(i). hava, nefes; (müz). hava, nağme; tavır. air base hava üssü.air bladder (zool). baIıklarda hava ile dolu bir kese, hava kesesi. airborne (s). havadan gelen (toz mikrop v.b.); havadan nakledilen; uçmakta. air brake hava freni. air castle hayal
(i.). 1. Çok mukabili, Ar. kalîl, Fars. endük, cüz’İ: Bu kıymet şu mala göre azdır. 2. Seyrek, nadir: O yerin yağmuru azdır. Ar. kıllet: Az çoğa tâbidir. Çoğa aza bakılmaz. Çoğu gitti, azı kaldı. 4. Az olan şey: Azla kanaat etmek. 5. Az miktarda: Az söylemek, az yemek. 6. Seyrek olarak, nadiren: Böyle iş az düşer. Biraz 7. Az miktar, cüz’İce: Biraz su verin. 8. Kısa müddet: Biraz bekleyin. Birazdan: Sonraca: Birazdan gelin. En azdan: Minimum, akallî, lâakal. Az buçuk = Cüz’İce, ehemmiyetsiz miktarda ve kinaye yoluyla, oldukça: Ondan da az buçuk malûmatımız vardır. Az çok = Her ne miktar olursa, çok değil ise az olsun: Adamcağız az çok okumuş. Az kaldı = Hemen: Az kaldı düşüyordum.
Arizona. the azimuth of a celestial body is the angle between the vertical plane containing it and the plane of the meridian. a state in southwestern United States; site of the Grand Canyon.
(i. A.) (Türkçe ve Farsça’da da kullanılır). Nisan ve mayısta erkeği güzel bir sesle öten maruf kuş. Fars. andelîb, hezâr: Bülbül ötüyor: Bülbül gibi hoş nağmeler ile terennüm ediyor. (GÜyâ güle sevgisi ve dikenden cefa görmesiyle, eski şairlerimize sermaye olmuş ise de, bülbül gülden değil asıl dikenden ve dikenli çalılıklardan hoşlanır). Bokluca bülbül = Bülbüle benzer küçük bir kuş. Çeşm-i bülbül = Renkli ve işlemeli şişe vs. XIX. asırda İstanbul’da yapılmışları çok değerlidir.
(i)., (f). şarkı, şarkı söyleme; tilavet; (müz). nağme; monoton bir melodi; monoton ses tonu; (f). şarkı söylemek; şarkı söyleyerek kutlamak; tilâvetle okumak (kur'an).
Integrated Local Managment Interface: An ATM Forum defined interim specification for network management functions between an end user and a public or private network and between a public network and a private network This is based on a limited subset of S
(i.) (muhtemelen Arapça’ dan). 1. Tahta veya demirden mekik şeklinde bir yuvanın içinde mil üzerinde dönen zıvana ki, üstünden geçirilen ipin hareketini kolaylaştırmak için kullanılır: Kuyu makarası; bir dilli, iki dilli makara. 2. Tahtadan iki ucu çıkıntılı ufak zıvana kl, üzerine iplik, sırma vesaire sarılır: İplik makarası; bir makara beyaz tire. mec. Makara gibi = Geveze, çok konuşan. Makaraları koyuvermek = Gülmeyi zaptedemeyip kahkahayı koyuvermek. Makara çekmek = (kuş) Bir nefeste uzun nağme çekmek.
i. müzik, musiki; ahenk, hava, nağme, makam, nota; müzik ilmi; orkestra, bando. music book nota kitabı. music box latarna. music hall müzik salonu; İng. vodvil tiyatrosu. music master musiki üstadı, müzik hocası. music of the spheres Pitagor kuramın
i., müz. birbirine uygun muhtelif nağmelerin bir arada söylenmesi veya çalınması ile meydana getirilen ahenkli musiki parçası, polifoni; aynı harf veya işaretlerle birden fazla ses ifade etme.
i. şarkı, yır, türkü, ır, nağme; lirik şiir; şiir, destan; fig. nakarat; cüzi şey, ucuz fiyat. song and dance (tiyatro) şarkılı kısa oyun; A.B.D., k.dili. uydurma mazeret veya bahane; A.B.D., k.dili. saçma, boş laf. Song of Solomon veya Song of Song
i., f. beste, hava, nağme; ahenk, düzen; akort; hal, mizaç; f. akort etmek, ahenk vermek; ahenkle çalmak; düzen vermek; ahenkli olmak, sesi uymak. tune down sesi bastırmak. tune in belirli bir istasyonu açmak. tune out istasyonu düzeltmek. tune up sal
f., i. kuş gibi ötmek, şakımak; çağıldamak; terennüm etmek; titrek ses çıkarmak; i. kuş gibi ötüş, şakıma; tatlı ses; nağme, makam; sığırsineği sürfesinin hayvanlann sırtında meydana getirdiği çıban. warble fly sığırsineği, zool. Hypodermatidae.