerde, hedefe yakınlık, mesafe, hız ve yakalama kategorilerinde spor olarak hala yapılıyor.
Farkı yaratan göz kapaklarıdır. Çekik gözlü diye nitelendirilen ırklarda gözün üzerindeki göz kapağının ikinci kıvrımı, gözün üstüne doğru daha fazla inmiştir ve bu durum gözün sanki daha darmış gibi görünmesine sebep olur.
Peki bu, niçin böyledir? Bir teoriye göre göz kapağının üzerinde katlı olarak duran bu ikinci kıvrımı, bu insanların gözlerini yoğun olan kar tabakasının, göz kamaştıran ışığından korumak için, bir nevi kar gözlüğü gibi gelişmiştir.
Her ne kadar yukarıda belirtilen bölgelerin bazılarında kar hiç yağmıyorsa bile bilim insanları bugün çekik gözlü diye nitelendirdiğimiz insanların atalarının son buzul çağında Sibirya’dan, yani Asya’nın kar ve buzla kaplı en soğuk bölgesinden güneye, bugün yaşadıkları yerlere göç ettiklerine inanıyorlar.
Bu kadar soğuk iklimde yaşayanların vücutlarının iklime uyum sağlamaktan başka çareleri yoktu. Sadece gözler değil, burun da rüzgara en az maruz kalacak şekilde küçülmüş, burun delikleri, solunan hava ciğerlere gidene kadar ısınsın diye daralmıştır. Ciltleri de bu nedenle yağlıdır.
Göz kapakları da daha yağlı olduğundan, daha sarkık durur ve bu oluşum gözü ve iç tabakalarını kara ve buza karşı korur. Yani ‘çekik gözlü’ değil ‘düşük göz kapaklı’ tanımını kullanmak daha doğrudur.
Tedavi için gerekli malzeme : Pazı, su.
Hazırlanışı : 4 bardak suya, 2 tutam pazı konur. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3 kere, birer çay bardağı içilir.
Eskilerin Ay’ın dönemlerine bağladıkları etkilerin büyük bir kısmının boş inançlar olduğu bir gerçektir. O zamanlar insanların uykularında gezinmeleri dolunay ışığı tarafından çekilmelerine bağlanıyordu. Dolunayın ışığının yatak odasından içeri girmesinin uyuyanın rüyasını etkilediğine, dolunay ile birlikte cinsel içgüdü fonksiyonlarının, insanların üremelerinin ve tarlaların bereketlerinin arttığına hatta ‘kurt adam’ efsanesine bile inanılıyordu.
Bilim insanları yine de Ay’ın evrelerinin ve özellikle dolunayın insanları etkilemesi olayına ciddiyetle yaklaşıyorlar. Ay’ın evreleri ile cinayetler, kazalar, dünyamızda oluşan kasırgaların dağılımı, magnetik alanlarda bozulma, kadınların aybaşları ve sara nöbetleri arasındaki ilişkileri yakından takip ediyorlar, devamlı istatistiki bilgi topluyorlar. Ancak kesin bir sonuca varılmış, Ay’ın evreleri ile bahsedilen olaylar arasında henüz bilimsel bir ilişki saptanmış değildir.
Yapılan bir çalışmada dolunay süresince oluşan trafik kazalarının alışılmadık bir şekilde fazla olduğu saptanmış fakat daha sonra olayların zaman aralıkları incelendiğinde çoğunun hafta sonu günlerine denk geldiği görülmüştür. Hafta sonu tatiline giderken ve dönerken sürücülerin acele etmeleri kazaların en önemli nedenidir. Yani tatil aceleciliğinin yarattığı trafik kazalarının yanında dolunayın etkisinin sözü bile edilemez.
Bilindiği gibi Ay’ın dünyada okyanuslardaki ‘gel-git’ denilen, suların alçalması ve yükselmesi olayı üzerinde doğrudan etkisi vardır. Vücudumuzun da çoğu su olduğuna göre Ay vücudumuzu da etkileyebilir mi? Vücudumuzdaki suyun oranı, okyanuslardaki su miktarı ile kıyaslanamayacağı gibi ‘gel-git’ olayı günde iki kez oluşmaktadır. Yani Ay’ın çekim gücü insanı etkilese bile bunun sadece dolunay safhasında değil her gün olması gerekir.
Dolunay safhasında iken Ay’ın parlaklığı da pek önemli bir etken değildir, çünkü bu safhada Ay’ın dünyaya gönderdiği ışık miktarı Güneş’in gönderdiğinin 600 binde biri kadardır.
Peki dolunayı bu kadar özel kılan nedir? Dolunay, Güneş Dünya’nın bir tarafında, Ay ise tam aksi tarafta aynı hizaya gelince oluşur. Bu durumda Güneş’in, Ay’ın Dünya üzerindeki etkisini arttırıp arttırmadığı da incelenmiştir. Bir miktar arttırdığı doğrudur ama Güneş o kadar uzaktadır ki bu etkileme de fazla kayda değer değildir.
Öyle görülüyor ki, her gün olan olaylar, Ay’ın dolunay safhasında da olunca sebep ona bağlanmaktadır.
Nüfus: 7.826.000.
Yüzölçümü: 48.443 km2.
Komşuları: Batıda Haiti.
Önemli Şehirleri: Santo Domingo, Santiago de Los Caballeros.
Din: %95 Katolik.
Dil: İspanyolca.
Yönetim Biçimi: Temsili Demokrasi.
Tarih: 1492’de Kolomb oraya ulaştığında Hispanida adasında Carib ve Arawak Hintlileri yerleşmişti. 1496’da kurulan Santa Domingo kenti yarıkürede Avrupalılarca yerleşilmiş en eski alandır.
1697’de adanın batısındaki 1/3’lük kısmı Fransa’ya devredildi. Santa Domingo 1795’te Fransa’ya katıldı. Haitili lider Toussant L’Ouverture 1801’de burayı ele geçirdi. 1803-1821 arasında pek çok yerli cumhuriyet belli aralıklarla kurulup kalktı. 1822-1844 arasında Haiti bölgeye tekrar egemen oldu ve 1861-63’te İspanyol işgali gerçekleşti.
1916’dan anayasal çerçeveden seçilen hükümetin başa geçtiği 1924’e kadar ülke Amerikan donanmaları tarafından işgal altında tutuldu. 1930’da Gen. Rafael Leonidas Trujiollo Malina devlet başkanı seçildi. Trujillo 1961’de uğradığı suikaste kadar ülkeyi zorbalıklar yönetti. 1960’ta Trujillo tarafından atanmış olan başkan Joaguin Balaguer 1962’de baskılara dayanamadı. 33 yıl içinde yapılan ilk özgür seçimlerde seçilen Juan Bosch; 1963’te devredildi. 24 Nisan 1964’te Bosch taraftarları ve komünistleri de dahil olduğu diğer bazı gruplar ayaklandı. Dört gün sonra Amerikan donanması Bosch yanlısı güçlere müdahale etti. Daha sonra beş Güney Amerika devleti tarafından oluşturulan barış koruma güçleri gönderildi.
Haziran 1966’da Balaguer’in Bosch’u yendiği seçimleri geçici bir hükümet denetledi. Balaguer sonraki 28 yıl boyunca görevde kaldı, ancak Mayıs 1994’te yeniden seçilmesinde hile yapıldığı ortaya çıkınca 1995’te yeni seçim yapma sözü verdi.
Bakır tencerelerin, kullanış ve dayanma bakımından iyi olmalarına karşın sık sık kalaylanmaları gerekir. Alimünyum tencerelerin sakıncalı yanları ise kesif soda ve alkali eriyiklerin alimünyum üzerine olan etkileridir. Sıcak-soğuk farkından etkilenip çatlasalar da en sağlıklı tencereler cam (payreks) olanlarıdır. Pişirme sırasında içleri görülebildiğinden sık sık kapaklarının açılması gerekmez, yiyeceğin vitamini kaçmaz.
Düdüklü tencerelerin yan yüzleri basınca dayalı malzemeden yapılır. Kapakları ise ilginçtir. Çevrilince tencerenin ağzını içten sıkı sıkı kapatırlar ve buharın kaçmasına mani olurlar.
Düdüklü tencerenin kapağında herhangi bir patlama tehlikesine karşı, istenen basınca, dolayısıyla pişme derecesine göre ayarlanabilen bir subap vardır. Basınç ayarlananın üstüne çıkınca subap açılır, buhar buradan dışarı kaçar, hızla çıkan buharın çıkardığı düdük sesi de etrafı olaydan haberdar eder. Düdüklü tencere ismini de bu nedenle almıştır.
