1564 yılında Fransa Kralı IX. Charles, takvimi değiştirerek yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. O zamanki iletişim şartlarında bazı insanların bundan haberi olmadı, bazıları ise bu kararı protesto etmek amacıyla eski adetlerine devam ettiler. l Nisan’da partiler düzenlediler, birbirlerine hediyeler verdiler.
Diğerleri ise bunları Nisan aptalları olarak nitelendirip bu güne ‘Bütün Aptalların Günü’ adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak bir partiye davet ettiler, gerçek olması mümkün olmayan haberler ürettiler.
Yıllar sonra takvimin ayları yerine oturup, Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar l Nisan gününü kendi kültürlerinin bir parçası olarak görmeye başladılar. Adeti gittikçe süsleyerek, zenginleştirerek ve yaygınlaştırarak devam ettirdiler. Bu adetin İngiltere’ye ulaşması yaklaşık iki yüzyıl sürdü, oradan da Amerika’ya ve bütün dünyaya yayıldı.
1 Nisan şakalarının sembolünün ‘Nisan Balığı’ olmasının nedeni ise Mart ayının sonlarına doğru, Güneş’in Balık Burcu’nu terk ediyor olmasıdır.
Genel olarak bu inancın, Hz. İsa’nın meşhur son yemeğindeki havarilerin sayısından kaynaklandığı sanılsa da, kökü çok daha eskilere mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, İskandinavya topraklarına kadar gider.
O zamanlarda ışık ve güzellik tanrısı Balder bir ziyafet verir. Balder Vikking’lerin meşhur tanrısı Odin ile Frigga’nın oğulları olup, ay kraliçesi Nanna’nın da eşidir. Bu ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Ancak bu arada çıkan tartışmada, Loki diğer tanrılar tarafından da çok sevilen Balder’i öldürür.
Bu mitolojik hikaye ve inanış İskandinavya’dan Avrupa’nın güneyine kadar yayılır. Hıristiyan din adamları bu halk masalını kullanırlar ve Hz. İsa’nın son yemeğine uygularlar. Hıristiyan versiyonunda Balder’in yerini Hz. İsa, Loki’nin yerini de hain Judas alır. Bu yemekten sonra 24 saat içinde de Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürülür. Bu nedenle Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır.
Bu inanışlara göre 13 sayısı uğursuzdur ama ayın cumaya rastlayan 13. günü hepten uğursuzdur. Ancak böyle bir günde doğmuşsanız tam tersi, yani 13 sizin uğurlu gününüzdür.
Cuma gününün uğursuz sayılmasına Havva anamızın Adem babamıza elmayı cuma günü yedirtip cennetten kovulmasına sebep olması, Hz. Nuh zamanındaki büyük selin cuma günü olması, Hz. İsa’nın cuma günü çarmıha gerilmesi gibi olaylardan biri veya hepsi neden olmuş olabilir. Müslümanlar ise Hz. Adem’in cuma günü yaratıldığına inandıklarından bu güne diğer günlerden daha çok değer verirler.
13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır.
Kibar ve zengin gençler o zamanın kabadayılarından sayılan Levent’lerin külhanbeyi kıyafetlerini giyerler, at üstünde şemsiye açarak dolaşırlardı.
Elmas ve değerli taşları ölçmede kullanılan ‘kırat’ın bir birimi 200 miligrama (0,200 gram) eşittir. Yani 20 gramlık bir elmasınız varsa, bu 100 kıratlık bir elmastır. Doğada bulunan elmasın büyüklüğü çok seyrek olarak bir santimetrenin üzerindedir. Bugüne kadar bulunan en büyük elmas 3.106 kıratlık ‘Cullian’dır. Bundan 530 ve 517 kıratlık iki büyük ve 100 küçük elmas işlenmiştir.
Altında kullanılan ‘kırat’ veya ‘ayar’ ise altının saflığını gösterir. 24 kırat (ayar) altın, içinde karışık başka bir metal olmayan yüzde yüz saf altındır. Tamamen saf altın çok yumuşak olduğundan genellikle bakır veya gümüş ile karıştırılır. Her bir kırat (ayar) altının tümünün 24’de biridir. Örneğin bir bileziğin 24’de 18’i altın, 24’de 6’sı da gümüşten yapılmışsa, o bilezik 18 kırat (ayar) altındır.
Altını Ölçmede kullanılan bu komik sistem, yaklaşık bin yıl evvelki Almanların Mark isimli bir altın parasından kaynaklanmaktadır. Tamamen saf altından yapılan bu para 4,8 gramdı ve elmas ölçü biriminde ağırlığına göre 24 kırat ediyordu. Sonradan içine başka maddeler karıştırıldıkça içindeki altın miktarına bağlı olarak kırat ölçüsü düşürüldü.
Altın beyaz, kırmızı, sarı gibi çeşitli renklerde beğenimize sunulur. Altın, bakır ile karıştırılmışsa ‘kırmızı altın’, gümüş ile karıştırılmışa ‘sarı altın’, nikel veya platin gibi metaller içeriyorsa ‘beyaz altın’ adı verilir.
Fon içtüzüklerinde / esas sözleşmelerinde asgari sınırları belirtilmek kaydıyla, portföy değerinin en az % 25’ini devamlı olarak mevzuata göre özelleştirme kapsamına alınan kamu iktisadi teşebbüsleri dahil Türkiye’de kurulmuş ortaklıkların hisse senetlerine yatırmış fonlar/ ortaklıklar A tipi fon/ortaklık olarak adlandırılır.
gök b. ve ruh b.sapınç
1. Özel bir görevin normal sonucuna ulaşmasına engel olan sapıklık. 2. Işık hızının sonlu olmasından dolayı bir gök cisminin görünen konumu ile gerçek konumu .arasındaki fark. 3. Bir mercek, ayna veya optik dizgenin odaklama özelliklerindeki yanlış.
ask. kuşatma
Bir ülkenin veya bir yerin dış dünya ile olan her türlü bağlantısını kuvvet kullanarak kesme
sürdürüm
Bir satıcı veya kamu kuruluşu ile alıcılar arasında yapılan anlaşma.
Tedavi için gerekli malzeme : Lahana
Hazırlanışı : Soğuk su ile yıkanan bir lahana yaprağı, absenin üzerine dolanır. Yarım saatte bir yenisi ile değiştirilir.
saçma
Akla uygun olmayan.
sp. servis sayısı
Teniste rakibin karşılayamadığı, doğrudan doğruya sayı getiren servis.
Acentalık sözleşmesi çerçevesinde, faaliyet gösterdikleri mahalde, sadece sermaye piyasası araçlarına ilişkin alım ve satım emirlerinin aracı kuruma iletilmesine ve gerçekleşen emirlerin tasfiyesine aracılık eden gerçek kişi veya ticaret şirketleridir.
Sahip olunmayan menkul kıymetlerin ödünç alınmak sureti ile satılmasıdır.
Vadeli işlem piyasalarında alınmış ve henüz kapatılmamış pozisyonara denir.
Tedavi için gerekli malzeme : Elma, Su
Hazırlanışı : 4 Bardak suya, kabukları soyulmamış 3 elma doğranır. 15 dakika kaynatıldıktan sonra süzülür. Yemeklerden sonra birer çay bardağı içilir.
Tedavi için gerekli malzeme : Soğan, Sarımsak
Hazırlanışı : Öğle ve akşam yemeklerinde yarımşar kuru soğan ile ikişer diş sarımsak yenir.
Şirket ana sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmayan ve sahiplerine eşit haklar sağlayan hisse senedidir.
hesap
Ödenecek ücretin dökümünü ve tutarını gösteren kâğıt, hesap pusulası.
Konum: Güney Asya’da, Pakistan’ın kuzey batısında, İran’ın doğusunda yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 33 00 Kuzey enlemi, 65 00 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Asya.
Yüzölçümü: toplam: 647,500 km²; Kara: 647,500 km²; Su: 0 km².
Sınırları: toplam: 529 km.
Sınır komşuları: kuzeydoğuda Çin 76 km, batıda İran 936 km, doğu ve güneyde Pakistan 2,430 km, kuzeyde Tacikistan 1,206 km, kuzeyde Türkmenistan 744 km, kuzeyde Özbekistan 137 km
Sahil şeridi: 0 km (kara ile çevrili)
Sahip olduğu denizler: yok (kara ile çevrili).
