(OVMAK) (f.). 1. Elini gezdirip avcuyla sıkmak: Sızlayan organı oğmakla iyi eder. 2. Avuç arasında sıkarak ufaltmak: Tarhana oğmak. 3. Sıkı sıkı bir şeyi sürerek temizlemek ve parlatmak: Bu mangalı, tepsiyi kül ile, limon kabuğu ile ovmalı, tahta ovmak. mec. El oğmak = Şaşırmak, tereddüt etmek.
(f.). 1. Boğmak işi. El ile veya ip vesaire ile sıkmak, tazyik etmek. 2. Boğazını sıkıp nefes aldırmamak, ihnak eylemek: İple boğdular. 3. Suya daldırıp öldürmek, gark eylemek: Kediyi denize atıp boğdu. 4. mec. Dara getirip içini sıkmak, tazyik etmek, bunaltmak. 5. Daldırmak, müstağrak etmek: Borca boğdular. 6. Karıştırmak, belli olmayacak surette başka bir şeye karıştırmak: Lâkırdıya boğdu. 7. Sesi boğuk çıkarmak: Sesini boğuyordu. Bir kaşık suda boğmak = Pek fazla kin ve düşmanlık göstermek: Onu bulsa bir kaşık suda boğacak.
to strangle. to choke. to suffocate. to drown in. to constrict by binding. to overwhelm with. to conceal under a flood of words. damp. inundate. overwhelm. smother. stifle. strangulate. throttle.
(f.). 1. Dünyaya gelmek, ana rahminden çıkmak. Osm. tevellüd etmek: Siz hangi tarihte doğdunuz? 2. Doğudan belirmek, gökyüzünde gözükmek. Osm. tulü etmek: Güneş, ay, merih doğdu. 3. Zuhur etmek, meydana gelmek: Bu sanat yeni doğdu. Eksik doğmak = Çocuk müddeti gelmeden doğmak. İçe, kalbe, yüreğe doğmak = Malûm olmak. Doğduğuna pişman = Tenbel. Doğduğuna pişman etmek = Ağır ceza vermek: Bir daha yaparsen seni doğduğuna pişman ederim.