Düdüklü tencerenin pişirme prensibinde suyun kaynama özelliği yatar. Su 100 derecede kaynar demek tek başına doğru bir ifade değildir. Kaynama sıcaklığı atmosfer basıncı ile doğrudan ilgilidir. Basınç atmosfer basıncından düşükse, su daha düşük sıcaklıklarda da kaynayabilir veya basınç atmosfer basıncından yüksekse suyun kaynaması için daha yüksek sıcaklıklar gerekir.
Normal tencere ısıtıldığında su 100 derecede kaynar ve tüm su kaynayana kadar bu sıcaklık sabit kalır, yemek de bu sıcaklık da pişer. Düdüklü tencerede ise buhar dışarı kaçamadığından tencerenin içindeki basınç gittikçe artar, dolayısıyla su 100 derecede kaynamaz, tenceredeki sıcaklık 130 dereceye kadar çıkar.
Böylece pişirilmesi istenen besinlerin ısısı suyun kaynama derecesinden çok daha yükseğe çıkar. Bu yüksek sıcaklık yiyeceğe süratle nüfuz ederek, vitamin ve minerallerini kaybetmeden daha çabuk pişmesini sağlar. Bundan dolayı et haşlaması en çok yarım saatte, kuru sebzeler yirmi dakikada pişebilirler.
Gelelim düdüklü tencerenin öyküsüne. 1682 yılının 12 Nisan akşamı Londra’da bir evde kraliyet sosyetesinden bir grup yemek yiyeceklerdir. Bu yemek o güne kadar yenmiş yemeklerden farklıdır çünkü davetlilerden Fransız mucit, 35 yaşlarındaki Deniş Papin, yemeği son buluşu olan, her tarafı kapalı, üzerinde emniyet vanası olan bir kap içinde pişirecektir.
Papin, gazlarla ilgili ana kanunları formüle eden İrlandalı fizikçi Robert Boyle’nin asistanıdır ve kabın içindeki buhar basıncını arttırarak, yemeğin sıvı kısmının kaynama noktasını yükselten bu buluşunu 1679’da gerçekleştirmiştir. Yemekte bulunanlar pişen etten o kadar memnun olmuşlardır ki, bu buharlı tencere süratle yayılmış, hemen hemen bütün yiyeceklerin hatta pasta ve pudinglerin pişirilmelerinde bile kullanılmıştır.
Her icadın ilkinde olduğu gibi, bunda da bazı aksamalar olmuş, emniyet valfı sık sık tutukluk yapmış, güzel bir akşam yemeği yemeye hazırlananlar, tencere patlayınca yiyecekleri duvarlarda seyretmek zorunda kalmışlardır. Bu patlamalar düdüklü tencerenin neredeyse 150 yıl unutulmasına yol açmıştır. Tekrar popüler olması ise Napoleon Bonaparte sayesinde olmuştur.
‘Bir ordu midesi üzerinde hareket eder’ diye bir vecizenin sahibi olan Napoleon askerlerine yiyecek ikmalini sağlıklı yapamamaktan şikayetçi idi. Bu sorunu çözmek için parasal ödül vaat etmesi üzerine Fransız şef Nicholas Appert, Papin’in buluşunu geliştirerek günümüzdekine benzer pratik bir düdüklü tencere yapmış ve tekrar yaygın olarak kullanılmasını sağlamıştır.
esnek
Bir dış gücün etkisi altında uzama, kısalma, eğrilme vb. biçim değişikliklerine uğradıktan sonra, etkinin kalkmasıyla eski biçimini alabilme özelliğinde olan.
Arkeologlara göre erkekler tarih öncesi devirlerde de tıraş oluyorlardı. Mağara duvarlarındaki bu devirlerden kalma resimler sakal tıraşı için kabukların, köpekbalığı dişlerinin, en çok da keskinleştirilmiş çakmaktaşlarının kullanıldığını göstermektedir. Günümüzde keşfedilen bazı ilkel kabilelerde çakmaktaşının bu amaçla kullanıldığı gerçekten de görülmektedir. Mısır’da açılan mezarlarda eski Mısırlıların M.Ö. 4. yüzyılda sakal kesmek için kullandıkları altın ve bakır aletler bulunmuştur.
Tarih öncesi erkeğinin sakal tıraşı olma nedeni, kesilmezse 150 santimetreye kadar uzayabilecek olan sakalın hareket kabiliyetini hayli kısıtlamasıdır. Ancak sinek kaydı tıraş olma ihtiyacının nedeni bilinmemektedir. Her gün kesilmesi gerekiyorsa erkekler niçin sakallı yaratılmışlardır, o da ayrı bir konu. Erkekler günümüzde olduğu gibi geçmiş zamanlarda da din, toplumsal konum ve moda gibi nedenlerle tıraş oluyorlardı. Örneğin, Roma’da sadece özgür insanlar tıraş olabilirdi.
MS. 14. yüzyılda şimdiki usturanın ilkelleri ortaya çıkmaya başladı, ama erkeklerin acılı ve kanlı tıraş derdi 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. King Camp Gillette (jilet) ABD’de 1901 yılında ilk iki taraflı jileti keşfetti. Ancak Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar 168 jilet ve 51 makine satabilmişti. Savaş başlarında ABD hükümeti ordunun ihtiyacını karşılamak için firmaya 3,5 milyon tıraş makinesi sipariş etti. Böylece tıraş bıçağı bir sektör haline geldi.
Kısa bir süre sonra eski bir kılıç üreticisi olan Wilkinson firması da tıraş bıçağı üretimine geçti ve bu ikili günümüze kadar piyasanın devleri olarak geldiler. Günümüzde Gillette dünya pazarının yüzde 66’sim elinde bulundururken, Wilkinson’un payı yüzde 20’dir. Daima sektörün motoru olan Gillette aslında kaşifinin ve firmanın ismi ve bir marka iken ürünün de ismi haline gelmiştir
1950’li yıllarda ilk elektrikli tıraş makineleri devreye girdi. Aynı yıllarda ise paslanmaz çelik tıraş bıçağı piyasaya çıktı. Günümüz erkeklerinin yaklaşık yüzde 80’i ıslak tıraşı yani tıraş bıçağı kullanmayı tercih ediyor. Dünyada tıraş olan 2 milyar erkek ve her birinin yüzünde ortalama 15 bin kıl varken ve hele hele bu kıllar günde yaklaşık 2 milimetre uzarken, yani bir erkeğin ömrünün ortalama 100 günü tıraş olmakla geçerken, kim bükebilir tıraş bıçağı sektörünün bileğini?
Binlerce yıl önce Sümerler, Mısırlılar ve Hindistan’da yaşayanlar oturakta oturup, ihtiyaçlarını giderdikten sonra oturağa düşenleri uzakta bir yerlere döküyorlardı. İki bin yıl önce ise Romalılar ilk basit tuvaleti kullanmaya başladılar. Atıklar oturdukları deliğin içine düşüyor, deliğin altından akan su onları uzağa taşıyordu.
Çiftçilerin, açık arazide çalışanların ise zaten böyle bir dertleri yoktu. Tarlanın bir köşesine çukur kazıyor, çukur yeterince dolunca, toprakla dolduruyor ve başka bir çukur kazıyorlardı. Geceleri ise yataklarının altında bir lazımlık bulunduruyorlardı.
Ortaçağda kale ve şatolarda atık bir delik vasıtası ile binanın etrafındaki su birikintisine düşürülüyordu. Bir yere tuvaletini yapıp, onu bir tanktan gelen su ile sürükleyip, uygun bir yere bırakma fikri ilk olarak Kraliçe 1. Elizabeth zamanında, 1589 yılında John Harrington’dan geldi. Ancak o zamanlar İngiltere’deki evlerde ne böyle bir tankı dolduracak, ne de atığı alıp götürecek su sistemi vardı.
Günümüzdekilere benzer bir tuvalet ancak iki yüzyıl sonra 1778’de İngiltere’de bir saat yapımcısı olan Alexander Cumming tarafından tasarlandı ve Joseph Bramah tarafından geliştirildi. Tuvaletlerden evlere yayılan kötü koku ise 1849 yılında Stephen Green’in ‘U’ şeklinde bir boruyu tuvaletin çıkışına monte etmesi ile son buldu. Tuvaletlerin ve günümüzde lavaboların da altında bulunan bu ‘U’ şeklindeki boruda her zaman bir miktar su kalır ve kokunun oluşmasını önler. Tabii o zamanlar tuvaletler dökme demirden yapılıyordu. Sonra düzgün yüzeylerinin temizlenme kolaylığı bakımından seramik tuvaletler üretilmeye başlanıldı. 1888 yılında ise tuvaletlere zinciri çekilince suyu akan klozetler ilave edildi.
Bizde tuvaletler için hela, kenef, ayakyolu, WC., 00, yüznumara gibi birçok isim kullanılır. ‘WC.’ İngilizce ismindeki ‘Water Closet’in baş harfleridir. Yüznumaranın hikayesi ise değişik. Eskiden Fransa’da otellerde tuvaletler koridorların uçlarındaydı. Odaların her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve ‘00’ diye işaretlemişlerdi. Fransızca’daki ‘numarasız’ kelimesi ile ‘100 numara’ kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, bizde Fransızcası biraz kıt birinin tercüme hatası sonucu ‘yüznumara’ olarak yerleşmiştir.