İklimi: Sert bir bozkır iklimi hakimdir; kışları soğuk, yazları sıcak geçer.
Arazi yapısı: Kuzeydoğu ve güneyde engebeli dağlık arazilere ve ovalara sahiptir. Kuzey doğusunu Hindu Kuş dağları kaplar. Ayrıca güneyde Süleyman, kuzeyde Bendi Türkistan dağları mevcuttur. Güney bati bölgeleri geniş çöllerle kaplıdır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Amu Darya 258 m; en yüksek noktası: Nowshak 7,485 m.
Doğal kaynakları: doğal gaz, petrol, kömür, bakır, krom, kükürt, kurşun, çinko, demir, berilyum, yakut, tuz, kıymetli taşlar.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %12.3.
Otlaklar: %46.
Ormanlık arazi: %3.
Diğer: %39 (2003 verileri).
Sulanan arazi: 27.200 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Hindu Kuş dağları bölgesinde depremler; su baskınları; kuraklıklar.
Akarsuları: En önemli akarsuyu Hilmend’dir. Amuderya, Kokça, Kunduz ve Kâbil adlı akarsuları bulunmaktadır. Bunların dışında küçüklü büyüklü çok sayıda akarsuyu mevcuttur.
Coğrafi Not: Kara ile çevrili.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 31,056,997 (2006 Temmuz ayı tahmini).
Yaş yapısı: 0-14 yaşlarda: %44.6 (erkek 7,095,117/kadın 6,763,759).
15-64 yaşlarda: %52.9 (erkek 8,436,716/kadın 8,008,463).
65 yaş ve üzerinde: %2.4 (erkek 366,642/kadın 386,300) (2006 tahmini).
Nüfus artış oranı: %2.67 (2006 tahmini).
Not: Bu oran İran mültecilerini de kapsar.
Mülteci sayısı: 23.06 mülteci/1,000 nüfus (2004 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.05 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.05 erkek/kadın.
15-64 yaşlarında: 1.05 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.95 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 1.05 erkek/kadın (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 160.23 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 43.34 yıl.
Erkeklerde: 43.16 yıl.
Kadınlarda: 43.53 yıl (2006 tahmini).
Ortalama çocuk sayısı: 6.69 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.01(2001 verileri).
Ulus: Afgan.
Nüfusun etnik dağılımı: Pestunlar %42, Tacikler %27, Hazaralar %9, küçük etnik unsurlar (Aymaklar, Türkmenler, Beluciler ve diğerleri) %13, Özbekler %9.
Dinler: Sünni Müslümanlar %80, Şii Müslümanlar %19, diğerleri %1.
Dil: Resmi dil Pestuca ve Tacikçedir. Nüfusun %35 i Pestuca, %50 si Farisice (Dari), %11 i Özbekce ve Türkmence, %4 ü Belucice ve Pasice) ve diğer azınlıkların dillerinde konuşmaktadır.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfus: %36.
Erkeklerin: %51.
Ka
özdeyiş
Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi kısa ve kesin bir biçimde anlatan, genellikle kim tarafından söylendiği bilinen özlü söz.
özdeyiş
Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi kısa ve kesin bir biçimde anlatan, genellikle kim tarafından söylendiği bilinen özlü söz.
Bir sonraki seansa ait baz fiyatın hesaplanmasına esas teşkil eden hisse senedinin miktar ağırlıklı ve küsüratsız fiyatıdır.
Tedavi için gerekli malzeme : Soğan
Hazırlanışı : Her gün 1 adet orta büyüklükte çiğ soğan yenir.
kopça
Bir giysinin iki yanını bitiştirmeye yarayan ve metal bir halka ile bir çengelden oluşan araç.
ruh b. yazma yitimi
Ellerinde, parmaklarında hiçbir sakatlık olmamasına karşın ruhsal sebeplerle yazma melekesini yitirme.
saldırgan
Başkasına saldıran, yapısında saldırma özelliği olan (devlet, kimse, hayvan).
Tedavi için gerekli malzeme : Portakal kabuğu, zeytinyağı
Hazırlanışı : Küçük bir şişeye; 1 su bardağı zeytinyağı konulur. Üzerine dört adet portakalın kabuğu ilave edilir. Güneş gören bir yerde, 15 gün bekletilir. Bu karışımdan, ağrıyan yerlere sürülür.
Ağrılar dört sınıfa ayrılır. İlk ikisi toplumca bilinen klasik ağrılardır. İlki, Parmağımıza inen bir çekiç darbesi sonucu duyulan ağrı. İkincisi vücudumuzun içinden kaynaklanan, romatizma, migren vb. ağrılar. Üçüncü sınıf ağrılar, tuhaf ve mantıkdışı görülen ve olaydan çok uzun bir süre sonra ortaya çıkabilen ağrılardır.
Örneğin, bir kolun kesilmesinden yirmi yıl sonra olmayan kolda ağrı hissedilmesi olayları ile karşılaşılmıştır. Dördüncü sınıf ağrılar ise, doğrudan kişinin ruhsal hali ile ilgili olan hayali ağrılardır. Nedeni hayali de olsa ağrı gerçektir. Bu tip ağrıların yüzde 30’unun ilaç niyetine verilen etkisiz maddelerle giderildiği bilinmektedir.
Baş ağrısını ise diğerlerinden ayrı bir yere koymak gerekir. Yapılan araştırmalara göre, baş ağrılarının yüzde 90’ı kas ağrılarıdır. Ağır bir el çantası ya da omuz çantası taşımak, telefonu çenenin altına sıkıştırarak konuşmak, başın öne eğik olduğu konumda sürekli daktilo yazmak ve okumak gibi hareketlerin boyun ve baş kaslarını etkilemesi, baş ağrılarının en yaygın nedenlerini oluşturmaktadır.
Tarih boyunca ağrıyı gidermek için, sıcak su, kızgın demirle dağlama gibi başka bir ağrı uygulama da dahil olmak üzere çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Bunların ortaya koyduğu en önemli yarar, ağrının, oluşum ve engelleme mekanizmasının omurilikte değil, beyinde bulunduğunun saptanması olmuştur.
En kuvvetli bir ağrının bile gerilim durumunda veya tam tersi olan uyku halinde ortadan kalkması, ağrının denetiminde beynin ne kadar büyük bir rolü olduğunu gösterir. Örneğin kimi kazalardan sonra kendileri ile konuşulan yaralı kazazedelerin hiç acı duymadıklarını söyledikleri çok görülür.
Ağrı üzerinde en etkili iki ilaç, haşhaştan elde edilen morfin ile söğüt kabuğundan elde edilen aspirindir. Bu maddeler ağrılı duyuyu uyarmak yerine, ağrının hissedilmesini engeller. Ağrı özellikle insanları ilgilendirir. Bize ağrı çektiren olayların çoğu hayvanlarda görülmez.
Ağrılar dört sınıfa ayrılır. İlk ikisi toplumca bilinen klasik ağrılardır. İlki, parmağımıza inen bir çekiç darbesi sonucu duyulan ağrı. İkincisi, vücudumuzun içinden kaynaklanan, romatizma, migren vb. ağrılar. Üçüncü sınıf ağrılar, tuhaf ve mantıkdışı görülen ve olaydan çok uzun bir süre sonra ortaya çıkabilen ağrılardır. Örneğin, bir kolun kesilmesinden yirmi yıl sonra olmayan kolda ağrı hissedilmesi olayları ile karşılaşılmıştır. Dördüncü sınıf ağrılar ise, doğrudan kişinin ruhsal hali ile ilgili olan hayali ağrılardır. Nedeni hayalide olsa ağrı gerçektir. Bu tip ağrıların yüzde 30’unun ilaç niyetine verilen etkisiz maddelerle giderildiği bilinmektedir.
Baş ağrısını ise diğerlerinden ayrı bir yere koymak gerekir. Yapılan araştırmalara göre, baş ağrılarının yüzde 90’ı kas ağrılarıdır. Ağır bir el çantası ya da omuz çantası taşımak, telefonu çenenin altına sıkıştırarak konuşmak, başın öne eğik olduğu konumda sürekli daktilo yazmak ve okumak gibi hareketlerin boyun ve baş kaslarını etkilemesi, baş ağrılarının en yaygın nedenlerini oluşturmaktadır.
