1.Boş şeyi dolu hale getirmek, içine bir şey koymak: Testiyi su ile, sandığı eşya ile doldurmak.
2.Bir şeyi bir kabın içine koymak: Bu eşyayı sandığa, zahireyi anbara doldurmalı.
3.Eksik olan şeyi tamamlamak. Osm. iblağ etmek: Verdiğiniz parayı beş yüz liraya doldurduk; daha hesabı dolduramadık.
4.Ateşli silâhlara kurşun ve mermi koyup atılmaya hazırlamak: Tüfeği, topu doldurmak.
5.Kesilmiş hayvanın karnına, kabak ve yaprak gibi bir sebzeye pirinçle üzüm, fıstık vesaire koyup pişirmek, dolma yapmak: Kuzu, hindi, domates doldurmak.
6.Çukur bir yeri taş, toprak, moloz vesaire ile düzeltmek: Orasını dolduracağız.Denizin içine taş ve çimentolu moloz vesaire atarak karaya çevirmek: Sahilin sığlarını doldurup rıhtım yapmalı.İçilecek şeyi kadehe koyup sunmak: Bana bir su, bir limonata doldur. Çile doldurmak =
charge. fill. imbue. indoctrinate. load. occupy. pervade. store. stuff. to fill. to fill sth up. to fill sth in. to fill sth out. to crowd. to encumber. to urge. to egg sb on. to cram. to stuff. to charge. to load. to pervade.