(i. «oymak» tan). 1. Kumaş üzerine ve kenarına iğne ile yapılan veya hazır alınıp dikilen ipek, keten veya iplikten oymalı süs, dantele: Yakası oyalı, oyalı yemeni. 2. (musiki) Notada armonide süs işaretlerinden biri.
(i.) (Aslı boyağı) 1. Renk vermek üzere cisimlere ve eşyaya sürülen veya eşya onun içine batırılan nebatî veya madenî sır veya karışım. Ar. levn, Fars. fâm: Yağlı, tutkallı, sulu boya, has boya. 2. Cisimlerin, güneş ışınlarının bir takımını aksettirmekten görünüşte aldıkları çeşitli suretlerin beheri, renk, Ar. levn, Fars. güne. Boya atmak = Solmak. Aşıboyası = Boyamada kullanılan bir cins sarı ve kırmızı toprak. Boya ağacı = Kabuğu dericilerce kullanılan bir çeşit kayın ağacı. Boya almak = Boyanmak, boyanmaya elverişli olmak. Boya vurmak = Boyamak, boya sürmek. Sarı boya = Ar. cehrî. Kara boya = Yalnız siyahla boyanmış, karakalem. Gökboya = Çivit.
(i.). Boya çeşitlerini yapan veya tutan, eşya ve çeşitli maddeleri boyamak sanatiyle ve nakkaşlıkla uğraşıp geçinen adam: Boyacıdan boya aldım, evi boyatmak için bir boyacı arıyorum. Boyacı küpü = Boyacının boyayı koyduğu küp. mec. Pek çabuk ve kolay yapılan basma kalıp ve baştan savma işi anlatır: Boyacı küpü mü bu?
(f.). 1. Boya sürerek veya boyaya batırarak bir renk vermek, Osm. telvîn etmek: Evi, esvabı, saçı boyamak: Göz boyamak = Aldatmak, iğfal etmek, sihir gibi bir hileyle kötü şeyi iyi gösterip iğfal etmek, kandırmak. 2. Şiddetle azarlamak, küfretmek: Adamı öyle bir boyadı ki, şaşa kaldım.
Ussuran noble. member of the upper stratum of medieval Russian society and state administration Boyars were generally drawn from about 200 families, descended from former princes, old Moscow boyar families and foreign aristocrats; and they participated in
(s). parlak, aşırı derecede süslü, şaşaalı, göz alıcı, rengârenk; (mim). alev gibi dalgalı kıvrıntılarla süslü. flamboyancy (i). aşırı derecede parlaklık, süs, saşaa.
(i. İ.). 1. Elmas taşları altına konulan ince yaprak. 2. mec. Sahtelik. Foyası meydana çıktı: Sahteliği anlaşıldı. Foya vermek = Sır saklayamamak, belli ettirmek.
(i. botanik). 1. Kökboyasıgillerden, çalı görünüşünde bir bitki, (rubia tinctorum). 2. (kimya) Bu bitkinin köklerinden elde edilen ve alizarin adıyla anılan kırmızımsı sarı bir boya.
(f.). 1. Oya ve dantela ile süslemek, oya yapmak. 2. mec. Meşgul edip bir şeyi unutturmak: Şu çocuğu al da biraz oyala. 3. Atlatmak: İki aydır beni oyalıyor.
to distract oneself. to keep oneself amused (in order to ward off boredom or sadness. to be detained. to be put off. to be distracted. to be amused. dally. dally with. dawdle. dilly dally. disport. hover. idle. linger. potter putter. stick around.
s., i. krala ait, krala yakışır; kral himayesinde; şahane, muhteşem, saltanatlı; muazzam, çok büyük; i. büyük tabaka kağıt; den. kontra babafingo. royal mast den. kontra babafingo direği. Royal Navy İngiltere deniz kuvvetleri. royally z. görkemle.
i. krallık, hükümdarlık; kral ailesinden kimseler; saltanat; mülk sahibine verilen işletme payı; bir kitabın yayımlanmasından sonra yazarına verilen pay; hak sahibine verilen pay.
(i. Kaliforniya yerlilerinin dilinden). Kaliforniya’da yetişen, kozalaklıların porsukgiller familyasından, ömrü binlerce yılı, boyu 100130 metreyi bulan bir ağaç (sequoier).
erect bushy hairy annual herb having trifoliate leaves and purple to pink flowers; extensively cultivated for food and forage and soil improvement but especially for its nutritious oil-rich seeds; native to Asia.
(soja hispida): Baklagiller familyasından; 1 - 1,5 m boyunda, bir yıllık otsu bir tarım bitkisidir. Çiçekleri menekşe sarısı rengindedir. Tohumu küre şeklinde, üzeri pürtüksüzdür. Bir yanında siyah leke vardır. Besleme gücü yüksek bir gıdadır. Kullanıldığı yerler: Vücudun geliişmesini sağlar. Şeker hastaları için faydalıdır. Sinirlerin ve adalelerin güçlenmesini sağlar. Zihin yorgunluğunda faydalıdır. Nekahat devresinin kısalmasını sağlar. Guatr olanlar kullanmamalıdır.