(HARAP) (i. A.). Viran etme, viranlık, yıkma, bozma, bayındırlığın ortadan kalkması: Kiracılar evi harâb ettiler. Savaşın geçtiği yerler harâb oldu (tahrip gibi). (Türkçe’de) 1. Bozulmuş,yıkılmış, viran, mamurun zıddı: Harap bir ev, harap bir memleket. 2. Sarhoşluktan dolayı perişan, bitkin olan: Mest ü harâb olmuş. Hâne-harâb = mec. Evi yıkılmış, her tarafı viran, işi berbat (kimse).
(i. A. c.) (harâbe’nin çokluğu ise de, o mânâda kullanılmayıp teklik gibi geçer): Meyhane, devam edenleri harâb eden derbeder ve sefâhat yeri. Tasavvuf ve şiirde: Rind ve olgun insanların buluşma yeri.
(i. F.) (c. hârâbâtî-yân). t. Meyhaneye devam eden, ayyaş, sarhoş ve pejmürde. 2. Eline geçen parayı içki ve sefâhat yoluna harcayıp kendine, evine, barkına bakmayan düşkün adam.
(i. A.). 1. Virane, eski yapı yıkıntısı, bozulmuş bina kalıntısı. Asklepyon, Babalbek harabeleri. 2. mec. Pek harap ve yarı yıkık ev: Bir harabede oturuyordu.
(i. A.) (uydurma bir kelime olup, Arapça’da harâb kelimesi zaten masdardır). Viranlık, haraplık, bir bina veya mamurenin yıkık çökük halde bulunması, Ar. indirâs: Pompei şehrinin harâbiyyeti.