The region in the lower abdomen that is the seat of awareness in zazen It is located approximately two inches below the navel. one's physical and spiritual center physically, in the lower abdomen a few inches below the navel.
Mythical mountain. 'Abdomen ' Gravity and mass in the human body, traditionally considered in Eastern thought to be the seat of the soul and center of ki. 'Abdomen' Gravity and mass in the human body, traditionally considered in Eastern thought to be the
The lower abdomen The center of life energy, physical and spiritual Often used as a synonym for 'guts', courage All movement must originate from this point.
One's center of mass, located about 2' below the navel Traditionally this was thought to be the location of the spirit/mind/ Aikido techniques should be executed as much as possible from or through one's hara. center of the drumhead Hara literally means '
One's center of mass, located about 2' below the navel Traditionally this was thought to be the location of the spirit/mind/ Aikido techniques should be executed as much as possible from or through one's HARA. stomach.
Center of energy. adjective grey, hoary, old. also called 'Center'; a point in the lower abdomen corresponding to the body's center of gravity. belly or gut, which is a person's spiritual center. lower abdomen, belly.
(i. A.) (c. bahârat) (Arapça’ da sarı papatya mânâsına olup, dilimizdeki mânâsı şöyledir): Tarçın ve karanfil gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki, bazı yiyecek ve içeceklere karıştırılır: Arablar yemeklere çok baharat korlar.
(i). karakter, huy, tabiat, ahlak; vasıf, nitelik; hususiyet, özellik; şöhret, nam; bonservis; statü, durum; tip, şahıs; (k.dili). garip kişiliği olan kimse; tiyatro karakter, canlandırılan kişi; işaret, harf; alfabe. character actor karakter oyuncusu.
(HARAP) (i. A.). Viran etme, viranlık, yıkma, bozma, bayındırlığın ortadan kalkması: Kiracılar evi harâb ettiler. Savaşın geçtiği yerler harâb oldu (tahrip gibi). (Türkçe’de) 1. Bozulmuş,yıkılmış, viran, mamurun zıddı: Harap bir ev, harap bir memleket. 2. Sarhoşluktan dolayı perişan, bitkin olan: Mest ü harâb olmuş. Hâne-harâb = mec. Evi yıkılmış, her tarafı viran, işi berbat (kimse).
(i. A. c.) (harâbe’nin çokluğu ise de, o mânâda kullanılmayıp teklik gibi geçer): Meyhane, devam edenleri harâb eden derbeder ve sefâhat yeri. Tasavvuf ve şiirde: Rind ve olgun insanların buluşma yeri.
(i. F.) (c. hârâbâtî-yân). t. Meyhaneye devam eden, ayyaş, sarhoş ve pejmürde. 2. Eline geçen parayı içki ve sefâhat yoluna harcayıp kendine, evine, barkına bakmayan düşkün adam.
(i. A.). 1. Virane, eski yapı yıkıntısı, bozulmuş bina kalıntısı. Asklepyon, Babalbek harabeleri. 2. mec. Pek harap ve yarı yıkık ev: Bir harabede oturuyordu.
(i. A.) (uydurma bir kelime olup, Arapça’da harâb kelimesi zaten masdardır). Viranlık, haraplık, bir bina veya mamurenin yıkık çökük halde bulunması, Ar. indirâs: Pompei şehrinin harâbiyyeti.
(HARAC) (i. A. hurûc’dan). 1. Vergi, Ar. cizye. 2. Vaktiyle Müslüman olmayan tab’anın askerlik bedeli olarak verdikleri şahsî vergi. Haraca kesmek = Haraca bağlamak; birisini haraç ödemeye, mutlaka bir şey vermeye mecbur etmek.
(HARAC) (i.). Bir malın artırmaya çıkarılması, mezatla satılması. Tellâlların «haraç mezâd...» diye bağırmaları bu mânâ iledir (kelime Arapça ise de Arapça’da böyle bir mânâsı yoktur. Belki «çıktı» demek olan fiilin mazi kipi «harece» den galattır).
Suicide, by slashing the abdomen, formerly practiced in Japan, and commanded by the government in the cases of disgraced officials; disembowelment; - - also written, but incorrectly, hari-kari. ritual suicide by self-disembowelment on a sword; practiced b
(HARAM) (i. A.). 1. İslâm dininde yapılması veya kullanılması yasak olan, helâl olmayan: İçki haramdır. İslâm dini domuz eti yemeyi harâm etmiştir. 2. Dokunulması ve tecavüzü yasak, kutsal, mukaddes, mübarek: Beytullah-ül-harâm, Mescid-i harâm, beled-i harâm, Muharrem-ülharâm. Harâm olsun = İçe sinmesin: Bana bundan sonra eğlence haram olsun. 3. Kullanılması din bakımından yasak olan şey, helâl zıddı: Haram yemek, haramdan kaçınmak.
This category is prohibited for the Muslim to do such as stealing and lying Doing the haram counts as a bad deed and not doing it counts as a good deed. forbidden unlawful.
(HARARET) (i. A.). 1. Sıcak, sıcaklık, Fars. germ: Güneşin, havanın harareti. 2. Susuzluk, ateş: Tuzlu yemekler insana hararet verir. Hararetimi söndüremiyorum. 3. Sıtmanın verdiği sıcaklık, yanma, ateş: Akşam çok harareti vardı. Harareti kırk dereceye çıktı. Harâret-bin = Fransızca pyroscope ve thermoscope denilen, harareti ölçmeye mahsus Alet. Harâret-i girîziyye = İnsan bedenindeki tabiî vücut sıcaklığı.
Sıcak havada aşırı derecede veya ateşli hastalıklar sırasında vücut kaybettiği suyu karşılayamayacak olursa, hararet başlar. Harareti gidermek için aşağıdaki reçeteler uygulanır.
Tedavi için gerekli malzeme : Arpa, su.
Hazırlanışı : 4 bardak suya 2 çorba kaşığı arpa konur. Kaynatılıp süzülür. Hararet bastıkça birer çay bardağı içilir.