Nüfus: 58.710.000.
Komşuları: Batıda Sudan, Güneyde Kenya, Doğuda Somali, Cirbuti, Kuzeyde Eritre.
Önemli Şehirleri: Addis Ababa.
Din: %45-50 Müslüman, %35-40 Ortodoks.
Dil: Amhara dili (resmi), Tgre, Galla.
Yönetim Biçimi: Geçiş Döneminde.
Tarih: Etyopya kültürü kaynağını Mısır ve Yunanistan’dan alır. Eski monarşi 1880’de İtalya tarafından saldırıya uğradı ancak 1936’da yeni bir İtalyan saldırısına dek bağımsızlığını korudu. 1941’de İngiltere ülkeyi özgürlüğüne kavuşturdu.
Son imparator I. Harle Selassie 1931’de bir parlamento ve düzeni kurdu ancak bütün siyasal partileri kapattı.
1970’lerde yaşanan kuraklık nedeniyle yüzbinlerce kişi öldü. Ordunun isyanı ve öğrenci gösterileri sonucu 1974’te Selassie tahttan indirildi. Cunta, tek partili sosyalist bir devlet oluşturarak başarılı bir toprak reformu gerçekleştirdi. Muhalefet şiddet yoluyla bastırıldı. M.S. 330’da benimsenmiş olan Kobt Kilisesi’nin etkisi önlendi ve 1975’te monarşi lağvedildi. Rejim kanlı darbelerle, Sudan ve Somali’nin yardımları ile desteklenen siyasi grupların isyanları ile karşı karşıya kaldı. 1977’de SSCB ile işbirliği andlaşmaları yapılırken, bir zamanlar en önemli müttefik olan ABD ile ilişkiler kötüleşti. 1978’de Sovyet ve Küba birlikleri Somali güçlerinin yenilgiye uğratılmasına yardım etti. Etyopya ve Somali 1988’de bir barış antlaşması imzaladı.
1984’te milyonları açlığa ve ölüme sürükleyen yaygın kuraklık sonucu dünya çapında bir yardım çabası başladı. 1988’de Eritreli gerillaların zaferi hükümetin, kuraklığa uğramış bölgelerde yabancıların ve işçilerin yardım çalışmalarını yarıda kestirmesine yol açtı. 1994’te Etyopya’da kuraklık sonucu yeni bir kıtlık yaşandı. Etyopyalı halkın Devrimci Demokratik Cephesi (EPRDF), (6 isyancı ordudan oluşan) Şubat 1991’de hükümete karşı büyük bir saldırı düzenledi. Mayıs’ta başkan Mengist, Haile Mariam ülkeyi terketti. EPRDF idareyi ele geçirerek geçici bir hükümet kurdu. Eritre 24 Mayıs 1993’te bağımsız oldu.
Nüfus: 28.559.000.
Yüzölçümü: 458.730 km2+Batı sahra topr.
Komşuları: Güneyinde Batı Sahra, Doğusunda Cezayir.
Önemli Şehirleri: Kazablanka (2.600.000), Rabat (556.000), Fas (852.000).
Din: %99 Sünni Müslüman.
Dil: Resmi Dili Arapça, Berberice.
Yönetim Biçimi: Anayasal Monarşi.
Tarih: Fas topraklarına ilk yerleşenler berberlerdi. Onları Romalılar ve Kartejinler (Carthaginians) izledi. 683’te Araplar burayı fethettiler. 11. ve 12. Yüzyıllarda bir Berberi imparatorluk zayıf durumdaki Kuzey Afrika’yı ve İspanya’nın büyük bölümünü Fas’tan yönetti.
Fas’ın bir bölümü 19. yy.da İspanyol yönetimine girdi. Kalan kısmını ise 20. yy. başlarında Fransa kontrolü altına aldı. 1911-33 yılları arasında kabile ayaklanmaları son buldu. Ülke 2 Mart 1956’da bağımsız oldu. Uluslararası bir liman olan Tanca 1956’da Fas’a geçti. İspanya Sahrasının üçte ikisi büyüklüğündeki 70.000 milkarelik fosfat zengini toprakları ele geçirdi. Kalanı ise Moritanya elde etti. İspanya Şubat’ta geri çekildi. Bir gerilla hareketi olanPolisario, 287 Şubat’ta bölgenin bağımsızlığını ilan etti ve Cezayir’in de desteği ile saldırılar düzenlemeye başladı. 1980’de Moritanya, Palisario cephesi bir anlaşma imzalayarak Eski İspanyol Sahrasının bu bölümünden vazgeçince Fas burayı işgal etti.
Uzun yıllar süren çatışmalardan sonra, Fas önemli şehir alanlarını kontrol altına aldı. Ama Polisaro gerillaları geniş ve nüfusu seyrek çöllerde rahatça hareket edebilmektedir. 1990’da iki taraf bir ateşkes andlaşması imzaladı. Birleşmiş Milletler Batı Sahra’nın bağımsız mı, yoksa Fas’a mı bağlı olacağını belirlemek için bir referandum düzenlemeyi planlamıştır.
Feng-Shui’ye göre.
***Yatağı pencerenin önüne koymak yanlıstır. Çünkü cam kırılgandır ve güvensizlik yaratır. Ertesi gün işinizden kovulma endişesi duyarsınız. Kendinizi güvende hissetmezsiniz. Uyumak için önce kendinizi güvende hissetmelisiniz.
***İmzanızda adınız ve soyadınız mutlaka olsun. Soyadınızı yazmak, atalardan gelen enerjiyi de kullanmanız için gerekiyor. İmza atarken, adınızda geçen g, y ve ğ’lerin kuyruklarını torba gibi yapın, bir süre sonra ekonomik olarak ferahladığınızı göreceksiniz. Harflerin bu kuyruklarına “para torbası” deniyor.
***Yatak odanıza arada sırada ateşi getirmek için bir mum yakın. Mümkünse bir kaç da çiçek olsun. Metal enerjisini kırmalısınız.
***Çok önemli bir toplantıya giderken kırmızı iç çamaşırı giyin. Bu sizin enerjinizi artıracak ve daha dinamik olmanıza yardımcı olacak.
***Önemli biriyle kritik bir görüşme yapıyorsanız, etrafınızdaki sütun ya da üçgenlere sizin değil, onun yüzü dönük olsun. Tehdit altında kalan o olacaktır.
***Evlerinizde kare değil de, yumuşak hatlı koltuklar kullanın. Eğer koltuklarınızı değiştiremiyorsanız, mutlaka yumuşak yastıklar kullanın. Çünkü evinizde gevşemeniz gerekiyor.
***Bembayaz bir eviniz varsa, bitkiler kullanmalısınız. Mavili, yeşilli yatak örtüleriyle, su, akarsu posterleriyle değişik bir hava yaratabilirsiniz. Yatağın üzerine yastıklar koyabilirsiniz.
***Kurutulmuş çiçeklerin de belli bir ömrü var. Uzun süre evlerinizde bulundurmayın. Plastik çiçeklerin de ağaç enerjisi vardır ancak belli bir süre sonra eskir, enerjisini kaybeder.
***Gümüs takı kullanmak insanı olumsuz yönde etkiler, duygusallaştırır ve ağlama isteği verir. Depresyona yol açtığı için dikkatli kullanın. Altının daha özel ve iyi bir enerjisi vardır.
***Yatak odasında, yattığınız yerden kendinizi bir aynada görüyorsanız, bu uykunuzu bozabilir. Rüya görmenizi ve dingin uyanmanızı engelleyebilir.
***Balkonları depo olarak değerlendirmemeli, kullanmalıyız.
***Florasan ışık insan doğasına aykırıdır.
***Dijital saatler kalp ritmini etkiler, uyanmak için başucunuzda klasik saatler kullanın.
Şimdi gelelim filmlerdeki tekerlekler meselesine. Kovboy filmlerindeki at arabalarının veya trenlerin tekerlekleri aracın hareketi ile ileriye doğru dönmeye başlar. Aracın hızı arttıkça perdede görüntüdeki tekerleğin dönüş hızı gittikçe yavaşlar, bir an durma noktasına gelir ve sonra araç ileri doğru gitmesine rağmen tekerlekler tersine dönmeye başlarlar, daha doğrusu gözümüze öyle görünürler.
