f., i. donatmak, giydirmek; teçhiz etmek; den. donatmak (gemi); i. donanım, arma; takım: at ile beraber araba takımı: kıyafet, kılık. rig the market piyasayı tedirgin etmek.
Sony tarafından sunulan VW serisi ev sineması projektörlerindeki 12 volt trigger çıkışı, güçlendirilmiş bir ekranı etkinleştirmenizi sağlar. Projektörü çalıştırmak için çevre birimlerine bir elektrik sinyali gönderilir.
i., f. tugay, liva; ekip, yangın için organize edilmiş bir grup insan; f. bir araya getirmek, gruplar meydana getirmek; alayları tugaylara göre tanzim etmek.
s., z. parlak, ışıldayan, ışıklı, aydınlık; renkli; şeffaf, berrak; muhteşem, şaşaalı; zeki; canlı, hareketli; memnuniyet verici, mutlu; z. parlak bir şekilde. brightly z. parlak bir şekilde. brightness i. parlaklık.
(prunus spinosa): Bir çeşit eriktir. Ağacı bodurdur. Çiçekleri beyazdır ve yapraklarından önce çıkar. Meyvesi yuvarlak ve yeşildir. Tadı buruktur. Çiçekleri; Mart ve Nisan aylarında toplanıp, kurutulur. Kullanıldığı yerler: İshali keser, mide ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Ateşli hastaların kalbini kuvvetlendirir. Terletir ve vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Boğaz ve bademcik iltihaplarını giderir. Anne sütünü artırır.
Windows’un, seçmeli ve aboneliğe özel içerikleri bilgisayar, taşınabilir aygıt veya ağ aygıtlarında yürütmek üzere korumayı ve güvenle dağıtmayı olanaklı kılan esnek bir platform.
(i. A. ferağ’dan if.) (mü. fâriğa). 1. Boş, Osm. hâlî, tehî: Zihni, kalbi endişelerden fariğdir. 2. İşini bitirip kurtulmuş, artık işi gücü ve meşguliyeti kalmamış. Osm. Azâde, müsterih: işten, yazıdan, ticaretten fâriğ olduk. 3. Vazgeçmiş, terketmiş, el çekmiş, artık uğraşmaz olmuş: Ben kitap yazmaktan, şiir söylemekten fâriğ oldum. 4. Rahat, Asûde, dert ve gürültüden uzak. Fâriğ-ül-bâl = Kalbi rahat ve müsterih.
(s). soğuk, buz gibi; cansız, duygusuz; cinsel bakımdan soğuk (kadın). Frigid Zone kutup bölgesi. frigid'ity (i). soğukluk, duygusuzluk, cansızlık. frig'idly (z). soğuk bir şekilde, duygusuzca. frig'idness (i). soğukluk, duygusuzluk.
(i.) entrika, desise, hile; el altından görülen iş; gizli aşk macerası; merak uyandırabilme kabiliyeti; hikâyeyi ilginç bir duruma sokan karışık olaylar.
s., i. asli, esasa ait, ilk; özgün, yeni, yeni icat olunmuş, orijinal; yaratıcı (zeka); i. aslı, kaynak, menşe; asıl nüsha, müsvedde; acayip kimse. original mind yaratıcı zeka. original sin ilah. kalı- tımla geçen veya doğuştan olan günah.
s., z., i., f. doğru, düz: doğrulu, dik: haklı, âdil, insaflı: uygun, münasip: doğru, gerçek, gerçeğe uygun, durüst; iyi, sağlam; sağ (taraf); z .doğru, adaletli olarak, adalete uygun şekilde; dosdoğru; doğruca; pek, çok; i. hak; adalete uygunluk; ha
i. sertlik, katılık; insafsızlık; eğilmezlik, bükülmezlik; şiddet; ihtimam, dikkat; tıb. titreme, ürperme; bot. rigor, dış etkilere karşı tepkisiz kalma. rigor mortis ölümden sonra vücudun katılaşması.
i., f. (-ged, -ging) ince dal, filiz; delikanlı, genç: başsız çivi: f. ince dallarla süslemek; budamak; içine başsız çivi çakarak sağlamlaştırmak. spriggy s. ince dallarla dolu.
i., f. tüfek tetiği; mak. zembereği serbest bırakmaya mahsus cihaz; dürtü; f. başlatmak. trigger man A.B.D., (argo) cinayet işlemeyi üzerine alan gangster. quick on the trigger eli tetikte; hazırcevap, kafası çabuk işler.
s., z., i. doğru, dikey, dik; dürüst, doğru; z. doğru, dikine, dikey olarak; i .direk; dimdik duran şey; dik piyano, düz piyano; (futbol) kale. uprightly z. dürüstçe.