Tarih boyunca ağrıyı gidermek için, sıcak su, kızgın demirlerle dağlama gibi başka bir ağrı uygulama da dahil olmak üzere çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Bunların ortaya koyduğu en önemli yarar, ağrının, oluşum ve engelleme mekanizmasının omurilikte değil, beyinde bulunduğunun saptanması olmuştur.
En kuvvetli bir ağrının bile gerilim durumunda veya tam tersi olan uyku halinde ortadan kalkması, ağrının denetiminde beynin ne kadar büyük bir rolü olduğunu gösterir. Örneğin kimi kazalardan sonra kendileri ile konuşılan yaralı kazazedelerin hiç acı duymadıklarını söyledikleri çok görülür.
Ağrı üzerinde en etkili iki ilaç, haşhaştan elde edilen morfin ile söğüt kabuğundan elde edilen aspirindir. Bu maddeler ağrılı duyuyu uyarmak yerine, ağrının hissedilmesini engeller. Ağrı özellikle insanları ilgilendirir. Bize ağrı çektiren olayların çoğu hayvanlarda görülmez.
Tedavi için gerekli malzeme : Kimyon, su
Hazırlanışı : 1 çay bardağı kaynak suya; 1 kahve kaşığı kimyon konur. Ilındıktan sonra içilir. Günde, iki kere tekrarlanır.
1. körükleme, 2. tıp çırpıntı
1. Körüklemek işi. 2. Ruhsal gerginliğin dışa vurması.
Bir hastalık söz konusu olmadığı sürece şüphesiz herkesin aklı vardır. Akıllı olmak, kendi davranışlarını bilmek, kontrol edebilmek, doğru ve yanlışlarını değerlendirebilmek yeteneğidir.
Akıl, insanı hayvandan ayırt eden en önemli faktördür. Hayvanlar yalan söyleyemez ama insanlar sık sık bu yola başvurur. İşte insandaki yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda fikir yürütebilme, görüş belirtebilme yeteneği akıldır.
‘Ah şimdiki aklım olsaydı’ lafını çok işitmişizdir. Demek ki, akıl insan olgunlaştıkça da değişiyor ve insanın kendisi de bunun farkına varıyor. Bir insan değişik fikirlerle diğerinin aklını karıştırabilir. Hayret verici, şaşırtıcı şeyler insanın aklını durdurabilir.
Bir şeyin içeriğini anlamamak ‘akıl erdirememek’ olarak nitelendirilirken başkalarının çözemediği bir sorunu çözen kişiye ‘bir tek o akıl etti’ denilir. Birine bir yol göstermek ona ‘akıl vermek’tir. Bir şeyi hatırlamak, unutmamak ‘akılda tutmak’tır. ‘Akılsız’ tanımı ise doğru ve isabetli düşünemeyen anlamında kullanılır.
Zeka ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yeteneğidir. Genel olarak zekanın 12 yaşına kadar hızla geliştiği sonra gelişme hızının yavaşlayarak 20 yaşına kadar sürdüğü, orta yaşlarda ise zeka seviyesinin sabit kaldığı kabul edilir.
Zeka hayvanlarda da vardır. Hayvanlarda zeka bir nevi içgüdüsel olaydır. Şüphesiz hayvan zekası insana göre gelişmemiştir ama her iki zeka türü de sinir sistemi ile ilgilidir. İnsanı ayıran, evriminde oluşmuş konuşabilirle özelliği, dik durabilmesi, el yapısı nedeniyle aletleri kullanabilmesi ve gelişmiş beyin ve sinir sistemidir.
Zeka, bir insanın her türlü olay karşısında aynı yeteneği gösterebileceği anlamına gelmez. Bir müzik bestecisi kendi duygusal yapısının içersinde en karışık eserleri aklıyla değil zekası sayesinde oluşturur. Biz bu kişilere ‘müzik dehası’ diyoruz. Ancak bu müzik dehaları en basit bir matematik problemini bile çözemeyebilirler.
Sonuç olarak zeka, ruhsal olaylara, algı ve hafıza yeteneğine, tutkulara, eğilimlere, iradeye ve bilgi edinme isteğine göre farklılıklar gösterebiliyor. Akıl somut olarak ölçülemez ama zeka pek sağlıklı olmasa da IQ denilen bir testle ölçülmeye çalışılıyor.
1. ekon. güven yazısı, 2. ekon. kredi mektubu
1. Belirli bir nicelikteki para için, bir bankanın yükümlülüğü altında, üçüncü bir kişi yararına bir başka bankada veya aracısında açtırılan hesap. 2. Bankaların veya mali kuruluşların müşterilerine ticari işlemlerle ilgili kredi hesabı açtırmak için şubelerine veya muhabirlerine gönderdikleri yazı.
Tedavi için gerekli malzeme : 1- Domates. 2- Sirke ve Sarımsak
Hazırlanışı : 1- Olgun bir domates, tam ortasından kesilir ve akrebin soktuğu yere temiz bir bezle bağlanır. 2- Sokulan yer steril bir jiletle kanatılıp, emilir. Sirke ile yıkanır. Sarmısak lapası bağlanır.
db. kısma ad
Kısaltması yapılacak kelime veya kelimelerin ünlü ve ünsüzlerinden yararlanarak gerektiğinde bir ünlü ekleyerek akılda kalabilecek bir söz oluşturma.
fiz. ivmeölçer
Bir hareketin ivme niceliğini belirten, taşıtın hızlanmasından doğan sarsıntıları, titreşimleri gösteren araç.
man. belit
Kendiliğinden apaçık ve bundan dolayı öteki önermelerin ön dayanağı sayılan temel önerme.
etkinci
Toplumsal veya politik değişim meydana getirmek, belirli sorunlara dikkat çekmek için özel amaçlı etkinlik gerçekleştiren kimse.
fel. etkincilik
1. Toplumsal veya politik değişim meydana getirmek, belirli sorunlara dikkat çekmek için özel amaçlı etkinlik gerçekleştirme. 2. İnsan hayatı ve düşüncesinde başlıca gerçekliğin etki ve eylem olduğunu öne süren öğreti ve dünya görüşü.
db. belirtme durumu
Yüklemi geçişli bir fiil olan cümlede fiilin doğrudan etkilediği, -ı/ -i, -u/ -ü ekini almış ad.
akvaryumcu
Bilim ve sanatı kullanarak akvaryum ortamında balık vb.ni besleyen kimse.
seçmeli yemek
Yemek listesinden seçilen, fiyatları ayrı ayrı hesaplanan yemek.
akşın
Doğuştan boya maddesi bulunmadığı için kıllarında ve gözlerinde, bazen de derisinde ak olan (hayvan veya insan).
ed. yerine
Bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme.
Tedavi için gerekli malzeme : Siyah turp
Hazırlanışı : Büyükçe bir siyah turp iyice yıkanır. Sonra kabukları soyulup, rendelenir ve sıkılır. İnce ve temiz bir tülbentten süzülerek içilir. Alerjik belirtiler kayboluncaya kadar, her gün devam edilir.
db. abece
Bir dilin seslerini gösteren, belirli bir sıraya göre dizilmiş belli sayıda harfin bütünü.
Daha önce ihraç edilmiş sermaye piyasası araçlarının aracılık sıfatıyla ve ticari amaçla alım satımını ifade eder.
ekon. önceden satış
Ürün daha tarladayken, yetiştiği zaman teslim edilmek üzere, önceden pey verilerek yapılan satış.
kim. alkalölçer
Alkalilerin saflık derecesini belirtmeye yarayan cihaz.
Bu kokuların nedenleri ağza veya boğaza bulaşan alkol, ağızda dişlerin arasında kalan yiyecekler değildir. Onlar ağzın yıkanması ile giderilebilir. Bu kokular mideden de gelmez, çünkü yiyecek gitmediği zamanlarda yemek borusunun ucu hep kapalıdır. Tüm bu alkol ve kokulu yiyeceklerin molekülleri midedeki hazım sırasında mide duvarından geçerek kana karışır. Böylece akciğerlere ulaşarak nefesle beraber çevreye yayılırlar.
Trafik denetlemelerinde yapılan alkol testlerinde, nefesteki dolayısıyla kandaki alkol miktarı ölçülür. Cihaza üflemeyle dışarı verilen havanın 2.000 santimetreküpü kanda bulunan alkol miktarını gösterir. Bu oran, alınan alkol miktarının kişinin ağırlığına bölünmesi ve erkeklerde 0.7, kadınlarda ise 0.6 katsayısının çarpılması ile hesaplanabilir.