Tekerlekleri saniyede 24 defa dönen ve hızla giden bir at arabasını düşünelim. Bunu saniyede 24 kare çeken bir kamera ile görüntülersek her kare tekerleğin aynı pozisyonunu aynı noktada görüntüleyeceği için gözümüz tekerleği duruyormuş gibi algılar. Tekerleklerin dönüş hızına bağlı olarak filmin her karesi tekerleğin tam tur atmamış halini görüntülerse bu sefer de tekerlekler geri dönüyormuş gibi görünürler. Gerek at arabaları ve gerekse trenlerde tekerleğin merkezi ile çevresi arasında bağlayıcı elemanlar olduğundan bunların pozisyonları ve sayıları daha değişik dönüş hızlarında da benzer görüntüyü vererek gözü iyice yanıltır. Bu tekerlekler düz daire şeklinde bir kapakla kapatılmış olsalar bu görüntü yanılgısı olmayabilir.
Sinema konusunda en çok merak edilenlerden biri de sessiz sinema zamanındaki eski filmlerde insanların niçin hızlı hareket ettikleridir. Aslında bunun iki nedeni vardır. Birincisi ilk filmlerin saniyede 16 görüntü geçecek şekilde çekilmesidir. Bunlar günümüzün saniyede 24 görüntü veren makinelerinde oynatıldığı zaman hareketler neredeyse yüzde elli hızlanmaktadır.
Diğer sebep ise eski filmlerin çoğunluğunu oluşturan komedilerin bu şekilde gösterilmesinin filmi daha gülünç kılmasıdır. Bu nedenle o zamanlarda, yani 1915 yılı civarında bile bazı komedi filmleri düşük hızda çekilir, saniyede 16 görüntü hızıyla oynatılarak karakterlerin daha komik görüntü vermeleri sağlanırdı. Günümüzdeki filmlerde bile bazen karakterler hızlı hareket ettirilerek komedi, yavaş hareket ettirilerek romantizm veya daha fazla şiddet etkisi yaratma yollarına başvuruluyor.
İimdi gelelim filmlerdeki tekerlekler meselesine. Kovboy filmlerindeki at arabalarının veya trenlerin tekerlekleri aracın hareketi ile ileriye doğru dönmeye başlar. Aracın hızı arttıkça perdede görüntüdeki tekerleğin dönüş hızı gittikçe yavaşlar, bir an durma noktasına gelir ve sonra araç ileri doğru gitmesine rağmen tekerlekler tersine dönmeye başlarlar, daha doğrusu gözümüze öyle görünürler.
Tekerlekleri saniyede 24 defa dönen ve hızla giden bir at arabasını düşünelim. Bunu saniyede 24 kare çeken bir kamera ile görüntülersek her kare tekerleğin aynı pozisyonunu aynı noktada görüntüleyeceği için gözümüz tekerleği duruyormuş gibi algılar.
Tekerleklerin dönüş hızına bağlı olarak filmin her karesi tekerleğin tam tur atmamış halini görüntülerse bu sefer de tekerlekler geri dönüyormuş gibi görünürler. Gerek at arabaları ve gerekse trenlerde tekerleğin merkezi ile çevresi arasında bağlayıcı elemanlar olduğundan bunların pozisyonları ve sayıları daha değişik dönüş hızlarında da benzer görüntüyü vererek gözü iyice yanıltır. Bu tekerlekler düz daire şeklinde bir kapakla kapatılmış olsalar bu görüntü yanılgısı olmayabilir.
Sinema konusunda en çok merak edilenlerden biri de sessiz sinema zamanındaki eski filmlerde insanların niçin hızlı hareket ettikleridir. Aslında bunun iki nedeni vardır. Birincisi ilk filmlerin saniyede 16 görüntü geçecek şekilde çekilmesidir. Bunlar günümüzün saniyede 24 görüntü veren makinelerinde oynatıldığı zaman hareketler neredeyse yüzde elli hızlanmaktadır.
Diğer sebep ise eski filmlerin çoğunluğunu oluşturan komedilerin bu şekilde gösterilmesinin filmi daha gülünç kılmasıdır. Bu nedenle o zamanlarda, yani 1915 yılı civarında bile bazı komedi filmleri düşük hızda çekilir, saniyede 16 görüntü hızıyla oynatılarak karakterlerin daha komik görüntü vermeleri sağlanırdı. Günümüzdeki filmlerde bile bazen karakterler hızlı hareket ettirilerek komedi, yavaş hareket ettirilerek romantizm veya daha fazla şiddet etkisi yaratma yollarına başvuruluyor.
Nüfus: 5.069.000.
Yüzölçümü: 338.145 km2.
Komşuları: Kuzeyde Norveç, Batıda İsveç, Doğuda Rusya.
Önemli Şehirleri: Helsinki, Espoo, Tampere.
Din: %89 Lutherci.
Dil: Fince, İsveçce (resmi).
Yönetim Biçimi: Anayasal Cumhuriyet.
Tarih: Finliler, büyük olasılıkla Hristiyan çağının başlarında Urallar’dan göç ettiler. 1154’ten Finlandiya’nın Rus İmparatorluğunun özerk bir dükalığı haline geldiği 1809’a dek İsveçli yerleşikler hakimdi. Rusların zorla topladığı vergiler güçlü bir ulusal bilinç yarattı. Finlandiya 6 Aralık 1917’de bağımsızlığını ilan etti ve 1919’da Cumhuriyet oldu. 30 Kasım 1989’da SSCB ülkeye saldırdı ve Finliler topraklarının büyük bölümünü kaybettiler. İkinci Dünya Savaşı sonrası toprak kayıpları arttı. 1948’de Finlandiya SSCB ile Karşılıklı Yardım Andlaşması imzaladı, iki ülke (Finlandiya ve Rusya) Ocak 1992’de imzalanan yeni bir pakt ile bu andlaşmayı iptal etti.
Finli seçmenler 16 Ekim’de Avrupa Birliği’ne (eski adıyla Avrupa Topluluğu) üyelik konusunda bir halk oylamasına katıldılar ve üyelik 1 Ocak 1995’te yürürlüğe girdi.
top. b. 1. bölüntü, bölüngü, 2. hizip
1. Bir siyasi partinin politikasını parlamentoda, yerel yönetimlerde, çeşitli kuruluşlarda yürütmek için teşkilatlanmış grup. 2. Bir siyasi partinin içinde, partinin izlemekte olduğu ana siyasi çizgiye karşı olan, ayrı bir teşkilat merkezi bulunan ve partinin çoğunlukla aldığı kararlara karşı savaşan parti içi grup.
Fiyat dışındaki şartları standartlaştırılmış bir vadeli (forward) sözleşmenin işlem gördüğü piyasalardır. Bu piyasalarda sözleşmeye konu teşkil eden ürün kontrat şartlarına uygun olarak ileri bir teslimat tarihinden alınıp satılmaktadır.
Eski Roma’da gelinliklerin rengi sarıydı. Gelinler yine sarı renkte peçe takıyorlardı. Peçe evli ve bekar kadınları ayırt ediyordu. Ortaçağlarda ise gelinliğin rengi üzerinde pek durulmadı. Kumaşın kaliteli ve gösterişli olması daha önemliydi. Herkes en iyi elbiselerini giyiyordu, renk de herkesin kendi tercihine göreydi.
Beyaz gelinlik adetinin yaygınlaşması 16. yüzyılda olmuştur. Bu yıllarda kraliyet ailesi gelinlerinin gümüşi renkte gelinlik giymeleri gelenekti. Kraliçe Viktorya bunu reddetti ve beyaz gelinlik giymekte ısrar etti.
Bundan sonra İngiliz ve Fransız yazarlar, beyaz rengin masumiyetin simgesi olduğu konusunu işlemeye başladılar. O dönem ahlakına göre bekaret evliliğin vazgeçilmez koşulu olduğu için beyaz gelinlik adeti tuttu. Evlenirken beyaz giysi giymek genç kızların bekaretlerini topluma ilan etmelerinin vasıtası oldu.
Gelinlikle ilgili bazı batıl inançlar da var. Bunlara göre gelinin gelinliğini bizzat kendisi dikmesi, damadın düğünden önce gelini gelinlikle görmesi, gelinin gelinliği düğünden önce giymesi uğursuzluk getiriyor.
Söz evlenmeden açılınca evlilik yüzüğünden de bahsetmek gerekiyor. İnsanların evlenince yüzük takmaları eski Mısırlıların inançlarına dayanıyor. Milattan 2800 yıl önce Mısır’da yaşayanlar dairenin veya halka şeklindeki cisimlerin, başlangıç ve bitiş noktalarının olmaması nedeni ile sonsuzluğu temsil ettiklerine inanıyorlardı. Yüzük evliliğin sonsuza dek süreceğini simgeliyordu. Sonra bu inanç ve adet Romalılar vasıtası ile iyice yaygınlaştı. Kazılarda o devirlere ait çok ilginç evlilik yüzüklerine rastlanılmıştır.
