(f.). 1. iki veya fazla kimsenin karşılıklı konuşması; karşılaşmak, buluşmak: Kardeşimle çoktan görüşmedim. Komşularla her gün görüşürüz. Görüşmeyeli nasılsınız? Birbirimizi görmeyeli. 2. Konuşmak, sohbet etmek, muhabbet eylemek: Bir saat kadar görüştük. Öteki beriki ile görüşmeye sarfedeceğim zamanı kitap okumaya ayırsam daha faydalı olur. Uzun uzadıya görüştük. 3. Söyleşmek, konuşmak, müzakere etmek: Bu iş için görüşmeliyiz. Kendileriyle görüşüp bir karar verelim. 4. Sohbet, anlaşma, temas etmek: O, kimse ile görüşmez. Görüştüğü adamlar sayılıdır. 5. Tanışmak, birbirini tanımak, tanışıklığı bulunmak, Osm. muârefesi olmak veya muârefe peyda etmek: Falan zatla görüşüyor musunuz? Komşuyuz ama, görüşmüyoruz. Alçaktan görüşmek = Dalkavukluk etmek, aşağıdan almak, Osm. müdârâ etmek. Görüşmemek = Dargın olmak, münasebeti kesmek: Ben, onunla görüşmüyorum.
interview. have a talk with. meet. talk. discuss. negotiate. approach. argue. canvass. confer. consult. contact. parley. powwow. reason. see. get into touch. keep in touch.
to meet. to converse. to have an interview. to visit each other. to see each other. to discuss. to talk over. to speak. to debate. to consult. to confer. to call. to negotiate. to reason. to contact. to handle. powwow. see. talk.
(f.). 1. İki veya fazla adamın birbirlerini görmelerine vasıta olmak, mülâkat ettirmek, bir yere gelmelerine yardım veya müsaade etmek: Sizi seveceğiniz bir adamla görüştüreceğim. Bu mektepte talebeyi yabancılarla görüştürmezler. 2. Sohbet ve mükâleme veya müzakere ettirmek: Ben iki tarafı görüştüreyim de karalarını size bildiririm. .
(f.). 1. Mülâkat edilmek, bir araya gelinmek: Vakitsiz görüşülmek olmaz, sonra görüşülebilir. 2. Konuşulmak, sohbet edilmek, anlaşma için müzakere olunmak: Bu iş hakkında kendileriyle görüşülmek lâzım gelir. Kahvede görüşülmek münasebet almaz.