Bu katsayılar arasındaki farkın nedeni, aynı vücut ölçüleri ve yağ oranlarına sahip bir kadın ve erkek üzerinde yapılan deneylerde, her ne kadar alkolün yüzde 20’si midede, yüzde 80’i ince bağırsaklarda kana karışsa da, kadınlarda alkolün midede daha az parçalanarak kana karışım oranının yüzde 30 daha fazla olması, kadınların daha çabuk sarhoş olmaları ve sarhoşluğun daha uzun sürmesinin gözlemlenmesidir.
Bir kadeh sek rakı veya iki bardak şarap kanda 40 gram alkol bulunması anlamına gelir. Böyle bir doz 75 kilo ağırlığındaki erkekte 40((75XO,7)=0.76 gr/litre sonucunu verir ki, trafikteki yasal limiti aşar.
Bu miktarda alkolü 60 kilo ağırlığındaki bir kadın aldığında suçlu olur, çünkü hesaba göre kanında 40( (60x0,6)= 1.1 gr/litre alkol çıkar.
İnsanlarda bir litre kandaki alkol oranı 0,5 gramı geçtikten sonra refleksler yavaşlar, sürücü bilincine hakim olamaz. Bu da ciddi kazalara yol açar.
Bu kokuların nedenleri ağza veya boğaza bulaşan alkol, ağızda dişlerin arasında kalan yiyecekler değildir. Onlar ağzın yıkanması ile gideribilir. Bu kokular mideden de gelmez, çünkü yiyecek gitmediği zamanlarda yemek borusunun ucu hep kapalıdır. Tüm bu alkol ve kokulu yiyeceklerin molekülleri midedeki hazım sırasında mide duvarından geçerek kana karışır. Böylece akciğerlere ulaşarak nefesle beraber çevreye yayılırlar.
Trafik denetlemelerinde yapılan alkol testlerinde, nefesteki dolayısıyla kandaki alkol miktarı ölçülür. Cihaza üflemeyle dışarı verilen havanın 2.000 santimetreküpü kanda bulunan alkol miktarını gösterir. Bu oran, alınan alkol miktarının kişinin ağırlığına bölünmesi ve erkeklerde 0.7, kadınlarda ise 0.6 katsayısının çarpılamsı ile hesaplanabilir.
Bu katsayılar arasındaki farkın nedeni, aynı vücut ölçüleri ve yağ oaranlarına sahip bir kadın ve erkek üzerinde yapılan deneylerde, her ne kadar alkolün yüzde 20’si midede, yüzde 80’i ince bağırsaklarda kana karışsa da, kadınlarda alkolün midede daha az parçalanarak kana karışım oranının yüzde 30 daha fazla olması, kadınların daha çabuk sarhoş olmaları ve sarhoşluğun daha uzun sürmesinin gözlemlenmesidir.
Bir kadeh sek rakı veya iki bardak şarap kanda 40 gram alkol bulunması anlamına gelir. Böyle bir doz 75 kilo ağırlığındaki erkekte 40(75*0,7)=0,76 gr/litre sonucunu verir ki, trafikteki yasal limiti aşar.
Bu miktarda alkolü 60 kilo ağırlığındaki bir kadın aldığında suçlu olur, çünkü hesaba göre kanında 40(60*0,6)=1,1 gr/litre alkol çıkar.
İnsanlarda bir litre kandaki alkol oranı 0,5 gramı geçtikten sonra refleksler yavaşlar, sürücü bilincine hakim olamaz. Bu da ciddi kazalara yol açar.
Konum: Orta Avrupa, Baltik Denizi ve Kuzey Denizi kıyısında, Hollanda ile Polonya arasında, Danimarka’nın güneyinde yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 51 00 Kuzey enlemi, 9 00 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Avrupa.
Yüzölçümü: 357,021 km².
Sınırları: toplam: 3621 km.
Sınır komşuları: Avusturya 784 km, Belçika 167 km, Çek Cumhuriyeti 646 km, Danimarka 68 km, Fransa 451 km, Lüksemburg 138 km, Hollanda 577 km, Polonya 456 km, İsviçre 334 km.
Sahil şeridi: 2,389 km.
İklimi: Ilıman ve deniz iklimi; soğuk, bulutlu, rutubetli kışlar ve yazlar; ılık rüzgarlar yaygındırlar.
Arazi yapısı: Kuzeyde alçak ovalar, merkezde yüksek araziler, güneyde Bavaria Alpleri yer alır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Freepsum Gölü 2 m; en yüksek noktası: Zugspitze 2,963 m.
Doğal kaynakları: Demir, kömür, potas, kereste, linyit, uranyum, bakır, doğal gaz, tuz, nikel, işlenebilir arazi.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %33.
daimi ekinler: %1.
Otlaklar: %15.
Ormanlık arazi: %31.
Diğer: %20 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 4,850 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Su baskınları.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 82,422,299 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %-0.02 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 2.18 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 4.12 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 78.8 yıl.
Erkeklerde: 75.81 yıl.
Kadınlarda: 81.96 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.39 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.1 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 43,000 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 1000 den az (2001 verileri).
Ulus: Alman.
Nüfusun etnik dağılımı: Alman %91.5, Türk %2.4, diğer %6.1 (Yunan, İtalyan, Polonyalı, Rus, Hırvat-Sırp, İspanyol).
Din: Protestan %34, Roma Katolikleri %34, Müslümanlar %3.7, diğer %28.3.
Diller: Almanca.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %99 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Almanya Federal Cumhuriyeti.
kısa şekli : Almanya.
Yerel tam adı: Bundesrepublik Deutschland.
yerel kısa şekli: Deutschland.
Eski adı: Alman İmparatorluğu.
ingilizce: Germany.
Yönetim biçimi: Federal Cumhuriyet.
Başkent: Berlin.
İdari bölümler: 16 eyalet; Baden-Wuerttemberg, Bayern, Berlin, Brandenburg, Bremen, Hamburg, Hessen, Mecklenburg-Vorpommern, Niedersachsen, Nordrhein-Westfalen, Rheinland-Pfalz, Saarland, Sachsen, Sachsen-Anhalt, Schleswig-Holstein, Thueringen.
Bağımsızlık günü: 18 Ocak 1871.
Milli bayram: Birleşme Günü, 3 Ekim (1990).
Anayasa: 23 Mayıs 1949.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: AfDB (Afrika Kalkınma Bankası), AsDB (Asya Kalkınma Bankası), AG (Avustralya Grubu), BDEAC, BIS (Uluslararası İmar Bankası), CBSS (Baltik Ülkeleri Konseyi), CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), CDB (Karayipler Kalkınma Bankası), CE (Avrupa Konseyi), CERN (Avrup
Konum: Orta Avrupa, Baltik Denizi ve Kuzey Denizi kıyısında, Hollanda ile Polonya arasında, Danimarka’nın güneyinde yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 51 00 Kuzey enlemi, 9 00 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Avrupa.
Yüzölçümü: 357,021 km².
Sınırları: toplam: 3621 km.
Sınır komşuları: Avusturya 784 km, Belçika 167 km, Çek Cumhuriyeti 646 km, Danimarka 68 km, Fransa 451 km, Lüksemburg 138 km, Hollanda 577 km, Polonya 456 km, İsviçre 334 km.
Sahil şeridi: 2,389 km.
İklimi: Ilıman ve deniz iklimi; soğuk, bulutlu, rutubetli kışlar ve yazlar; ılık rüzgarlar yaygındırlar.
Arazi yapısı: Kuzeyde alçak ovalar, merkezde yüksek araziler, güneyde Bavaria Alpleri yer alır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Freepsum Gölü 2 m; en yüksek noktası: Zugspitze 2,963 m.
Doğal kaynakları: Demir, kömür, potas, kereste, linyit, uranyum, bakır, doğal gaz, tuz, nikel, işlenebilir arazi.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %33.
daimi ekinler: %1.
Otlaklar: %15.
Ormanlık arazi: %31.
Diğer: %20 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 4,850 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Su baskınları.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 82,422,299 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %-0.02 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 2.18 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 4.12 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 78.8 yıl.
Erkeklerde: 75.81 yıl.
Kadınlarda: 81.96 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.39 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.1 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 43,000 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 1000 den az (2001 verileri).
Ulus: Alman.
Nüfusun etnik dağılımı: Alman %91.5, Türk %2.4, diğer %6.1 (Yunan, İtalyan, Polonyalı, Rus, Hırvat-Sırp, İspanyol).