Evlilik yüzüğünün sol ele ve sondan bir önceki parmağa takılmasının sebebi ise modern tıbbın gelişmesinden önceki devirlere ait yanlış bir insan anatomisi bilgisidir. O zamanlarda dolaşım sistemimizdeki ana damarın sol elimizde bu parmaktan başlayıp kalbimize gittiği sanılıyordu. Böylece buraya takılan yüzükler evli çiftin kalben bağlılığını simgeliyordu. Gerçi şimdi damarların nereden gelip nereye gittiği biliniyor ama bu da bir adet olarak kaldı.
Konum: Karayipler’de, Karayip Denizi ve Atlas Okyanusu arasında, Trinidad ve Tabago’nun kuzeyinde yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 12 07 Kuzey enlemi, 61 40 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Orta Amerika ve Karayipler.
Yüzölçümü: 344 km².
Kara komşuları: 0 km.
Kıyı şeridi: 121 km.
İklim: tropikal; kuzeybatıdan daima rüzgarlar esmektedir.
Arazi yapısı: Orta kısmında volkanik özellik taşıyan dağlar yer alır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Karayip Denizi 0 m.
en yüksek noktası: Saint Catherine Dağı 840 m.
Doğal kaynakları: Kereste, tropikal meyveler.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %5.88.
ekinler: %29.41.
Diğer: %64.71 (2005 verileri).
Doğal afetler: Haziran - Kasım ayları arası kasırga mevsimidir.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 89,703 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.26 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -12.59 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 14.27 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 64.87 yıl.
Erkeklerde: 63.06 yıl.
Kadınlarda: 66.68 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 2.34 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Grenadalı.
Nüfusun etnik dağılımı: siyahlar %82, kuzey Asyalılar ve Avrupalılar, azınlık olarak Arawaklar/Karayip Kızılderilileri.
Din: Roma Katolikleri %53, Anglikan %13.8, diğer Protestanlar %33.2.
Dil: İngilizce (resmi), Fransız kökenliler.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %96.
erkekler: %96.
kadınlar: %96 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi adı: Grenada.
Yönetim biçimi: Meşruti Monarşi.
Başkent: Saint George’s.
İdari bölümler: 6 bölge ve 1 bağımsız bölge; Carriacou ve Petit Martinique, Saint Andrew, Saint David, Saint George, Saint John, Saint Mark, Saint Patrick.
Bağımsızlık günü: 7 Şubat 1974 (İngiltere’den).
Milli bayram: Bağımsızlık günü, 7 Şubat (1974).
Anayasa: 19 Aralık 1973.
Hukuk sistemi: İngiliz hukuku temel alınmıştır.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ACP (Afrika - Karayip - Pasifik Ülkeleri), C, Caricom (Karayipler Topluluğu ve Ortak Pazarı), CDB (Karayipler Kalkınma Bankası), ECLAC (Birleşmiş Milletler Latin Amerika ve Karayipler Komisyonu), FAO (Tarım ve Gıda Örgütü), G-77, IBRD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası), ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü), ICFTU (Uluslararası Serbest Ticaret Birlikleri Konfederastonu), ICRM (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi), IDA (Uluslararası Kalkınma Birliği), IFAD (Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu), IFC (Uluslararası Finansman Kurumu), IFRCS (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Toplulukları Federasyonu), ILO (Uluslarası Çalışma Örgütü), IMF (Uluslararası Para Fonu), IMO (Uluslararası Denizcilik Örgütü), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), ISO (Uluslararası Standartlar Örgütü), ITU (Uluslararası Haberleşme Birliği), LAES, NAM, OAS (Amerika Devletleri Teşkilatı), OECS (Doğu Karayip Devletleri Teşkilatı), OPANAL, OPCW (K
Konum: Kuzey Amerika’nın kuzeyinde, Kuzey Buz Denizi ile Atlas Okyanusu arasında, Kanada’nın kuzeyinde yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 72 00 Kuzey enlemi, 40 00 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Arktik Bölge.
Yüzölçümü: 2,166,086 km².
Kara komşuları: 0 km.
Sınırları: 44,087 km.
İklimi: Kuzey kutbu iklimi. Ortalama sıcaklığın 7 C olmasına karşın iklim kuru ve güneşlidir. Kışlar soğuktur ve buzlu bölgelerde sıcaklık yazın bile donma noktasının altındadır.
Arazi yapısı: Ülkenin beşte dördü buz tabakasıyla kaplı olup adanın ortalarına doğru buzlar bir hayli irtifa kazanır ve ada, kocaman bir beyaz kubbe görünümü alır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Atlas Okyanusu 0 m; en yüksek noktası: Gunnbjorn 3,700 m.
Doğal kaynakları: Çinko, kurşun, demir, kömür, molibden, altın, platin, uranyum, balık, fok balığı, balina, hidro enerji, petrol ve doğal gaz.
Coğrafi Not: Grönland Buz Katmanı, Antarktika`dan sonra dünyanın ikinci büyük buz kütlesidir.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 56,361 (Temmuz 2006 verileri) Nüfusun büyük kesimi batı kıyısındaki küçük kasabalarda yaşar.
Nüfus artış oranı: %-0.03 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -8.37 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 15.4 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 69.94 yıl.
Erkeklerde: 66.36 yıl.
Kadınlarda: 73.6 yıl (2006 veriler).
Ortalama çocuk sayısı: 2.4 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 100 (1999).
Ulus: Grönlandalı.
Nüfusun etnik dağılımı: Grönlandalı %88, Danimarka ve diğerleri %12 (Ocak 2000).
Din: Evangelist Luthercilik.
Diller: Grönlandaca (Eskimo dialekti), Danimarkaca, İngilizce.
Yönetimi
Ülke adı: Geleneksel adı: Grönland.
yerel adı: Kalaallit Nunaat.
ingilizce: Greenland.
Bağımsızlık durumu: Grönland, Danimarka Krallığı’na bağlı bir adadır. Grönland’ın savunmasında ve dışişlerinde Danimarka söz sahibi olmakla beraber Grönlandlılar 1979’da yer alan bir anlaşma sonunda içişlerinde krallığa bağlı olmaktan kurtuldular.
Yönetim biçimi: Federal Demokrasi.
Başkent: Nuuk (Godthab).
İdari bölümler: 3 bölge; Avannaa (Nordgronland), Tunu (Ostgronland), Kitaa (Vestgronland).
Bağımsızlık günü: yok (Danimarka Krallığı’na bağlıdır).
Milli bayram: Haziran 21 (en uzun gün).
Anayasa: 5 Haziran 1953 (Danimarka Anayasası).
Hukuk sistemi: Danimarka.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ICC (Milletlerarası Ticaret Odası), NC, NIB (İskandinavya Yatırım Bankası).
Ekonomik Göstergeler
Ekonomiye genel bakış: Topraklarının ancak %1’i tarıma elverişli olduğundan buranın yerlileri olan Eskimolar balıkçılık ve avcılıkla geçinmektedir.
GSYİH: Satınalma Gücü paritesi - 1.1 milyar $ (2001 veriler).
Enflasyon oranı (tüketici fiyatlarında): %1.6 (1999 veriler).
İş gücü: 24,500 (1999 veriler).
İşsizlik oranı: %10 (2000 veriler).
Endüstri: Gıda maddeleri, el sanatları, post, küçük tersaneler.
Elektrik üretimi: 295 milyon kWh (2004).
Elektrik tüketim
Konum: Karayipler’de, Karayip Denizinde adalar, Porto Riko’nun güneydoğusunda yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 16 15 Kuzey enlemi, 61 35 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Orta Amerika ve Karayipler.
Yüzölçümü: 1,780 km².
Sınırları: toplam: 10.2 km.
sınır komşuları: Hollanda Antilleri (Sint Maarten) 10.2 km.
Sahil şeridi: 306 km.
İklimi: Subtropikal iklimin etkisindedir, yüksek nem oranı değişiklik göstermektedir.
Arazi yapısı: Basse -Terre iç kısımdaki dağlar arasında volkanik özellik taşıyanıdır; Grande-Terre bölümü ise alçak bir kireçtaşı oluşumudur; diğer yedi ada da çoğunlukla volkanik özellik taşımaktadır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Karayip Denizi 0 m; en yüksek noktası: Soufriere 1,484 m.
Doğal kaynakları: İşlenebilir arazi, turizmin gelişmesine olumlu katkıda bulunan iklim ve sahiller.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %11.7.
daimi ekinler: %2.92.
Diğer: %85.38 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 60 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Haziran - Ekim ayları arasında kasırgalar (hurricane); Soufriere aktif yanardağdır.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 452,776 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.88 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -0.15 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 8.41 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 78.06 yıl.
Erkeklerde: 74.91 yıl.
Kadınlarda: 81.37 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.9 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Guadaluplu.
Nüfusun etnik dağılımı: Siyah veya melezler %90, beyazlar %5, Doğu Hindistanlılar, Lübnanlılar, Çinliler %5 civarındalar.
