(f.). 1. El ile veya vücudun diğer bir organıyle ilişmek, sürülmek. Osm. temas etmek: Soğuk havada mermere dokunmak fenadır; elim dokunmakla soğukluğunu duydum. 2. El sürüp bozmak, halel getirmek, değiştirip bozmak, ilişmek: Kimse bu kâğıtlara dokunmasın; ben o yemeğe hiç dokunmadım; buna asla el dokunmamıştır. 3. İncitmek, zarar vermek, rahat bırakmamak, sataşmak: Bu çocuğa dokunmayın; şu fakire niçin dokunuyorsunuz? 4. Tesir etmek, işlemek, tesirli olmak: Bana, onun sözü dokunmaz; söylediği söz bana çok dokundu. 5. Sarhoşluk vermek, çok sert gelip sersemlik getirmek: Bu tütün, bu şarap bana dokunur. 6. Hüzün, keder, üzüntü vermek, merakı arttırmak: Böyle şarkılar bana dokunur; kaval sesi adama dokunur. 7. Sıhhatçe zararlı olmak, yaramamak, rahatsızlık vermek: Ekşi şeyler bana dokunur; zeytinyağı cilt hastalığı olanlara dokunur; her yemeğin çoğu dokunur. 8. Ait olmak: Hayrı dokunmuyorsa bari şerri de dokunmasın; o işte bana dokunur bir taraf göremiyorum. 9. Tecavüz ve tasallut etmek: Irza, namusa dokunmamalı; o söz haysiyetine dokundu. Su ya sabuna dokunmamak = Hiçbir tara fa zararı olmamak, karışmamak.
touch. to touch. to contact. to make contact with. to touch with one's hand. to disturb. to upset. to affect adversely. to affect. to move one. to touch on. to deal with. to relate. to tap. to feel. to strike. to hit. to harm. handle. interfere.
Ekstra büyük, geniş LCD dokunmatik ekran güneşli açık mekanlarda bile mükemmel renk, kontrast ve ayrıntılara sahip net görüntüler sağlar. Fotoğraf makinesi ayarları doğrudan dokunmatik ekran üzerinden yapılabilir.
(f.). 1. Osm. kırâat olunmak, okunmak: Bu mektup okunmaz. 2. Telâffuz olunmak: Bu kelime nasıl okunur? 3. (eskiden) Kendini bir üfürükçüye okutmak: Okunmaya gidiyordu.