(i.). 1. Çentik, yıkık yer. Ar. fürce, rahne: Duvarın gediği, dağ gediği. 2. Düşük diş, dişlerin dizisindeki eksik. 3. Eksik, noksan, kusur: Eksik, gedik tamamlamak. 4. Büyük dairelerde ve bilhassa Osmanlı devrinde saray-ı hümâyûnda bir hizmetin vazife ve imtiyazı. 5. Esnafa kendi başlarına ticaret etmek üzere verilen ruhsat ve imtiyaz: Esnaf gediği. 6. Bazı mülklerin vakfa ait vergisi: O dükkânın gediği vardır. Gedikler kalemi, kâtibi. 7. mec. Tunus gediği = Kelepir şey ve bilhassa serveti için evlenilen yaşlı zengin kadın 8. Ön dişlerinden bir, ikisi düşük olan.
(i.). 1. Yıkık, çentikli ve düşük yeri olan: Gedikli duvar, kale, diş. 2. Vaktiyle bir büyük dairede ve Osmanlı devrinde saray-ı hümâyûnda belli başlı bir hizmete memur olup o hizmete ait vazife ve imtiyazı haiz bulunan, bir hizmetli sınıfı: Gedikli ağalar. 3. Mülk olduğu halde vakfa ait bir tarafı olan: Gedikli mülk, gedikli dükkân. 4. (denizcilik) Deniz assubayı ki, eskiden yükselerek subay olabilirdi. Sonradan kara ve hava assubayları için de kullanılmıştır. Küçük zabit de denmiştir. Şimdi assubay deniyor.