Din: Roma Katolikleri %95, Hindu ve pagan Afrikalılar %4, Protestanlar %1.
Diller: Fransız (resmi) %99, Creole kökenli (Hem Avrupa, hem de Asya soyundan gelenler).
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %90.
erkekler: %90.
kadınlar: %90 (1982 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Guadalup Bölgesi.
kısa şekli : Guadalup.
Yerel tam adı: Departement de la Guadeloupe.
yerel kısa şekli: Guadeloupe.
Bağımsızlık durumu: Fransa’ya bağlı bir ülkedir.
Başkent: Basse-Terre.
İdari bölmeler: yok (Fransa tarafından yönetilir).
Bağımsızlık günü: yok (Fransa’ya bağlıdır).
Milli bayram: Bastille Günü, 14 Temmuz (1789).
Anayasa: 28 Eylül 1958 (Fransız Anayasası).
Hukuk sistemi: Fransa hukuku.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: FZ, WCL (Dünya Emek Konfederasyonu), WFTU (Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu).
Ekonomik Göstergeler
Ekonomiye genel bakış: Guadalup ekonomisi tarım, turizm, hafif sanayi ve hizmet sektörüne dayanır. Turizm ülkede anahtar sektördür. Gelen turistlerin çoğu ABD’li turistlerdir. Tarımda eskiden beri şekerkamışı en önemli ürünlerden olmuştur. Son dönemlerde ise şekerkamışı yerini yavaş yavaş başka ürünlere - muz, patlıcan ve çiçeklere bırakmıştır. Hafif endüstri şeker ve rom imalatı ile dikkati çekmektedir. Bazı sanayi malları ve yakıt dışarıdan ithal edilir. İşsizlik
Konum: Okyanusya, Kuzey Pasifik Okyanusunda ada.
Coğrafi konumu: 13 28 Kuzey enlemi, 144 47 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Okyanusya.
Yüzölçümü: 541.3 km².
Kara komşuları: 0 km.
Sahil şeridi: 125.5 km.
İklim: Tropikal deniz; hava genellikle sıcak ve nemlidir, kuzeydoğu rüzgarlarının etkisi ile değişmektedir. Ocak - Haziran arası kuru mevsim, Haziran - Aralık ayları arasında yağışlı sezon yaşanır.
Arazi yapısı: Volkanik özellikli, mercan resifleri ile çevrilidir.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Pasifik Okyanusu 0 m.
en yüksek noktası: Lamlam Dağı 406 m.
Doğal kaynakları: Balık, turizm.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %3.64.
daimi ekinler: %18.18.
Diğer: %78.18 (2005 verileri).
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 171,019 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %1.43 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 0 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 6.81 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 78.58 yıl.
Erkeklerde: 75.52 yıl.
Kadınlarda: 81.83 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 2.58 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Guamlı.
Nüfusun etnik dağılımı: Chamorro %37.1, Filipinli %26.3, diğer Pasifik adalı %11.3, beyaz ırk %6.9, Çinli, Japon, Kore ve diğer %6.3, diğer etnik gruplar %2.3, diğer %9.8 (2000).
Din: Roma Katolikleri %85, diğer %15 (1999 verileri).
Diller: İngilizce, Chamorro, Japonca.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %99.
erkekler: %99.
kadınlar: %99 (1990 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Guam Bölgesi.
kısa şekli : Guam.
Başkent: Hagatna (Agana).
İdari bölümler: yok (ABD’ye bağlıdır).
Bağımsızlık günü: yok (ABD’ye bağlıdır).
Milli bayram: Keşif Günü, Mart ayının birinci Pazartesi (1521).
Anayasa: 1 Ağustos 1950.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ESCAP (Asya ve Pasifikler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), SPC (Güney Pasifik Komisyonu).
Ekonomik Göstergeler
GSYİH: Satınalma Gücü paritesi - 2.5 milyar $ (2005 verileri).
Enflasyon oranı (tüketici fiyatlarında): %2.5 (2005 verileri).
İş gücü: 62,050 (2002 verileri).
Sektörel işgücü dağılımı: tarım: %26.
Endüstri: %10.
Hizmet: %64 (2004 verileri).
İşsizlik oranı: %11.4 (2002 verileri).
Endüstri: ABD askeriye, turizm, yapı malzemeleri, beton ürünleri, matbaa, gıda ürünleri, tekstil.
Elektrik üretimi: 1.764 milyar kWh (2004).
Elektrik tüketimi: 1.641 milyar kWh (2004).
Elektrik ihracatı: 0 kWh (2004).
Elektrik ithalatı: 0 kWh (2004).
Tarım ürünleri: Meyve, hindistancevizi, sebze, yumurta, domuz, kümes hayvanları, büyükbaş hayvan.
İhracat: 45 milyon $ (2004).
İhracat ürünleri: Petrol ürünleri, yapı malzemeleri, balık, yiyecek ve içecek ürünleri.
İhracat ortakları: Japonya %67.2, Singapur %11.6, Birleşik Krallık %4.8 (2005).
İthalat: 701 milyon $ (2004 verileri).
İthalat ürünleri: Petrol ve petrol ürünle
Güneş’e baktığımızda katı bir maddeymiş gibi görürüz ama aslında yanan bir gaz kütlesinden başka bir şey değildir. Bilim insanlarına göre Güneş’ten söz ederken yüzey kelimesini kullanmak hatalıdır çünkü Güneş tamamen gazdan oluşmuştur. Güneş’in fotoğraflarında görülen keskin köşeler ise gazın yoğunluğunun birdenbire arttığı yerlerdir.
Güneş evreni dolduran milyarlarca yıldızdan biridir. Üstelik tamamıyla sıradan bir yıldızdır. Gezegenimizin de içinde bulunduğu Samanyolu galaksisinde tam 200 milyar güneş bulunuyor. Bizim güneşimiz de bunlardan farklı bir oluşum değil.
Güneş bize çok yakın (150 milyon kilometre) olduğu için çok büyük ve parlak görünür. Güneşten sonra bilinen en yakın yıldızın, bu mesafenin 250 bin katı daha uzakta olduğu düşünülürse, Güneş’e burnumuzun dibinde diyebiliriz.
Dünyamızdan bakınca Güneş sabitmiş gibi görünür ama o da kendi ekseni etrafında döner. Dönüş yönü dünyanınkine göre terstir. Katı bir cisim olmadığından ekvatoru üzerindeki bir nokta 24,5 günde tam dönüş yaparken daha kuzeydeki bir noktası 31 günde yapar. Yani kutuplarına gittikçe dönüş hızı yavaşlar.
Güneş’in ısı ve ışık olarak yaydığı enerji, merkezinin hemen çevresinde sürüp giden nükleer tepkime (hidrojen bombasında olduğu gibi) yani hidrojen atomlarının helyum atomlarına dönüşürken çıkardığı büyük enerjidir. Güneş tarafından saniyede yakılan hidrojen miktarı 564 milyon tondur. Bunun yüzde 0,7’si ise doğrudan enerjiye çevrilmekte, ısı ve ışın yayınımına gitmektedir.
Yeryüzünde yaşam Güneş ışınlarına bağlı olduğuna göre, Güneş’in insanlar için gerekli olan enerjiyi daha ne kadar zaman sürdürebileceğini bilmek hakkımızdır. Güneş’in şu andaki enerji durumunda önümüzdeki 5 milyar yılda önemli bir değişiklik olmayacak, aynı şekilde ısı ve ışık vermeye devam edecektir.
Daha sonra genleşmeye başlayacak, sıcaklığı bugünküne göre yüzdde 20 artacak dev bir kızıl yıldıza dönüşecektir. O zaman yeryüzündeki sıcaklık dayanılmaz bir yüksekliğe ulaşacak, okyanuslar kaynayıp buharlaşacak ve gezegenimiz bizim bildiğimiz türden bir hayatın var olduğu bir yer olmaktan çıkacaktır. Ancak 5 milyar yıl hayli uzun bir zaman süresidir, şimdiden telaşa kapılmaya gerek yoktur.
Bu tip gözlük camları fotokromik veya fotokromatik adı verilen ve yüzde 0,01 ile 0,1 arasında gümüş kristalleri ihtiva eden özel camlardan yapılırlar. Kristaller normalde şeffaf olup son derecede küçüktürler ve gözlük camına bakıldığında fark edilmezler. Gözlük camlarına bol miktarda ultraviyole ışın ihtiva eden güneş ışığı geldiği zaman kristallerdeki gümüş iyonları etkilenerek gümüş atomlarına dönüşür ve camın içinde küçük gümüş parçacıklar oluşturmaya başlarlar. Bu siyah-beyaz fotoğrafçılıktaki partiküllerin oluşumuna benzer ve tamamen kimyasal bir reaksiyondur.