Din: Protestan %34, Roma Katolikleri %34, Müslümanlar %3.7, diğer %28.3.
Diller: Almanca.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %99 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Almanya Federal Cumhuriyeti.
kısa şekli : Almanya.
Yerel tam adı: Bundesrepublik Deutschland.
yerel kısa şekli: Deutschland.
Eski adı: Alman İmparatorluğu.
ingilizce: Germany.
Yönetim
Tedavi için gerekli malzeme : Süzme bal
Hazırlanışı : Hergün, en az iki tatlı kaşığı süzme bal yedirilir.
engelleyim
Bir malın serbest sürümünü engellemek için konulan yasak.
huk. düzenleyim
Devlete ve kişilere ait ormanların, önceden hazırlanıp kabul edilmiş esaslara uygun olarak işletilmesi.
Konum: Kuzey Amerika’da, Kuzey Atlas Okyanusu ve Kuzey Pasifik Okyanusu kıyısında, Kanada ile Meksika arasında yer alır.
Coğrafi konumu: 38 00 Kuzey enlemi, 97 00 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Kuzey Amerika.
Yüzölçümü: 9,631,420 km².
Sınırları: toplam: 12,248 km.
Sınır komşuları: Kanada 8,893 km (2,477 km Alaska dahil) Küba 29 km, Meksika 3,326 km.
Sahil şeridi: 19,924 km.
İklimi: Çoğunlukla ılıman, Hawaii ve Florida’da tropikal, Alaska’da arktik, Mississippi Nehri kıyısında yarı bozkır, güneybatıda çorak iklim görülür.
Arazi yapısı: Geniş merkez ovası, batıda dağlar, doğuda tepelikler ve alçak dağlar, Alaska’da engebeli dağlar ve geniş nehir vadileri, Hawaii’de engebeli, volkanik arazi.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Death Valley -86 m.
en yüksek noktası: McKinley Dağı 6,194 m.
Doğal kaynakları: Kömür, bakır, kurşun, molibden, fosfat, uranyum, boksit, altın, demir, cıva, nikel, potas, gümüş, tungsten, çinko, petrol, doğal gaz, kereste.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %18.
daimi ekinler: %0.
Otlaklar: %25.
Ormanlık arazi: %30.
Diğer: %27 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 223,850 km² (2005 verileri).
Doğal afetler: Volkanlar, depremler, kasırgalar, toprak kaymaları, tsunami.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 298,444,215 (Temmuz 2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.91 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 3.18 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 6.43 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 77.85 yıl.
Erkeklerde: 75.02 yıl.
Kadınlarda: 80.82 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 2.09 çocuk/1 kadın (2001 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.6 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 950,000 (2003 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 14,000 (2003 verileri).
Ulus: Amerikalı.
Nüfusun etnik dağılımı: beyaz %81.7, zenci %12.9, Asyalı %4.2, Kızılderili %1, Hawai ve diğer Pasifik Ada yerlileri %0.2 (2003).
Din: Protestan %52, Roma Katolikleri %24, Musevi %1, diğer %12, inançsız %10 (2002).
Diller: İngilizce, İspanyolca.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfusta: %99.
erkekler: %99.
kadınlar: %99 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi adı: Amerika Birleşik Devletleri.
kısaltma: US yada USA (ing.), ABD (tr).
ingilizce: United States.
Yönetim biçimi: Federal Cumhuriyet.
Başkent: Washington, DC.
İdari bölümler: 50 eyalet ve 1 bölge; Alabama, Alaska, Arizona, Arkansas, California, Colorado, Connecticut, Delaware, Kolombiya, Florida, Georgia, Hawaii, Idaho, Illinois, Indiana, Iowa, Kansas, Kentucky, Louisiana, Maine, Maryland, Massachusetts, Michigan, Minnesota, Mississippi, Missouri, Montana, Nebraska, Nevada, New Hampshire, New Jersey, New Mexico, New York, Kuzey Carolina, Kuzey Dakota, Ohio, Oklahoma, Oregon, Pennsylvania, Rhode Adası, Güney Carolina, Güney Dakota, Tennessee, Texas, Utah, Ve
Konum: Güney Pasifik Okyanusu’nda adalar grubu.
Coğrafi konumu: 14 20 Güney enlemi, 170 00 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Okyanusya.
Yüzölçümü: toplam: 199 km².
Kara: 199 km².
Su: 0 km².
Sınırları: 0 km.
Sahil şeridi: 116 km.
İklimi: Tropikal deniz iklimi, güneydoğudan hafif rüzgarlar esmekte; Kasım - Nisan ayları yağışlı, Mayıs - Ekim ayları kuru geçer.
Arazi yapısı: Dik kayalıklı beş volkanik ada, sınırlı kıyı ovaları, iki mercan adası yer almaktadır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Pasifik Okyanusu 0 m.
en yüksek noktası: Lata dağı 964 m.
Doğal kaynakları: Sünger taşı.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %10.
Otlaklar: %10.
Ormanlık arazi: %70.
Diğer: %10 (2005 verileri).
Doğal afetler: Aralık - Mart ayları arasında ortaya tufanlar çıkmaktadır.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 57,794 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %34.7 (erkek 10,388; kadın 9,654).
15-64 yaş: %62.4 (erkek 18,698; kadın 9,654).
65 yaş ve üzeri: %2.9 (erkek 633; kadın 1,071) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %-0.19 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -21.11 mülteci/1,000 nüfus (2006 verileri).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.06 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.08 erkek/kadın.
15-64 yaş: 1.08 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.59 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 1.06 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 9.07 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 76.05 yıl.
Erkeklerde: 72.48 yıl.
Kadınlarda: 79.82 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 3.16 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Amerikan Samolilisi.
Nüfusun etnik dağılımı: Samoliler (Polonezler) %89, Beyaz ırklar %2, Tongan %4, diğer %5.
Dinler: Hıristiyanlar %50, Roma Katolikleri %20, Protestanlar ve diğer %30.
Dil: Samoaca, İngilizce.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfus: %97.
Erkeklerin: %98.
Kadınların: %97 (1980 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi adı: American Samoa.
kısaltma: AS.
ingilizce: American Samoa.
Başkent: Pago Pago.
Bağımsızlık günü: yok (ABD yönetiminde).
Milli bayram: Bayrak günü, 17 Nisan (1900).
Anayasa: 1966’da imzalanmış, 1967 yürürlüğe girmiştir.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ESCAP (Asya ve Pasifikler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), SPC (Güney Pasifik Komisyonu).
Ekonomik Göstergeler
Ekonomiye genel bakış: Toprakların %90’ı halka aittir. Ekonomik aktiviteler ABD’ye kuvvetli şekilde bağlıdır ve ABD Amerikan Samoa’sının diş ticaret hacminde büyük rol oynamaktadır. Ton balığı üretimi ve ihracatı Amerikan Samoa’sı ekonomisinin en başlıca unsurlarından biridir.
İş gücü: 17,630 (2005).
Sektörlere göre işgücü dağılımı: devlet %33, ton balığı avcılık ve üretimi %34, diğer %33.
İşsizlik oranı: %29.8 (2005).
Bütçe: gelirler: 121 milyon $; Giderler: 127 milyon $.
Endüstri: Tonbalığı üretimi, el sanatları.
Elektrik üretimi: 130 milyon k
1. biy. iki yaşamlılar, 2. yüzergezer
1. Hem suyun içinde hem de karada yaşayabilen canlılar. 2. Karada olduğu gibi suda da kullanılabilen (araba, tank, uçak vb. araç).
iki yaşamlı
Hem suyun içinde hem karada yaşayabilen.
tıp bellek yitimi
1. Büyük sarsıntı, humma yüzünden belleğin bozulması veya kaybolması biçiminde beliren ruh hastalığı. 2. Belleğin kısa bir süre durup işlememesi
fel. deneycilik
1. Bilginin gözlem, deneme veya duyular ile elde edilebileceğini ileri süren geleneksel öğreti. 2. Organizma ile durum veya çevre arasında bir etkileşim olarak yaşantıya önem veren, bilgiyi, simgelerle iletişimi yapılan denetimli ve yeniden düzenlenmiş yaşantı biçiminde düşünen çağdaş bir felsefe anlayışı.
fiz. aşırı duyarlık
Organizmaya giren yabancı bir madde yüzünden canlı varlıklarda oluşan aşırı tepki.
kargaşa
Kışkırtma ve karışıklık yoluyla toplumda ortaya çıkan düzen bozukluğu.
kargaşalı
Kargaşa niteliğinde olan.
kargaşacı
Kargaşa çıkaran kimse.
kargaşacılık
Tarihsel şartlar ne olursa olsun devletin ortadan kaldırılmasına çalışan öğreti.
tıp dil tutukluğu
Tarihsel şartlar ne olursa olsun devletin ortadan kaldırılmasına çalışan öğreti.
hamsi ezmesi
Genellikle hamsi, bazen de çaça, sardalya veya tirsi balıklarından yapılan tuzlu ve yağlı ezme.
