(ilex auifolium): Çobanpüskülügillerden; hekimlikte yaprakları kullanılan bir bitkidir. 300 kadar türü vardır. Kullanıldığı yerler: Ateşi düşürür, terletir ve vücuda rahatlık verir.
(i). külliyat, mecmua; (anat). esas; ana para, sermaye. corpusdelicti esas ve cismani delil (bir cinayet vukuunda) ceset. corpus juris kanun külliyatı.
(i. F.). 1. Baş, Ar. re’s, Fars. ser, kafa: Haydudun kellesini kestiler; kellesine bir şamar vurdu. 2. Baş gibi yuvarlakça şey: Bir kelle şeker, bir kelle lahana; kelle peyniri, kelle şekeri. Kelle kulak yerimle = Gösterişli, heybetli, endamlı.
(i. A. «külfet» ten İmef.) (mü. mükellefe). 1. Bir külfet, bir yük yüklenmiş, bir vazifeyi yerine getirmeye mecbur. Ahilî-i mükellefe = Vergi vermekle mükellef halk. 2. Çok özenerek, mükemmel surette ve külfetli yapılmış, tantanalı, debdebeli, ihtişamlı: Mükellef bir konak, bir sofra.
Mürekkep püskürtmeli, bir görüntü yaratmak için küçük bir diyafram açıklığından mürekkep damlalarının optik bir diskte belirtilen bir konuma doğrudan püskürtüldüğü, etkisiz bir nokta grafikli baskı teknolojisidir.
a musical work that has been created; 'the composition is written in four movements'. 'Work' With a number, used to show the order in which the works by a given composer were written or published Opus numbers are most often used for composers who catalogu
Latin for 'work,' these numbers list, in date order, when a work was composed or published. , Op: 'Work' With a number, used to show the order in which the works by a given composer were written or published Opus numbers are most often used for composers
System proposed by CISL in 1986 to follow on after Multics Eventually canceled by Bull Officially known as NOS/VS3 or HVS release 3 This group was managed by Michael Tague. 'work ' An opus number indicates the chronological order in which a piece was comp
Acronym for Organization of Persistent Upwelling Structures, a program taking place in 1983 that studied the inner part of a filament near Point Conception, California See Atkinson et al.
(i.). 1. Havada, yere dokunacak surette alçaktan peydâ olan duman, sisin hafifi: Havada pus var. 2. Meyvelerin üzerinde meydana gelen hafif beyazlık. 3. Ağaçların kütük ve dallarında meydana gelen yosun ve kabuk. 4. Yaprakların üzerine konan örümcek ağı, kurt ve böcek yuvası. 5. Memenin emziği üzerinde hâsıl olan kabuk.
white, yellow-green, or beige creamy fluid that is formed by decomposing tissue, white blood cells, and tissue fluids. blood, serum, damaged tissue, white blood cells and bacteria found at places of infection or injury.
A pale yellow or green fluid found where there is an infection. liquid material containing broken-down leukocytes and cells, usually resulting from inflammation.
f. itmek, dürtmek; sürmek, sevketmek, yürütmek; sıkıştırmak, tazyik etmek; saldırmak, üzerine hücum etmek, arkasını bırakmamak; tos vurmak, boynuz ile vurmak; k.dili kanunsuz yoldan uyuşturucu madde satmak. push about öteye beriye kakmak; kakışmak. p
i. itiş, kakış, dürtüş, sürme; hücum; baş sıkılması, ihtiyaç, sıkıntı; basacak yer, düğme; argo ahbaplar takımı, kumpanya. push button elektrik düğmesi. pusher i. iten kimse veya şey; enerjik kimse; uyuşturucu madde satan kimse.