Bu gümüş parçacıkları sivri uçlu ve o kadar düzensiz şekillerdedirler ki gelen ışığı olduğu gibi absorbe ederler, hiçbir rengi yansıtmazlar ve dolayısıyla kararırlar.
Gözlük tekrar loş bir ortama götürüldüğünde, gümüş atomları tekrar birleşerek gümüş kristalleri haline dönüşürler ve gözlük camının rengi normale döner. Her iki yöndeki kimyasal reaksiyonlar da çok hızlı cereyan ederler. Eğer fotokromatik camlar tekrar eski haline dönmezlerse fırında kısa süre ile (çerçeveyi eritmeyecek kadar) ısıtılmaları önerilir.
Başlarda gözlük camının tümü fotokromatik olarak yapılıyordu. Tabii kararma olayı da camın kalın olduğu kısımlarda daha koyu, ince kısımlarda daha açık oluyordu. Sonraları merceklerin üzerleri milimetrenin binde beşi kalınlığında kaplanmaya başlandı.
Günümüzde ise merceğin milimetrenin binde 150’si kalınlığındaki kısmı bir banyoya daldırılarak fotokromatik tabaka kimyasal reaksiyon yolu ile merceğin bünyesine işleniyor.
Fotokromatik camlar gördüğümüz ışığa değil ultraviyole ışınlarına hassastırlar ve reaksiyona girerler. Dolayısıyla ultraviyole ışınlarını geçirmeyen camların arkasında, arabaların içinde, ortam çok ışıklı da olsa kararmazlar.
Konum: Güney Afrika’da, Afrika kıtasının güney kısmında yer alır.
Coğrafi konumu: 29 00 Güney enlemi, 24 00 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Afrika.
Yüzölçümü: 1,219,912 km².
Sınırları: toplam: 4,862 km.
sınır komşuları: Botsvana 1,840 km, Lesotho 909 km, Mozambik 491 km, Namibya 967 km, Svaziland 430 km, Zimbabve 225 km.
Sahil şeridi: 2,798 km.
İklimi: Çoğunlukla yarı çöl iklimi, doğu kıyısında subtropikal iklim görülür.
Arazi yapısı: İç kısımdaki geniş platolar engebeli tepeler ve dar kıyı ovaları ile arazi yapısını oluşturur.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Atlas Okyanusu 0 m; en yüksek noktası: Njesuthi 3,408 m.
Doğal kaynakları: Altın, krom, antimon, kömür, demir, manganez, nikel, fosfat, kalay, uranyum, değerli taşlar, platin, bakır, vanadyum, tuz, doğal gaz.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %12.1.
daimi ekinler: %0.79.
Diğer: %87.11 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 14,980 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Uzun süreli kuraklıklar.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 44,187,637 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %-0.4 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -0.16 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 60.66 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 42.73 yıl.
Erkeklerde: 43.25 yıl.
Kadınlarda: 42.19 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 2.2 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %21.5 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 5.3 milyon (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 370,000 (2003 verileri).
Ulus: Güney Afrikalı.
Nüfusun etnik dağılımı: zenci %75.2, beyaz %13.6, Hintli %2.6, diğer.
Din: Hıristiyan %68, Müslüman %2, Hindu %1.5, yerel inançlar ve animizm %28.5.
Diller: 11 resmi dil: Afrikanca, İngilizce, Ndebele, Pedi, Sotho, Swazi, Tsonga, Tswana, Venda, Xhosa, Zulu.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %86.4.
erkekler: %87.
kadınlar: %85.7 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Güney Afrika Cumhuriyeti.
kısa şekli : Güney Afrika.
Eski adı: Güney Afrika Birliği.
kısaltma: RSA.
ingilizce: South Africa.
Yönetim biçimi: Başkanlık Tipi Cumhuriyet.
Başkent: Pretoria.
İdari bölümler: 9 bölge; Doğu Cape, Serbest Bölge, Gauteng, KwaZulu-Natal, Mpumalanga, Kuzey Batı, Kuzey Cape, Kuzey Eyaleti, Batı Cape.
Bağımsızlık günü: 31 Mayıs 1910 (İngiltere’den).
Milli bayram: Özgürlük Günü, 27 Nisan (1994).
Anayasa: 10 Aralık 1996.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ACP (Afrika - Karayip - Pasifik Ülkeleri), AfDB (Afrika Kalkınma Bankası), BIS (Uluslararası İmar Bankası), C, CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), ECA (Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Komisyonu), FAO (Tarım ve Gıda Örgütü), G-77, IAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı), IBRD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası), ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü), ICC (Milletlerarası Ticaret Odası), ICFTU (Ulusla
Konum: Güneybatı Asya’da Karadeniz kıyısında, Türkiye ile Rusya arasında yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 42 00 Kuzey enlemi, 43 30 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Güneybatı Asya.
Yüzölçümü: toplam: 69,700 km².
Sınırları: toplam: 1,461 km.
sınır komşuları: Ermenistan 164 km, Azerbaycan 322 km, Rusya 723 km, Türkiye 252 km.
Sahil şeridi: 310 km.
İklimi: Ilıman ve sıcaktır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Karadeniz 0 m; en yüksek noktası: Mt’a Mqinvartsveri (Kazbek dağı) 5,048 m.
Doğal kaynakları: Orman, hidro enerji, manganez, demir, bakır, kömür, petrol.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %11.51.
daimi ekinler: %3.79.
Diğer: %84.7 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 4,690 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: depremler.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 4,661,473 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %-0.34 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -4.54 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 17.97 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 76.09 yıl.
Erkeklerde: 72.8 yıl.
Kadınlarda: 79.87 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.42 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.01 den az (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 3,000 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 100 den az (2003 verileri).
Ulus: Gürcü.
Nüfusun etnik dağılımı: Gürcü %70.1, Ermeni %8.1, Rus %6.3, Azeri %5.7, Osetin %3, Abkhaz %1.8, diğer %5.
Din: Gürcistan Ortodoksları %65, Müslümanlar %11, Rus Ortodoksları %10, diğer %14.
Diller: Gürcüce %71 (resmi), Rusça %9, Ermenice %7, Azerice %6, diğer %7.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %100.
erkekler: %100.
kadınlar: %100 (2004 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi adı: Gürcistan Cumhuriyeti.
Yerel adı: Sak’art’velo.
Eski adı: Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti.
ingilizce: Georgia.
Yönetim biçimi: Başkanlık Tipi Cumhuriyet.
Başkent: Tiflis.
İdari bölümler: 53 bölge, 9 şehir ve 2 bağımsız cumhuriyet ; Abashis, Abkhaziai (Sokhumi), Adigenis, Ajaria (Bat’umi), Akhalgoris, Akhalk’alak’is, Akhalts’ikhis, Akhmetis, Ambrolauris, Aspindzis, Baghdat’is, Bolnisis, Borjomis, Chiat’ura, Ch’khorotsqus, Ch’okhatauris, Dedop’listsqaros, Dmanisis, Dushet’is, Gardabanis, Gori, Goris, Gurjaanis, Javis, K’arelis, Kaspis, Kharagaulis, Khashuris, Khobis, Khonis, K’ut’aisi, Lagodekhis, Lanch’khut’is, Lentekhis, Marneulis, Martvilis, Mestiis, Mts’khet’is, Ninotsmindis, Onis, Ozurget’is, P’ot’i, Qazbegis, Qvarlis, Rust’avi, Sach’kheris, Sagarejos, Samtrediis, Senakis, Sighnaghis, T’bilisi, T’elavis, T’erjolis, T’et’ritsqaros, T’ianet’is, Tqibuli, Ts’ageris, Tsalenjikhis, Tsalkis, Tsqaltubo, Vanis, Zestap’onis, Zugdidi, Zugdidis.
Bağımsızlık günü: 9 Nisan 1991 (Sovyetler Birliği).
Milli bayram: Bağımsızlık günü, 26 Mayıs (1918).
Anayasa: 17 Ekim 1995.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: BSEC (Karad
Konum: Güney Amerika’nın Kuzeyinde, Kuzey atlas Okyanusu kıyısında, Surinam ile Venezuela arasında yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 5 00 Kuzey enlemi, 59 00 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Güney Amerika.
Yüzölçümü: 214,970 km².
Sınırları: Toplam
2,949 km.
sınır komşuları: Brezilya 1,606 km, Surinam 600 km, Venezuela 743 km.
Sahil şeridi: 459 km.
İklimi: tropikal; sıcak, nemli, kuzeydoğu rüzgarının etkisi ile değişiklik gösterir.
Arazi yapısı: Genellikle engebeli yüksek ovalar, alçak kıyı arazileri, kuzeyde savanlardan oluşur.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Atlas Okyanusu 0 m; en yüksek noktası: Roraima Dağı 2,835 m.
Doğal kaynakları: Boksit, altın, elmas, kereste, karides, balık.
