(İTİBAR) (i. A. «ubûr» dan masdar) (c. İtibârât). 1. Ehemmiyet verme: Halk şairleri kafiyeye o kadar itibar etmezler. 2. Hürmet, saygı, riâyet: Kendisine çok itibar ederler. 3. Ticarette birinin sözüne ve imzasına olunan emniyet ve itimat: izmir’de itibarı vardır: İtibarlı tüccarlardandır. 4. Şeref, haysiyet: Namus ve itibar sahibidir. 5. Bir zamandan başlayarak sayma: Mart başlarından itibar edeceğiz. 6. Gerçek olmayarak bir şeye verilen değer, farazî kıymet: Doların itibârı 9 lira ise de gerçek değeri daha fazladır. 7. Farz, takdir: Her tavuk senede yüz yumurta yumurtlamak itibariyle yirmi tavuktan iki bin yumurta alınır. 8. İbret alma, bir kötü hareketin kötü neticesini görerek ders alma (Arapça’da esil mânâsı olan bu mânâ ile dilimizde az kullanılır). Havlle-i semi itibâr etmek = Ehemmiyet vermek, kulak asmak. İtibardan düşmek = İtibarını kaybetmek, artık muteber ve makbûl olmamak. Sâhib-I itibâr = İtibar sahibi, Ar. mûteber. Nazar-ı itibâra almak = Ehemmiyet vermek, makbûl tutmak. İtibariyle — Farzederek. c. İtibârât = Faraziyeler: Itibârâtla uğraşmak.
esteemed. valued. trusted. influential. bill. draft acceptable. redeemable. having a good credit rating. estimable adj. fiduciary. hono u rable. important. prestigious. reputable. reputed. weighty. well- reputed. well thought of. worthy of credit.