(f.). 1. Kazmak, çukurlatmak: Köstebek, yeri oyup içine girer. 2. Kazımak: Mermeri oyup birtakım çiçekler ve yazılar nakşetmiş. 3. Bir şeyi kesip parça çıkarmak: Gömleğin yakasını koltuğunu oymak. Göz oymak = Göz çıkarmak, mec. Çok aleyhte hareket etmek.
bore. carve. chisel. clan. engrave. incise. put. sculpture. tribe. to engrave. to carve. to scoop out. subdivision of a tribe. phratry. boy scout troop.
to cut. to chisel. to carve. to engrave a design in sth. to hollow sth out. to cut-out. to cut-in. to abate. to chase. to cavitate. to indent. to nibble. to pit. to grave. to fret. to groove. to scoop. to hew. bore. carve out. cave. channel. engrave. exci
1. Bir müddet için bir yerde tutmak: Beni yatıya alıkoydular. 2. Bir kimsenin yapmakta olduğu veya yapmak istediği işe engel olmak: Adamcağızı yolundan alıkoydular. 3. Bir maksatla ayırıp bir kenarda tutmak: Bu defteri arkadaşım için alıkoydum.
(f.). 1. Tok hale gelmek, (karın) tok olmak, açlık giderilmek: Doydunuz mu? Karnım doydu. 2. Kanmak, Osm. iktifa etmek: Suya doyamıyorum; artık o da servete doymadıysa; bu yağmurlardan yerler doydu. Göz doymak = Kanaat gelmek: Haris bir adamdır, ne kadar kazansa yine gözü doymaz,
(f.). 1. Giyeceğini çıkarmak, çıplak etmek: Çocuğu soy da yatır. 2. Kabuğunu, zarını çıkarmak, ayıklamak: Şu elmayı soy. 3. Derisini çıkarmak, yüzmek Kuzuyu kim soydu? 4. Giyeceğini, eşyasını ve üstünde ne varsa çalmak: Yolda kendisini hırsızlar soymuş.
bare. denude. fleece. mug. ravage. rifle. rob. strip. undress. to peel. to skin. to shell. to undress. to strip. to rob. to hold up sth. to burgle. to burglarize. to fleece. to clear out.