Arazi kullanımı: İşlenebilir topraklar: %2.23.
daimi ekinler: %0.14.
Diğer: %97.63 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 1,500 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Yağmur sezonu boyunca beklenmedik su baskınları.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 767,245 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.25 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -7.49 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 32.19 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 65.86 yıl.
Erkeklerde: 63.21 yıl.
Kadınlarda: 68.65 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 2.04 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %2.5 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 11,000 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 1,100 (2003 verileri).
Ulus: Guyanalı.
Nüfusun etnik dağılımı: Doğu Hindistanlı %49, siyah ırk %32, melez %12, Kızılderili %6, beyaz ve Çinliler %1.
Din: Hıristiyan %50, Hindu %33, Müslüman %9, diğer %8.
Diller: İngilizce, Kızılderili lehçeleri, Creole, Hindu, Urdu.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %98.8.
erkekler: %99.1.
kadınlar: %98.5 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Guyana Cumhuriyeti.
kısa şekli : Guyana.
Eski adı: İngiliz Guyanası.
Yönetim biçimi: Başkanlık Tipi Cumhuriyet.
Başkent: Georgetown.
İdari bölümler: 10 bölge; Barima-Waini, Cuyuni-Mazaruni, Demerara-Mahaica, Doğu Berbice-Corentyne, Essequibo Adaları-Batı Demerara, Mahaica-Berbice, Pomeroon-Supenaam, Potaro-Siparuni, Upper Demerara-Berbice, Upper Takutu-Upper Essequibo.
Bağımsızlık günü: 26 Mayıs 1966 (İngiltere’den).
Milli bayram: Cumhuriyet Günü, 23 Şubat (1970).
Anayasa: 6 Ekim 1980.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ACP (Afrika - Karayip - Pasifik Ülkeleri), C, Caricom (Karayipler Topluluğu ve Ortak Pazarı), CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), CDB (Karayipler Kalkınma Bankası), ECLAC (Birleşmiş Milletler Latin Amerika ve Karayipler Komisyonu), FAO (Tarım ve Gıda Örgütü), G-77, IADB (Amerika Bölgesi Kalkınma Bankası), IBRD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası), ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü), ICFTU (Uluslararası Serbest Ticaret Birlikleri Konfederastonu), ICRM (Uluslarar
Halka arz, sermaye piyasası araçlarının satın alınması için her türlü yoldan halka çağrıda bulunulmasını; halkın bir anonim ortaklığa katılmaya veya kurucu olmaya davet edilmesini; hisse senetlerinin borsalar veya diğer teşkilatlanmış piyasalarda devamlı işlem görmesini; halka açık anonim ortaklıkların sermaye artırımları dolayısıyla hisse senetlerinin satışını ifade eder.
Konum: Batı Avrupa, Kuzey Denizi kıyısında, Belçika ve Almanya arasında yer alır.
Coğrafi konumu: 52 30 Kuzey enlemi, 5 45 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Avrupa.
Yüzölçümü: 41,526 km².
Sınırları: toplam: 1,027 km.
sınır komşuları: Belçika 450 km, Almanya 577 km.
Sahil şeridi: 451 km.
İklimi: Ilıman; deniz iklimi, yazlar serin ve kışlar ılıman geçer.
Arazi yapısı: Çoğunlukla kıyı bölgesinde alçak ovalar ve düzlükler, güneydoğuda tepelikler yer alır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Prins Alexanderpolder -7 m; en yüksek noktası: Vaalserberg 322 m.
Doğal kaynakları: Doğal gaz, petrol, işlenebilir arazi.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %21.96.
daimi ekinler: %0.77.
Diğer: %77.27 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 5,650 km² (2005 verileri).
Doğal afetler: Su baskınları.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 16,491,461 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.49 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 2.72 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 4.96 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 78.96 yıl.
Erkeklerde: 76.39 yıl.
Kadınlarda: 81.67 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.66 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.2 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 100 (2003 verileri).
Ulus: Hollandalı.
Nüfusun etnik dağılımı: Hollandalı %91, Faslı, Türk ve diğer %9.
Din: Roma Katolikleri %31, Protestan %21, Müslüman %4.4, diğer %3.6, inançsız %40.
Dil: Flemenkçe.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %99 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Hollanda Krallığı.
kısa şekli : Hollanda.
Yerel tam adı: Koninkrijk der Nederlanden.
yerel kısa şekli: Nederland.
ingilizce: Netherlands.
Yönetim biçimi: Meşruti Krallık.
Başkent: Amsterdam - Den Haag.
İdari bölümler: 12 bölge; Drenthe, Flevoland, Friesland, Gelderland, Groningen, Limburg, Noord-Brabant, Noord-Holland, Overijssel, Utrecht, Zeeland, Zuid-Holland.
Bağımlı toprakları: Aruba, Hollanda Antilleri.
Bağımsızlık günü: 1579 (İspanya’dan).
Milli bayram: Kraliçe günü, 30 Nisan.
Anayasa: 1814; bir çok kez yenilenmiştir, son düzenlenme tarihi 17 Şubat 1983.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: AfDB (Afrika Kalkınma Bankası), AsDB (Asya Kalkınma Bankası), AG (Avustralya Grubu), Benelux (Belçika, Hollanda, Lüksemburg Ekonomik Birliği), BIS (Uluslararası İmar Bankası), CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), CE (Avrupa Konseyi), CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Teşkilatı), EAPC (Avrupa - Atlantik Ortaklık Konseyi), EBRD (Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası), ECE (Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu), ECLAC (Birleşmiş Milletler Latin Amerika ve Karayipler Komisyonu), EIB (Avrupa Yatırım Bankası), EMU (Avrupa Ekonomi ve Para Birliği), ESA (Avrupa Uzay Ajansı), ESCAP (Asya ve Pasifikler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu), Avrupa Birliği, FAO (Tarım ve Gıda Örgütü), G-
Konum: Doğu Asya’da, Kuzey Çin Denizi kıyısında ve Çin sınırında yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 22 15 Kuzey enlemi, 114 10 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Güneydoğu Asya.
Yüzölçümü: 1,092 km².
Sınırları: toplam: 30 km.
sınır komşuları: Çin 30 km.
Sahil şeridi: 733 km.
İklim: tropikal muson; kışlar soğuk ve nemli, sonbahar ayları sıcak ve yağmurlu, yazlar güneşli geçer.
Arazi yapısı: Hong Kong`u oluşturan yarımada ve adalar, Çin`in güneydoğusundan güneybatıya doğru uzanan bir dağ sırasının kısmen su altında kalmış parçasıdır. Çok sayıdaki tepe, çoğunlukla volkanik kayaçlardan oluşur.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Güney Çin Denizi 0 m;.
en yüksek noktası: Tai Mo Shan 958 m.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %5.05.
daimi ekinler: %1.01.
Diğer: %93.94 (2001 verileri).
Sulanan arazi: 20 km² (1998 verileri).
Doğal afetler: Ara sıra kasırgalar ortaya çıkar.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 6,940,432 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.59 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 4.89 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 2.95 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 81.59 yıl.
Erkeklerde: 78.9 yıl.
Kadınlarda: 84.5 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 0.95 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.1 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 2,600 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 200 den az (2003 verileri).
Ulus: Çinli/Hong Konglu.
Nüfusun etnik dağılımı: Çinli %95, diğer %5.
Din: Yerel dinlerin karışımı %90, Hıristiyan %10.
Diller: Çince, İngilizce.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %93.5.
erkekler: %96.9.
kadınlar: %89.6 (2002 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Geleneksel uzun şekli: Hong Kong Özel İdari Bölge.
kısa şekli : Hong Kong.
Yerel tam adı: Xianggang Tebie Xingzhengqu.
yerel kısa şekli: Xianggang.
Bağımsızlık durumu: Çin yönetimindedir.
İdari bölgeler: yok (Çin yönetimindedir.).
Bağımsızlık günü: yok (Çin yönetimindedir.).
Milli bayram: Ulusal gün 1 Ekim (1949).
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: APEC (Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu), AsDB (Asya Kalkınma Bankası), BIS (Uluslararası İmar Bankası), CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), ESCAP (Asya ve Pasifikler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu), ICC (Milletlerarası Ticaret Odası), ICFTU (Uluslararası Serbest Ticaret Birlikleri Konfederastonu), IMO (Uluslararası Denizcilik Örgütü), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), ISO (Uluslararası Standartlar Örgütü),WCL, WMO (Dünya Meteoroloji Örgütü), WToO (Dünya Turizm Örgütü), WTrO (Dünya Ticaret Örgütü).
Ekonomik Göstergeler
Ekonomiye genel bakış: Hong Kong, çoğunlukla uluslararası ticarete dayanan hareketli bir serbest piyasa ekonomisine sahiptir. Doğal kaynaklar kısıtlıdır ve gıda maddeleri ile ham maddeler ithal edilmektedir. İh