Konum: Güneybatı Avrupa’da, Fransa ile İspanya ortasında yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 42 30 Kuzey enlemi, 1 30 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Avrupa.
Yüzölçümü: toplam: 468 km².
Kara: 468 km².
Su: 0 km².
Sınırları: toplam: 120.3 km.
Sınır komşuları: Fransa 56.6 km, İspanya 63.7 km.
Sahil şeridi: 0 km (kara ile çevrili).
Denizleri: 0 km (kara ile çevrili).
İklimi: ılıman; kışları karlı ve soğuk, yazları kuru ve ılık geçer.
Arazi yapısı: Dik kayalıklar ve dar vadilere sahiptir.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Riu Runer 840 m; en yüksek noktası: Coma Pedrosa 2,946 m.
Doğal kaynakları: hidro enerji, kaynak suları, kereste, demir yatakları, kurşun.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %2.
Otlaklar: %45.
Ormanlık arazi: %35.
Diğer: %18 (2005 verileri).
Doğal afetler: çığ, kar fırtınaları.
Coğrafi Not: Kara ile çevrili.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 71,201 (2006 Temmuz ayı tahmini).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %14.7 (erkek 5,456; kadın 4,254).
15-64 yaş: %71.04 (erkek 26,632; kadın 24,172).
65 yaş ve üzeri: %14 (erkek 4,918; kadın 5,029) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.89 (2006 verileri).
Mülteci sayısı: 6.47 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.07 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.9 erkek/kadın.
15-64 yaş: 1.1 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.98 erkek/kadın.
Toplam nüfus: 1.08 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 4.04 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 83.51 yıl.
Erkeklerde: 80.61 yıl.
Kadınlarda: 86.61 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.3 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Andoralı (Andorra).
Nüfusun etnik dağılımı: İspanyollar %43, Andoralılar (Andorra) %33, Portekizliler %11, Fransızlar %7, diğer %6 (1998).
Dil: Katalanca (resmi), Fransızca, Kastilyanca.
Din: Katolik.
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Andora (Andorra) Prensliği.
kısa şekli : Andora (Andorra).
Yerel tam adı: Principat d’Andorra.
yerel kısa şekli: Andorra.
Yönetim Biçimi: Parlamentoyla Yönetilen Yetkisiz Prenslik.
Başkent: Andorra la Vella.
İdari bölümler: 7 bölge; Andorra la Vella, Canillo, Encamp, La Massana, Escaldes-Engordany, Ordino, Sant Julia de Loria.
Bağımsızlık: 1278.
Milli bayram: 8 Eylül (1278).
Hukuk sistemi: Fransa ve İspanyol hukuku temel alınmıştır. Andoralı seçmenler 715 yıllık feodal sistemi sona erdirmişler ve 14 Mart 1993’te parlamenter bir hükümet sistemi benimsemişlerdir.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), CE (Avrupa Konseyi), ECE (Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu), ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü), ICRM (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi), IFRCS (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Toplulukları Federasyonu), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), ITU (Uluslararası Telekomünikasyon Birliği), OSCE (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü), UN (Birleşmi
hikâyecik
Kısa veya özlü anlatımı olan hikâye.
tıp kansızlık
Kanda alyuvar sayısının ve hemoglobin miktarının azalmasından ileri gelen bir hastalık durumu.
Konum: Güney Afrika’da, Güneyde Atlas Okyanusu ile, Namibya ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti arasında yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 12 30 Güney enlemi, 18 30 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Afrika.
Yüzölçümü: toplam: 1,246,700 km².
Kara: 1,246,700 km².
Su: 0 km².
Sınırları: toplam: 5,198 km.
Sınır komşuları: Kongo Demokratik Cumhuriyeti 2,511 km, Kongo Cumhuriyeti 201 km, Namibya 1,376 km, Zambiya 1,110 km.
Sahil şeridi: 1,600 km.
İklimi: Güney ve Luanda sahil şeridi boyunca kuru bir iklim hakimdir; kuzeyde Mayıs - Ekim ayları arasında serin ve kuru, Kasım - Nisan ayları arasında sıcak ve yağmurlu bir mevsim sürmektedir.
Arazi yapısı: Kıyıdan başlayan dar ovalar iç kısımlara gidildikçe yerlerini geniş yaylalara bırakmaktadırlar.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Atlas Okyanusu 0 m; en yüksek noktası: Morro de Moco 2,620 m.
Doğal kaynakları: petrol, elmas, demir yatakları, fosfat, bakır, altın, boksit, uranyum.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %2.
Otlaklar: %23.
Ormanlık arazi: %43.
Diğer: %32 (2003 verileri).
Sulanan arazi: 800 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Şiddetli yağışlar periyodik su baskınlarına neden olmaktadır.
Nüfus Bilgileri
NüfuSu: 12,127,071 (2006 Temmuz ayı tahmini).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %43.7 (erkek 2,678,185; kadın 2,625,933).
15-64 yaş: %53.5 (erkek 3,291,954; kadın 3,195,688).
65 yaş ve üzeri: %2.8 (erkek 148,944; kadın 186,367) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %2.45 (2006 verileri).
Mülteci sayısı: 3.55 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.05 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.02 erkek/kadın.
15-64 yaş: 1.03 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.8 erkek/kadın.
Toplam nüfus: 1.02 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 185.36 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 38.62 yıl.
Erkeklerde: 37.47 yıl.
Kadınlarda: 39.83 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 6.35 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Angolalı.
Nüfusun etnik dağılımı: Ovimbundular %37, Kimbundular %25, Bakongolar %13, Melezler (Avrupalılar ve Afrika yerlilerinin karışımı) %2, Avrupalılar %1, diğer %22.
Din: Yerel inançlar %47, Roma Katolikleri %38, Protestanlar %15 (1998 verileri).
Dil: Portekizce (resmi), Bantuca ve diğer Afrika dilleri.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler.
Toplam nüfus: %66.8.
erkekler: %82.1.
kadınlar: %53.8 (2001 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Resmi tam adı: Angola Cumhuriyeti.
kısa şekli : Angola.
Yerel tam adı: Republica de Angola.
yerel kısa şekli: Angola.
Eski adı: Angola Halk Cumhuriyeti.
Yönetim Biçimi: Başkanlık Tipi Cumhuriyet.
Başkent: Luanda.
İdari bölümler: 18 il; Bengo, Benguela, Bie, Cabinda, Cuando Cubango, Cuanza Norte, Cuanza Sul, Cunene, Huambo, Huila, Luanda, Lunda Norte, Lunda Sul, Malanje, Moksico, Namibe, Uige, Zaire.
Bağımsızlık: 11 Kasım 1975.
Milli bayram: Kurtuluş günü, 11 Kasım (1975).
Üye olduğu uluslararası örgüt ve
Konum: Karayip Denizinde ada, Porto Riko’nun doğusunda yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 18 15 Kuzey enlemi, 63 10 Batı boylamı.
Harita konumu: Orta Amerika ve Karayipler.
Yüzölçümü: toplam: 102 km².
Kara: 102 km².
Su: 0 km².
Sınırları: 0 km.
Sahil şeridi: 61 km.
İklimi: Tropikal iklim.
Arazi yapısı: Zemininde kireç taşı bulunan yassı bir mercan adası.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Karayip Denizi 0 m; en yüksek noktası: Crocus Tepesi 65 m.
Doğal kaynakları: tuz, balık, ıstakoz.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %0.
Otlaklar: %0.
Ormanlık arazi: %0.
Diğer: %100 (genellikle kayalıklardan oluşur) (2005).
Doğal afetler: Tropikal fırtınalar yaygındır. (Temmuz - Ekim).
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 13,477 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %22.8 (erkek 1,557; kadın 1,510).
