(i.) (Roma’nın birinci imparatorunun isminden gelir: Augustus). Kullandığımız takvimin sekizinci ayıdır. Asya’da Süryânîce’den alarak (Ab) derler. Ağustosböceği = Yazın çok öten çırlak böceği, (mec.) Çok söyleyen geveze adam.
(s) Roma imparatoru Ogüst'e veya onun devrine ait; Roma imparatorluğunun veya herhangi bir memleketin edebiyatının altın çağına ait; üstün zevke sahip, klasik nitelikte.
Atmosferdeki azotun bitkiler tarafından özümlenmesi, sonra topraktan geçerek atmosfere dönmesi süreci. Azot, proteinlerin önemli bir bileşenidir ve bu nedenle hem bitkiler hem de hayvanlar için gereklidir.
(i. F.) (A. gam = keder, F. küsâr = defeden). Gam ve kederi defedip teselli veren. Yâr-ı gam-küsâr = Arkadaş, dost, iyi ve kötü gün dostu: Ne bir yârim, ne bir gam-küsârım vardır.
(i.). 1. İnsanın, önden, gerdanla bel arasındaki kısmı, sine, Ar. sadr. Geniş, dar göğüs. Göğsüm ağrıyor. Göğüse nişan takmak. 2. Atın vesair hayvanların gerdanıyla ön ayaklarının yukarısı arasındaki ön kısımları: Atın göğsü geniş olmalı. 3. Geminin önü, cephesi. Göğüs göğüse vurmak = Red ve defetmek, karşılamak, mukabele etmek. Göğüs tahtası = Göğsün yukarısı, Ar. re’s-üs-sadr. Göğüs çukuru = Göğsün mideye yakın olan çukur yeri. Tavuk göğsü = Tavuğun göğüs etiyle yapılan bir çeşit muhallebi. Göğüs illeti = Göğüs hastalıklarının beheri. Ar. sell-ir-rie, zîk-ı nefes vesaire. Kumrugöğsü = Bir renk adı. Göğüs geçirmek = İç çekmek. Göğüs germek = 1. Güvenmek, dayanmak: Düşmana karşı göğüs gerdim. Bu işe göğüs gerdi. 2. Oğünmek, iftihar etmek: Göğsümü gere gere söylerim. Göğüs göğüse = Yakından, karşı karşıya, yüz yüze, Fars. rû-be-rû: O kalabalıkta kendisiyle göğüs göğüse geldik. İki taraf askeri göğüs göğüse geldiler: Göğüs göğüse harb ettiler. Göğüs vermek = Mukavemet etmek, dayanmak.
Eski kabadayılar göğüslerini ustura ile tıraş ederler, yalnız bir tutam kıl bırakmayı ihmal etmezlerdi. Buna „göğüs perçemi’ derlerdi. Bu perçeme mali güçlerine göre boncuk ya da pahalı inciler takarlardı.
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır. Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır. Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır. Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. Ayrıca aşağıdaki reçetelerden biri uygulanabilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Kantoron, bal.
Hazırlanışı : 250 gram süzme bala 3 tatlı kaşığı dövülmüş kantaron kökü konup, iyice karıştırılır. Günde 3 kere aç karnına birer tatlı kaşığı yenir.
(f.), (i.) fışkırmak; coşmak, taşmak; (k.dili) taşkın sevgi gibi hisleri açığa vurmak; sel gibi akmak (gözyaşı); fışkırtmak, şiddetle akıtmak; (i.) fışkırma, taşma, coşma; (k.dili) taşkın ve yapmacık sevgi gösterme.
(i. A.). Pislikten veya kadınlar Adet ve lohusalık vesaireden temizlenmek için bütün bedeni belirli şartlarla yıkayarak şer’an temizlemek işi: Gusletmek, gusul abdesti almak.
(I.). 1. Kirişleri yere döşenmiş, yerle beraber oda: Uşaklar koğuşu. 2. Umumî bir dairenin büyük kısımlarından her biri: Kışla koğuşları; yatak koğuşu; yemek koğuşu. 3. Okulun ders yeri, ders okunan salon, sınıf: Okulun koğuşlarını kışın ısıtmalı. Koğuş ağacı, Bartın koğuşu = Kiriş çeşidi kereste.
(i. Fr. zooloji). Kabuklulardan, ıstakoza benzer bir deniz hayvanı. Makaslarının olmaması ve duyargalarının uzun ve kuvvetli olmasıyla ıstakozdan ayrılır. (Lat. paliniris vulgaris).
(i. Y.). Yeni çocuk doğurmuş olup, üreme organları henüz eski halini almamış kadın. Loğusa şekeri = Doğum dolayısıyla sunulması gelenek olan loğusa şerbetini yapmakta kullanılan kırmızı, baharatlı şeker.