(I. A.). 1. Kaldırma, yükseltme, yukarıya çıkarma: Ref’-i liva, ref’-l şada etmek. 2. Kaldırma, lağv ve feshetme: O usulü ref’ettiler. 3. Nez’: Rütbesini ref’ ettiler. 4. (edebiyat) (Arapça gramerde): l’rab denilen ve ismin dört hâlinden birincisi ki, ekseriya zamme veya «ve» ve «a» ile olur ve bu halde bulunan isme merfu’ denilir.
Fiziksel olarak küçük sürücü birimleri kullanıldığında bas ses üretimi çok zordur. Bu nedenle bazı hoparlörlere bass reflex sistemi eklenmektedir. Bass tepkisi, ses yoluna akustik olarak ayarlı açıklıklar ekleyerek geliştirilir.
(i. A. «şerif» ten itaf.). Daha yahut en veya pek şerefli ve aziz, pek muhterem: İnsan eşref-i mahlûkattır. Eşref saat ve daha doğrusu eşref-i sâat = Mübarek ve mesut saat, eskiden müneccimlerin bildirdiği uğurlu vakit.
(Ar.) (Erkek İsmi) - Daha şerefli, çok onurlu, çok aziz, pek muhterem. Eşrefi: Akkoyunlular devrinde kullanılan bir çeşit gümüş para. Yavuz Sultan Selim’in Mısırı fethettikten sonra burada bastırdığı para. Eşrefoğlu Rumi: Kadiri tarikatının bir kolu olan Eşrefîyye adlı ekolün kurucusu.
(i. A. «irfân», târîf’ten imef.) (mü. muarrefe). I. Bildik, belli, mâlûm, mâruf. 2. (e.) (Arap gramerinde) Harf-i târîfi olan, belirli bir şey gösteren, münkir mukabili.
f. (-red,- ring) yeğlemek, tercih etmek; daha çok beğenmek; huk. daha ziyade hak vermek; sunmak, arzetmek, takdim etmek; (eski) terfi ettirmek. prefer charges davacı olmak. preferred stock tic. imtiyazlı hisse.
i. tercih; tercih hakkı veya yetkisi; rüçhan; tercih olunan herhangi bir şey; huk. tediye hususunda öncelik. give preference to tercih etmek have prefer ence over tercih hakkına sahip olmak. right of preference huk. rüçhan hakkı.
f. önceden canlandırmak; önceden düşünüp hayal etmek. prefigura' tion i. önceden canlandırma. prefigurative z. ilerde vaki olacak bir olayı temsil eden.
(i. A.). 1. Arkadaşlık, maiyet: Refakatinde bir adam vardı; refakatinde iki kâtip bulunuyor. 2. Yol arkadaşlığı: Filân yere gideceğim, bana kim refâkat etmek ister? Onun refâkati pek iyidir. 3. (musiki) Eşlik. Bir saz veya sese başka bir sazla eşlik etme.
(f.) vermek, isnat etmek, hamletmek; göndermek, havale etmek, müracaat etmek; işaret etmek, ima etmek; bakmak, danışmak, sormak. referable (s.) havale edilir.
1. Birinin işe uygun olduğunu, işe alınmasını bildirmek amacıyla yazılmış mektup. 2. Araştırma ve incelemede yararlanılan belge. 3. Bir şeyin, bir kimsenin iyi, işe yarar olduğunu ilgili kişiye söyleme.
Bir hisse senedinin işlem görebileceği en üst ve en alt fiyat limitlerinin belirlenmesinde esas teşkil etmeyen, fiyat tescili yapılıncaya kadar üyelerce referans değer olarak kullanılması amaçlanan fiyattır. Sadece Rüchan Hakkı Kupon Pazarı’nda işlem görmeye başlayacakyeni pay alma kuponları için hesaplanır.
(i.), (f.) havale etme veya olunma; münasebet, ilgi; kinaye, ima, telmih; müracaat; müracaat kitabı veya yeri; tavsiye eden kimse; tavsiyename, ehliyetname, referans; (f.) bir kitabın içine müracaat yerlerini işaret etmek. reference library araştırma i
(Ar.) (Erkek İsmi) 1.Arkadaş, yol arkadaşı, yoldaş. Muavin, yardımcı. 2.Koca. 3.Ortak. 4.Mesleğe yeni giren kimsenin rehber olarak tanıdığı kişi. Kur’an’da geçen bir isimdir.
1. biy. Dıştan gelen bir uyarım sonucu doğan hareket, salgı gibi iç tepkilere yol açan irade dışı sinir etkinliği. 2. ruh b. Dıştan gelen bir uyarım sonucunda doğan ve hareket, salgı vb. tepkilere yol açan samimiyetsiz sinir etkinliği.
To put into a new and improved form or condition; to restore to a former good state, or bring from bad to good; to change from worse to better; to amend; to correct; as, to reform a profligate man; to reform corrupt manners or morals.
To give a new form to; to form anew; to take form again, or to take a new form; as, to re- form the line after a charge. a change for the better as a result of correcting abuses; 'justice was for sale before the reform of the law courts' self-improvement
a change for the better as a result of correcting abuses; 'justice was for sale before the reform of the law courts'. a campaign aimed to correct abuses or malpractices; 'the reforms he proposed were too radical for the politicians'. self-improvement in b
Branch of Judaism which broke away from Orthodoxy during the 19th Century in Germany, based in part on the argument that many of the Mitzvot were outdated, and that assimilation into the surrounding culture was the only way to survive increasingly violent
A modernizing movement and a liberal branch of Judaism A modernizing movement and a liberal branch of Judaism. change. n a correction of faults or evils, as in government or society; social or political improvement.
A movement begun in nineteenth-century Germany that sought to reconcile Jewish tradition with modernity Reform Judaism does not recognise the divine authority of HALACHAH.
(i.) nefis ıslahı, daha iyi vaziyete koyma veya girme; ahlakın düzelmesi; (bh) 16. yüzyılda Protestan kiliselerinin tesisi ile neticelenen dinsel devrim.
(Ar.) 1.İnce, yumuşak kumaş. 2.Kenar saçağı. 3.Döşek, döşeme, minder, yastık. 4.Kuşu çok olan çimenlik. 5.Dallan salkım salkım olan ağaç. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
(s.), (i.) tazeleyici; (i.) tazeleyen veya ihya eden şey; (k.dili) içki; (huk.) tehir edilen veya fazlasıyle uzayan celse için avukata verilen ek ücret. refresher course eski bilgileri hatırlayıp yenilikleri öğrenmek için yapılan çalışma.
(i. A.). 1. Yüksek mânevi derece. 2. İftihar, övünme: Bu, benim için bir şereftir. 3. Bir şahıs veya şeyin benzerlerinden seçilmesi, seçkinlik, imtiyaz.
(i. A.). 1. Yüksek mânevi derece. 2. İftihar, övünme: Bu, benim için bir şereftir. 3. Bir şahıs veya şeyin benzerlerinden seçilmesi, seçkinlik, imtiyaz.
(i. A.). Bir yerin imarından dolayı bir mülke kazandırılan şeref ve itibara karşılık, sahibinden alınan para: Açılan cadde üzerinde bulunan yapılardan şerefiyye alınacaktır.
(i. A.). Bir yerin imarından dolayı bir mülke kazandırılan şeref ve itibara karşılık, sahibinden alınan para: Açılan cadde üzerinde bulunan yapılardan şerefiyye alınacaktır.