15-64 yaş: %70.4 (erkek 4,878; kadın 4,608).
65 yaş ve üzeri: %6.9 (erkek 412; kadın 512) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %1.57 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 6.9 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.03 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.03 erkek/kadın.
15-64 yaşlarında: 1.06 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.81 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 1.03 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 20.32 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 verileri).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 77.28 yıl.
Erkeklerde: 74.35 yıl.
Kadın: 80.3 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 1.73 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
Ulus: Anguilla.
Dinler: Anglikan %29.
Dil: İngilizce (resmi).
Okur yazar oranı: 12 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfus: %95.
erkekler: %95.
kadınlar:: %95 (1984 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Anguilla.
Başkenti: Pago Pago.
Milli bayram: Anguilla Günü, 30 Mayıs.
Anayasa: 1 Nisan 1982; 1990’da değiştirilmiştir.
Hukuk sistemi: İngiliz hukuku temel alınmıştır.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: Caricom (Karayipler Topluluğu ve Ortak Pazarı), CDB (Karayipler Kalkınma Bankası), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), OECS (Doğu Karayip Devletleri Teşkilatı), ECLAC (Birleşmiş Milletler Latin Amerika ve Karayipler Komisyonu).
Ekonomik Göstergeler
Ekonomiye genel bakış: Anguilla kısıtlı miktarda doğal kaynaklara sahiptir, ekonomisi konfor turizmi, ıstakoz ürünleri, mültecilerden gelen para havaleleri sayesinde gelişme göstermiştir.
GSYİH: Satınalma Gücü paritesi: - 108.9 milyon $ (2004 verileri).
GSYİH (Reel Büyüme): %10.2 (2004 verileri).
Enflasyon oranı (tüketici fiyatlarında): %5.3.
İş gücü: 6,049 (2001).
Sektörlere göre işgücü dağılımı: ticaret %36, hizmet %29, inşaat %18, taşımacılık %10, imalat %3, tarım/balıkçılık/ormancılık/madencilik %4.
İşsizlik oranı: %8 (2002 verileri).
Bütçe: gelirler: 22.8 milyon $; Giderler: 22.5 milyon $.
Endüstri: Turizm, tekne yapımı, denizaşırı finansal hizmetler.
Endüstrinin büyüme oranı: %3.1 (1997 verileri).
Tarım: Az miktarda tütün, sebzeler; büyük baş hayvanlar.
İhracat tutarı: 14.56 mily
Asıl mesleği öğretmenlik olan 1864 doğumlu Anna Jarvis, 1902 yılında babası ölünce annesi ile beraber ABD’de, Philadelphia’da yaşamaya ve çalışmaya başladı. Üç yıl sonra 9 Mayıs 1905’de de annesini kaybetti. Sürekli annesi ile beraber yaşamasına rağmen öldükten sonra “Ona hayatta iken gerekli ilgiyi gösteremediği”ne inanıyor ve bunun ezikliğini duyuyordu.
İki sene sonra Mayıs’ın ikinci pazarında, annesinin ölüm yıldönümünde arkadaşlarını evine çağırdı ve bu günün anneler günü olarak ülke çapında kutlanması fikrini ilk onlara açtı. Fikir kabul gördü, anneler memnun kaldı, babalar itiraz etmedi, Amerika’nın önde gelen bir giysi tüccarı da finansal desteği sağladı.
İlk anneler günü Jarvis’in annesinin 20 yıl süresince haftalık dini dersler verdiği Grafton’daki bir kilisede, 10 Mayıs 1908’de, 407 çocuk ve annesinin katılımı ile kutlandı. Jarvin her bir anneye ve çocuğa kendi annesinin en çok sevdiği çiçek olan karanfillerden birer tane verdi. O günden sonra, temizliği, asaleti, şefkati ve sabrı ifade eden beyaz karanfil Amerika’da anneler gününün sembolü olarak kabul edildi.
Sıra anneler gününü “milli bir gün” olarak kabul ettirmeye gelmişti. Jarvis, tarihte tek bir kişi tarafından gerçekleştirilen en başarılı mektup yazma kampanyası ile gazete patronlarından işadamlarına, devlet adamlarından din adamlarına kadar ulaşabildiği herkese bu fikrini iletti. Fikir o kadar çok ve çabuk kabul gördü ki, Senato onaylamadan çok önce, bir çok eyalet ve şehirde anneler günü kutlamaları gayrı resmi olarak başlatılmıştı bile.
Sonunda 8 Mayıs 1914’de Senato’nun onayı, Başkan Wilson’ın da imzası ile Mayıs’ın ikinci pazarı ‘Anneler Günü’ olarak resmen ilan edildi. Çok kısa sürede diğer ülkelere de yayılan bu gün çiçek ve tebrik kartı satışlarının tavana vurduğu bir gün oldu.
Anna Jarvis sonunda muradına ermiş, kampanyasını başarı ile sonuçlandırmıştı ama kendi hayatı pek mutlu sonla bitmedi. Yoğun çalışmadan evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya fırsat bulamadı. Her anneler günü onun için bu yönden acı oldu.
Daha ziyade dini ağırlıklı bir kutlama olarak düşündüğü bu günden ticari çıkar sağlamaya çalışanlara karşı hukuki savaş açtı. Davaların hepsini kaybetti. Dünyadan elini eteğini çekti. Bütün gelirlerini hatta ailesinden kalan evini bile kaybetti.
Kalan hayatını- adadığı, gözleri görmeyen kız kardeşi Elsino-re’da 1944’de ölünce sağlığı da tehlikeye girdi. Dostları ona destek vererek son yılını sanatoryumda geçirmesini sağladılar. Bütün dünya annelerinin en azından senede bir gün mutlu olmalarını sağlayan Anna Jarvin, mutsuz, yarı görmez ve yalnız bir şekilde 1948’de 84 yaşında öldü.
Ülkemizde de Türk Kadınlar Birliği’nin girişimi ve önerisi üzerine 1955 yılından beri Mayıs ayının ikinci Pazar günü ‘Anneler Günü’ olarak kutlanmaktadır.
Asıl mesleği öğretmenlik olan 1864 doğumlu Anna Jarvis, 1902 yılında babası ölünce annesi ile beraber ABD’de, Philadelphia’da yaşamaya ve çalışmaya başladı. Üç yıl sonra 9 Mayıs 1905’de de annesini kaybetti. Sürekli annesi ile beraber yaşamasına rağmen öldüklen sonra “Ona hayatta iken gerekli ilgiyi gösteremediği”ne inanıyor ve bunun ezikliğini duyuyordu.
İki sene sonra Mayıs’ın ikinci pazarında, annesinin ölüm yıldönümünde arkadaşlarını evine çağırdı ve bu günün anneler günü olarak ülke çapında kutlanması fikrini ilk onlara açtı. Fikir kabul gördü, anneler memnun kaldı, babalar itiraz etmedi, Amerika’nın önde gelen bir giysi tüccarı da finansal desteği sağladı. İlk anneler günü Jarvis’in annesinin 20 yıl süresince haftalık dini dersler verdiği Grafton’daki bir kilisede, 10 Mayıs 1908’de, 407 çocuk ve annesinin katılımı ile kutlandı. Jarvin her bir anneye ve çocuğa kendi annesinin en çok sevdiği çiçek olan karanfillerden birer tane verdi. O günden sonra, temizliği, asaleti, şefkati ve sabrı ifade eden beyaz karanfil Amerika’da anneler gününün sembolü olarak kabul edildi.
Sıra anneler gününü “milli bir gün” olarak kabul ettirmeye gelmişti. Jarvis, tarihte tek bir kişi tarafından gerçekleştirilen en başarılı mektup yazma kampanyası ile gazete patronlarından işadamlarına, devlet adamlarından din adamlarına kadar ulaşabildiği herkese bu fikrini iletti. Fikir o kadar çok ve çabuk kabul gördü ki, Senato onaylamadan çok önce, bir çok eyalet ve şehirde anneler günü kutlamaları gayrı resmi olarak başlatılmıştı bile.
Sonunda 8 Mayıs 1914’te Senato’nun onayı, Başkan Wilson’ın da imzası ile Mayıs’ın ikinci pazarı ‘Anneler Günü’ olarak resmen ilan edildi. Çok kısa sürede diğer ülkelere de yayılan bu gün çiçek ve tebrik kartı satışlarının tavana vurduğu bir gün oldu.
