Her ne kadar Roma İmparatoru Julius Caesar (Sezar) milattan önce 46 yılında takvimin başlangıcını Ocak ayı olarak ilan ettiyse de, 16. yüzyılın ortalarına kadar Avrupa’da yeni yıl geleneksel olarak, bahar aylarının başlangıç tarihi olarak da kabul edilen, Mart ayının 25’inde başlardı.
1564 yılında Fransa Kralı IX. Charles, takvimi değiştirerek yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. O zamanki iletişim şartlarında bazı insanların bundan haberi olmadı, bazıları ise bu kararı protesto etmek amacıyla eski adetlerine devam ettiler. l Nisan’da partiler düzenlediler, birbirlerine hediyeler verdiler.
Diğerleri ise bunları Nisan aptalları olarak nitelendirip bu güne ‘Bütün Aptalların Günü’ adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak bir partiye davet ettiler, gerçek olması mümkün olmayan haberler ürettiler.
Yıllar sonra takvimin ayları yerine oturup, Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar l Nisan gününü kendi kültürlerinin bir parçası olarak görmeye başladılar. Adeti gittikçe süsleyerek, zenginleştirerek ve yaygınlaştırarak devam ettirdiler. Bu adetin İngiltere’ye ulaşması yaklaşık iki yüzyıl sürdü, oradan da Amerika’ya ve bütün dünyaya yayıldı.
1 Nisan şakalarının sembolünün ‘Nisan Balığı’ olmasının nedeni ise Mart ayının sonlarına doğru, Güneş’in Balık Burcu’nu terk ediyor olmasıdır.
(i). idrak, kavrama; farkına varma; bilgi, malumat; (huk). mahkemenin davayı dinlemesi; itiraf; kaza hakkı; yetki alanı; bilgi veya gözlem alanı. It falls within my cognizance .Beni ilgilendirir. take cognizance of dikkat etmek, göz önüne almak; önem verm
(HATIR) (i. A. «hutOr» dan if.) (c. havâtır). 1. insanın düşünme ve ezberleme kuvveti, fikir, zihin, akıl, hâfıza kuvveti: O vak’a hatırımdadır. Sen hatırıma getir. Hatırımdan çıktı: Hatırda kalmak, hatıra gelmek. Hatırdan çıkmış = Unutulmuş. 2. Gönül, kalb, dil, his ve duygu kuvveti. Hatırım kaldı = Gücendim. Hatır yapmak = Gönül yapmak. Hatır kırmak = incitmek. 3. Saygı, riayet: Sizin hatırınız İçin. Onun hatırı büyüktür. O adam hatıra bakmaz. Ben hatır için söz söylemem. Hatır saymak. 4. Keyif, hal: Hatır sormak = Hatırınız iyi mi? Hatırı sayılır = Ehemmiyetlice, hayli büyük. Hatır kalmak = Gücenmek, Osm. münfail olmak: Hatırınız kalmasın ama, oğlunuz pek çalışkan değildir. Cem’iyet-i hâtır = İnsanın aklı ve fikri yerinde ve aklın dağınık ve karışık bir halde olmaması. Der-hitır etmek = Hatıra getirmek, hatırlamak. Safl-yı hltır = Kalb huzuru, gönül rahatlığı. Meriyyül-hltır = Hatırı sayılır, sözü geçer. Hatır sormak = Bir hasta veya lohusaya hâline münasip yiyecek ve içecekten bir şey götürmek veya göndermek.
(son a’yı uzatarak söylemek çok büyük hatadır ki, son zamanlarda böyle talâffuz moda olmuştur) (i. A. «hutûr’ dan if. mü) (c. hâtırât). 1. Hatıra gelen şey, fikre doğan şey: Bir hatıra olmak üzere söylüyorum. 2. Hatırda kalmış şey, yâdigâr: Gençliğimin bir hâtırası.
remind. remind of. bring to mind. recall. bring back. call to mind. conjure up. echo. be evocative of. evoke. invoke. put smb. in mind of. be redolent of.
(NİŞAN) (i. F.). 1. Alâmet, eser: Nâm ve nişanı, kalmadı. 2. Senbol, belli olmak için edilen işaret, damga vesaire: Nişan koymak. 3. Yara eseri, iyi olmuş yaranın belli olan yeri: Kılıç yarasının yüzünde nişanı kaldı. 4. Ok veya kurşun ve gülle ile vurulması istenen nokta, hedef: Nişâna atmak, nişan dikmek. 5. Hedefe vurmak üzere silâhın göze götürülüp doğrulması: Nişan almak, nişan atmak. 6. Silâhın üzerinde nişan almaya mahsus ve ekseriya oynak ve dereceli Alet: Bu tüfeğin nişanı doğru değildir. 7. Bir kıza namzed olan erkeğin buna alâmet olmak üzere verdiği yüzük vesaire: Kızın parmağında nişanı vardı. 8. Namzetlik, nikâhlanmadan önceki sözleşme, sözlülük. 9. Bir hâdiseye hâtıra olmak üzere dikilen taş: Nişan taşı (nişantaşı). 10. Tuğray-ı hümâyûn, Osmanlı devrinde ferman ve beratlara çekilen işaret. 11. Devlet tarafından yüksek hizmet sahiplerine verilen ve göğse takılan alâmet. Her devlette dereceleri vardır.
The twelfth month of the Hebrew calendar, the spring month in which Passover falls at the full moon O. the seventh month of the civil year; the first month of the ecclesiastic year.
(i.). 1. Nişan atmada meharet, hedefe vurmak mehareti: Onun nişancılığı meşhurdur. 2. Osmanlı devrinde «nişancı» denen bakanın görevi: Uç yıl nişancılık etti.
Bebekler iki yaşına geldiklerinde artık yürüyebilen, düşünebilen, konuşabilen, akıl yürütebilecek tutarlı davranışlar göstermeye başlayan birer minik insan haline gelirler. Bu yaşta insanların isimlerini bilirler, basit şarkıları ezberleyebilirler hatta bir önceki gün ve bir önceki hafta içinde olanları hatırlayabilirler. Ancak tüm bunları zaman içinde unuturlar. Hafızaları bir iki önemli görüntü dışında tamamen silinir.
Bilim insanları geçmiş tecrübelerimizi saklayan hafızamızın beynimizde anı veya öykü şeklinde organize olduğunu ileri sürüyorlar. Bu görüşe göre üç yaşından küçükler bu şekilde iletişim kurma yeteneğine sahip değiller. Hikaye ve anılarını anlatamıyorlar daha doğrusu hikayenin kurgusunu yapıp kişileri yerlerine oturtma yeteneğine ancak üç yaşından sonra sahip olabiliyorlar. Bu nedenle de üç yaşından önce zaman, yer ve karakter kavramlarını anlayamıyorlar.
Üç yaşından küçükler çok düzgün konuşabildikleri, anlayış, seziş ve hafıza yeteneklerine sahip oldukları halde, tüm olanları bir bütün içinde şekillendiremiyorlar, bunu ilerde anlatabilecek bir hikayeye dönüştürüp hafızaya kaydedemiyorlar. Bir başka deyişle hafızamız, hayatta ne yaptığımızı ve ne yapıldığını kavramaya başladığımız 3 - 4 yaşlarında çalışmaya başlıyor ve daha önce olan olayları hatırlamamız mümkün olmuyor.