(i. A.) (c. ahbâr). I. Bir vakanın tebliği, bir hâdiseden, hazır bulunmayanlara verilen malûmat, bilgi, havâdis, asıl Türkçe’si: Salık. Haber gelmedi; o işden bize haber veren olmadı; bir şey olursa ben size haber ederim. 2. İlim, vukuf, malûmat, bilgi: Fenden, senattan haberi yoktur; bu işden haberim olmadı. 3. Hadîs-i şerif = Peygamberimiz’in sözleri ve fiilleri: Haberde böyle denmiştir. 4. (edebiyat) Gramerde bir isme yakıştırılan sıfat, müsnet: «Allah büyüktür» denildiğinde «Allah» mübtedâ ve «büyük» haberdir. 5. (edebiyat) Olayı bildiren bir fiil veya cümle; mukabili: İnşâ. Bî-haber = Bir işten haber ve bilgisi olmayan, vukufsuz, malûmatsız, gafil (tersi olan «bâ-haber» tâbiri kullanılmayacak kadar soğuktur). İlmühaber = 1. Bir şeyin alındığını gösteren resmî senet. 2. Bir hususu göstermek üzere ekseri muhtarlarca verilen resmî kâğıt. Kara haber — Birinin ölümü hakkında akrabasına verilen haber.
(I. A.) (mü. ismiyye). 1. Ada ait, isme ait. Arapça gramerde iki isimden, yani müsnet ile müsned-i ileyhten mürekkeb cümle: Türkçe’de cümle-i ismiyye yoktur.
(i. A. «sünûd» den imef.) (gramer). Bir İsim cümlesinde isnâd olunan parça ki, gramerde «haber» ve mantıkta «mahmul» da denilir: «Allah kadîmdir» cümlesindeki «kadîm» müsneddir. Müsned-ün-ileyh = Cümlenin diğer parçası ki, müsned ona dayanır. Gramerde «mübtedâ» da denilir.