(i. F.) (c. bahadırân) (Türkçe’de dahi buğadur ve batur kullanılıp ikisi arasındaki münasebet açık ise de, hangisinin hangisinden çıktığını kestiremedik). Yiğit, cesur, kahraman, batır.
(i. F. A.) CAferî mezhebinden olan Şİİler’de Hz. Ali ile başlayarak Mehdî ile sona eren on iki imam: Hz. Alî, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeyn-ül Abidîn, imâm-ı BAkır, Ca’fer-üs-SAdık, MÜsâ KAzım, Alî bin MOsâ, Muhammedin Nakî, Aliyy-üt-Takî, Hasan-ül-Askerî, Imâm-ı Mehdî.
(i. A. hidmet’ten if.) (mü. hâdime) (c. hüddâm, hademe). Hizmet eden, hizmetçi, hizmetkâr: Onun menfaatlerine hâdim olmak İstemem. Hadim-ül Haremeyn-iş-Şerîfeyn = Mekke-i Mükerreme ile Medîne-i Münevvere’ye nisbetle Yavuz’dan beri Osmanoğullan’na mensup İslâm halîfelerinin aldığı tevazu unvanı.
(Ar.) (Erkek İsmi) - Hizmetkar, yardım eden. Hadim-i Harameyn: Harem-i Şerifin hizmetkarı. Hicaz’ın alınmasından sonra Osmanlı sultanlarına verilen lakap.
(i. A. hades’ten smüş.) (mü. hadîse). 1. Yeni, Ar. cedîd, Fars. nev-zuhûr Hadîs-üs-sin = Gen;. 2. Sonradan ortaya tıkan, eski olmayan (bu mânâ ile «hâdis» daha çok kullanılmıştır). 3. (c. ehâdîs). Peygamberimiz’in sözü veya bir iş ve hareketi: Hadîs-i şerif; il m-i hadîs; nakl-i ehâdîs-i şerife.
(i. A. hudûs’tan if.) (mü. hâdise). 1. Yeni zuhur eden veya vuku bulan, meydana çıkan: Bir mesele hâdis oldu. 2. Eski olmayan, soradan vücuda gelmiş, yaratılmış, Ar. mahlûk: Alem hâdistir. 3. Yeni, Fars. nevzuhur.
(i. A.) (c. havâdis, hâdisât). 1. Olay, vak’a, vâkıa, vuku bulan hal ve keyfiyet, macera: Hâdisit-ı dehr = Zamanın olayları. 2. (tıp) Bir hastalığın devamı sırasında ortaya çıkan hal, hastalığın tesadüfen başka bir renk alması, Arıza. 3. (c. havadis). Haberler, vukuat, yeni vuku bulmuş işler: Bugünkü gazetelerde hiç havadis yok: Yurt havadisi, dış havadis.
(i.). 1. Başlıca Edirne taraflarında yapılan bir çeşit peynir, üç dört parmak kalınlığında, tekerlek biçiminde yapılır: Kaşar peynir, kaşar peyniri. 2. mec. Arsız, yüzsüz, vurdumduymaz.
i., fiz. düzenli frekansı olan ve elektromanyetik dalgalar meydana getiren veya frekans ve görünüşü aynen muhafaza ederken bu dalgaları kuvvetlendiren herhangi bir tertibat, meyzer.
i. takılmayı seven kimse; bulmaca; yün tüyünü kabartma makinası; gelecek programı gösteren filim; iştah açıcı şey; sahne perdesinin arkasında asılı bulunan ve tavanın görülmesini önleyen kısa perde.