(i.) (Aslı merkeple döner değirmen demek olan Farsça harâs’dan çıkma haraz olsa gerektir. Zaten bu şekilde de kullanılır). Tahta ve kereste biçmeye mahsus büyük bıçkı. (bk.) Hızar.
(si. F.) (c. hezârân). Bin, Ar. elf. Hezâr-bâr = Bin kere. Sad-hezâr = Yüz bin. Hezâr-fen = 1. Pek çok şeyler bilen ve yapan. 2. Çokluğu: Binler, binlerce.
(i.). Sıcak iklimlerde yetişen uzun yapraklı bir cins kamış ki, oralarda kulübe ve çit yapmaya ve kulübeleri örtmeye ve sandalye vesaire imaline de yarar.
(Fars.) (Erkek İsmi) - Çok bilen, elinden her iş gelen. Bin türlü iş beceren. Hezarfen Ahmet Çelebi: Türk bilgini. Yapay kanatlarla ilk defa uçma deneyimini başaran adam.
(i. A.). 1. Latîfe, şaka, latife yoluyla söylenilen söz, mizah: Hezle meraklıdır. 2. Latîfe yoluyla söylenilen hikâye veya şiir. Hezl-Amîz = Mizahla karışık. Hezl-gû = Şakacı (latîfe, kapalı ve zarîf, hezl ise ekseriya açık ve az çok edepsizce olur).
(i. A. «ahz» den masdar) (c. muâhezât). 1. Çekiştirme, çıkışma, azarlama: Kendisini şiddetle muaheze etti. Târiz, bir şahıs veya eserin eksiklerini göstererek itiraz etme, tenkit.
(i. A. «cihâz» dan imef.) (mü. mücehheze). 1. Hazırlanmış, tamamlanmış: Savaş için mücehhez bir gemi, mücehhez bir gelin. 2. Yelken, halat ve demir gibi şeyleri tamamlanmış ve donanmış (gemi): Mücehhez bir gemi, bir filo.