(f.). 1. Ağızla üfliyerek bir şeyin üzerine su yağdırmak: Su püskürmek. 2. Şiddetle havaya sıçratıp dağıtmak: Vezüv dağı küller, ateşler püskürüyordu. 3. Zorla geri atılma: Düşman püskürdü. 4. Su püfler gibi şiddetle gülmek. 5. (çay) Fışkırmak, köpürmek. Ateş püskürmek = mec. Çok kızgın olmak.
spray. to spray. to dust. to spew out. to spume forth lava. to repulse. to drive back an attacker. to blow. to blast. to inject. to sprinkle. to atomize. to jet. to repel. to spatter. sparge. fence out. fight off. rush. spout.
f., s., tıb. sivilceler hâsıl etmek, kabarcık haline girmek; s. sivilce dolu. pustulant i. sivilceler hâsıl eden bir ilaç. pustular s. sivilcelerle dolu, sivilce kabilinden. pustula'tion i. sivilce hâsıl etme, sivilcelenme; sivilce, kabarcık.
(i. kullanılan şekli: pusla, i. bussola). Dünyanın kutuplarındaki mıknatıslık sebebiyle daima kuzeye doğru dönen bir ibre vasıtasiyle yön tayinine yarayan Alet. Pusulayı şaşırmak = mec. Ne yapacağını bilememek.
(i.). 1. Hatırda kalması veya birine hatırlatılmak istenen bir şey yazılmış küçük kâğıt, küçük tezkere. 2. Bir hesap ve alış veriş hülâsası yazılı kâğıt: Pusulasını gönderin, parasını vereyim.
Dünyanın kendisi, çekirdeğindeki soğumamış kısımlarından dolayı dev bir mıknatıstır. Bu büyük mıknatısın artı ve eksi uçları kuzey ve güney kutuplarındadır. Ancak bildiğimiz coğrafi kutuplarda değil. Pusulanın minik ucu tam kuzeyi göstermez, gösterdiği noktaya magnetik kutup denir.
Pusulanın gösterdiği kuzey yönünü devamlı takip ederseniz kuzey kutbuna hiçbir zaman ulaşamazsınız. O noktadan 7 derece yani kilometrelerce uzaklıktaki magnetik kutba varırsınız. Olayın ilginçliği bu kadarla da bitmiyor. Bilimin kesin olarak saptadığı bir sürpriz daha var. Bu magnetik kutupların yerleri de sabit değil, zamanla değişiyor, kuzey güneye, güney kuzeye geliyor.
Eğer elinize bir pusula alıp zaman yolculuğu yapabilseydiniz, birkaç milyon yıl önce pusulanızın kuzey gösteren ucuna bakarak seyahat edince sizi penguenlerin büyük atalarının karşıladığım, yani güney kutbuna vardığınızı şaşırarak görürdünüz.
Magnetik kutupların niçin ve nasıl yer değiştirdikleri henüz tam bilinmiyor. Bu olayın dünyada kraterlerin oluşması, iklimlerin değişmesi, bazı canlı türlerinin yok olması gibi olaylarla yakın ilgisi olduğu sanılıyor. Bilim insanları magnetik kutupların yer değiştirmesinin 170 milyon yılda yaklaşık 300 defa tekrarlandığını, bugünkü konumuna en son 750 bin yıl önce geldiğini ileri sürmektedirler.
Sadece magnetik kutupların yer değiştirmelerinin değil dünyanın magnetik alanının bile başlangıçta nasıl oluştuğu tam açıklığa kavuşmuş değil. Teorilere göre dünyanın merkezindeki sıvı halindeki çekirdek bölümündeki ısı, dış demir katmanlara ulaşarak dünyanın dönüşü ile beraber bir dinamo etkisi yaparak magnetik alanı meydana getirmiştir.
Yerkürenin magnetik alanının şiddet ve doğrultusunu ölçmek için 1979 Ekim’inde uzaya gönderilen ‘Magsat’ uydusu 3 yıla yakın görev yapıp da yanmadan önce gönderebildiği en önemli bilgi, magnetik alanının şiddetinin gittikçe azaldığı, her on yılda şiddetinden yaklaşık yüzde birini yitirdiği, böyle giderse muhtemelen bin yıl sonra magnetik kutupların yerlerinin tekrar değişebileceği bigisiydi.
(halk dilinde: TâHTABOŞ) (i.) (Fars. tahte = tahta, pûşîden = örtmek). Dam üzerinde döşemeli yer ki, başlıca çamaşır sermeye mahsustur: Çamaşırı tahtapûşta kurutmak.