(f.). 1. Sıvı iken, sıcaklığının azalmasıyle katı hale gelmek: Dışarısı öyle soğuk ki, dondum. Yağ dondu. 2. Soğuktan donarak ölmek: Böyle havada yola çıkarsa, insan donar 3. Çok üşümek. 4. Kimyevî bir etki ile katılaşmak: Çimento ve alçı çabuk donar.
(f.). t. Yolculuklarda inmek, geceyi geçirmek üzere durmak, Osm. beytûtet etmek, menzil tutmak, konak etmek: Oradan geçerken zengin bir adamın evine konduk. 2. Barınmak, geçici olarak yerleşmek: Aşiretler nerede otlak ve su bulurlarsa oraya konarlar, Ertuğrul Gazi, Söğüt tarafına konmuştu. 3. Kuşlar uçarken inmek: Kargalar bahçeye kondu, leylekler bataklık yerlere konarlar. 4. Misafir olmak, misafir gelmek: Onun konağına her akşam birkaç kişi koner, gelen geçen oraya konar. 5. İnmek, düşmek: Süpürürken kalkan toz, odanın eşyası üzerine konar, masanın üzerine bir parmak toz konmuştu. 6. Bedava bulup ele geçirmek: Yine sofraya kondu. Bedavaya konmak = Kelepir ele geçirmek. Hazıra konmak = Zahmetsizce bir şeye sahip olmak. Kuşkonmaz = Bir sebze. bk. Kuşkonmaz. Konup göçmek = Göçebe hayatı sürmek, göçebelik etmek. Mirasa konmak = Miras yemek, yakınlarından mal, para kalmak.
(f.) (ve galatı yontmak). Keser, rende veya kalemle tahta veya taşı kesip düzeltmek, işlemek, oymak, silmek: Şu direği iyice yonmalı, taşın bir tarafını yonmak gerekiyor.