Anna Jarvis sonunda muradına ermiş, kampanyasını başarı ile sonuçlandırmıştı ama kendi hayatı pek mutlu sonla bitmedi. Yoğun çalışmadan evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya fırsat bulamadı. Her anneler günü onun için bu yönden acı oldu.
Daha ziyade dini ağırlıklı bir kutlama olarak düşündüğü bu günden ticari çıkar sağlamaya çalışanlara karşı hukuki savaş açtı. Davaların hepsini kaybetti. Dünyadan elini eteğini çekti. Bütün gelirlerini hatta ailesinden kalan evini bile kaybetti.
Kalan hayatını adadığı, gözleri görmeyen kız kardeşi Elsinore’da 1944’de ölünce sağlığı da tehlikeye girdi. Dostları ona destek vererek son yılını sanatoryumda geçirmesini sağladılar. Bütün dünya annelerinin en azından senede bir gün mutlu olmalarını sağlayan Anna Jarvin, mutsuz, yarı görmez ve yalnız bir şekilde 1948’de 84 yaşında öldü.
Ülkemizde de Türk Kadınlar Birliği’nin girişimi ve önerisi üzerine 1955 yılından beri Mayıs ayının ikinci Pazar günü ‘Anneler Günü’ olarak kutlanmaktadır.
ruh b. sapaklık
Hastalık niteliğinde olmamakla birlikte, normalden belirgin durumda sapma gösterme durumu.
Bir ünvana sahip, en az 5 ortakça, ana sözleşmesinde yazılı konularda faaliyette bulunmak üzere kurulmuş olan ve esas sermayesi muayyen (belli) paylara bölünmüş olan sermaye şirketleridir.
fiz. artı uç
Elektrikli çözümlemede, sıvıya batırılıp akımın geçmesini sağlayan iletken uçlardan artı yüklü olanı.
müz. topluluk
Müzik eserlerini birden fazla ses veya sazla seslendirmek için oluşturulan grup.
düşman
Birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan kimse.
Kapalı bir çevrimde ve ideal ısı dengelerinde devamlı oluşan bu olayın farkına biz ancak, herhangi bir arıza durumunda soğutma olayı yetersiz kaldığında, radyatörden buharlar çıktığında, yani bilinen tabiri ile arabamız hararet yaptığında varırız.
Kışın soğuk aylarında, hava sıcaklığı sıfırın altına düşünce, arabamız kapı önünde hareketsiz halde iken bu soğutma suyu da her su gibi donabilir. Donunca genişler ve yaptığı basınçla motor bloğunu çatlatabilir. Bu olayı önlemek için suyun içine, sıfırın çok altındaki derecelerde bile donmasına mani olacak ‘anti-firiz’ dediğimiz sıvı ilave edilir.
Motorun soğutma suyunun içine ne oranda antifiriz konulacağını, o bölgede olabilecek en düşük hava sıcaklığı belirler. O zaman şöyle düşünülebilir. Tam emniyetli olması bakımından, soğutma suyunun yerine niçin tamamen antifiriz doldurmuyoruz? Antifiriz oranı yüzde yüzü bulunca sıcaklık ne kadar düşerse düşsün maksimum korunma sağlanmış olmaz mı?
Hayır, olmuyor. Mantıken ters gelebilir ama belirli orandan fazla konulan antifiriz bu sefer de tamamen ters tepki veriyor. Suya yüzde 50 oranında katılmış antifiriz -37 derecede donarken, antifirizin kendisi yani saf antifiriz -12 derecede donuyor.
Suyla karışabilen her şey onun sıfır derece olan donma noktasını düşürür. Yani donma derecesini düşürmek için suya toz şeker, şurup hatta aküdeki asit bile konulabilir. Hepsi de bir dereceye kadar aynı işlevi görür ancak hiçbiri diğer tehlikeli yan etkileri bakımından tavsiye edilmez.
İlk otomobillerde şeker ve balın antifiriz olarak kullanılmaları denendi, sonraları ise alkolde karar kılındı. Ancak bu sefer de alkolün kaynama noktası düşük olduğundan motor sıcakken sorun çıkardı. O halde ideal antifirizin donmayı önlemesi ama aynı zamanda da suyun kaynamasına sebep olmaması gerekiyordu. Günümüzde bu amaçla ‘etilen glikol’ denilen renksiz kimyasal bir sıvı kullanılıyor.
Suyun içine katılan kimyasalların donmayı önleme özelliği, suyun ve buzun moleküler yapıları ve antifirizin bu yapılara olan etkisinden ileri geliyor. Bilindiği gibi tüm sıvılarda olduğu gibi suda da moleküller serbest ve düzensiz halde, katılarda (buzda) ise sabit ve düzgün bir yapıdadırlar. Su donarken önce moleküllerinin hareketleri yavaşlar sonra da düzgün ve sabit bir pozisyona gelirler yani kristalleşirler. İşte antifirizin buradaki rolü, moleküllerinin su molekülleri ile birleşerek onların buz kristalleri oluşturmalarına mani olmaktır.
Peki öyleyse ortada su yokken antifiriz kendi kendine niçin daha çabuk donuyor? Çünkü suya katıldığında antifirizin su moleküllerine yaptığını su da antifiriz moleküllerine yapar. Donmayı önlemek daha doğrusu geciktirmek iki taraflı çalışır, su da antifirizin donma derecesini düşürür. Sonuç olarak arabanın soğutma suyuna önerilenden fazla antifiriz konmasının hiçbir faydası yoktur aksine zararı vardır.
dondurmaz
İçine katıldığı sıvının belli bir dereceye kadar donmasını önleyen kimyasal bir madde.
Konum: Karayipler, Karayip Denizi ve Kuzey Atlas Okyanusu arasında bulunan bir ada, Porto Riko’nun güney doğusunda yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 17 03 Kuzey enlemi, 61 48 Batı boylamı.
Harita konumu: Orta Amerika ve Karayipler.
Yüzölçümü: toplam: 442.6 km² (Antigua 281 km² ; Barbuda 161 km²).
Kara: 442.6 km².
Su: 0 km².
Sınır komşuları: 0 km.
Kıyı şeridi: 153 km.
İklimi: tropikal deniz iklimi.
Arazi yapısı: Daha fazla yassı olan kireçtaşı ve mercan adaları, birkaç volkanik arazi bulundururlar.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Karayip Denizi 0 m; en yüksek noktası: Boggy Doruğu 402 m.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %18.
Otlaklar: %9.
ormanlık: %11.
Diğer: %62 (2005 verileri).
Doğal afetler: Tropikal fırtınalar (Temmuz - Ekim arası); periyodik kuraklıklar.
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 69,108 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %27.6 (erkek 9,716; kadın 9,375).
15-64 yaş: %68.5 (erkek 23,801; kadın 23,524).
65 yaş ve üzeri: %3.9 (erkek 1,020; kadın 1,672) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.55 (2006 verileri).
Mülteci oranı: -6.08 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.05 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.04 erkek/kadın.
15-64 yaşlarında: 1.01 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.61 erkek/kadın Toplam nüfusta: 1 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 18.86 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 72.16 yıl.
Erkeklerde: 69.78 yıl.
Kadınlarda: 74.66 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 2.24 çocuk/1 kadın (2001 tahmini).
Ulus: Antiguanlar, Barbudanlar.
Nüfusun etnik dağılımı: siyahlar, Britanyalılar, Portekizler, Lübnanlılar, Suriyeliler.
Dinler: Anglikan (baskın), diğer Protestanlar, Roman Katolikleri.
Dil: İngilizce (resmi), yerel lehçeler.
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfus: %85.8 (2003 verileri).
Yönetimi
Ülke adı: Antigua ve Barbuda.
ingilizce: Antigua and Barbuda.
Yönetim biçimi: Anayasal monarşi altında parlamenter demokrasi.
Başkent: Saint John’s.
İdari bölümler: 6 bölge ve 2 bağımlı bölge; Barbuda, Redond, Saint George, Saint John, Saint Mary, Saint Paul, Saint Peter, Saint Philip.
Bağımsızlık günü: 1 Kasım 1981.
Milli bayram: Bağımsızlık Günü, 1 Kasım (1981).
Anayasa: 1 Kasım 1981.
Hukuk sistemi: İngiliz hukuku temel alınmıştır.
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ACP (Afrika - Karayip - Pasifik Ülkeleri), C, Caricom (Karayipler Topluluğu ve Ortak Pazarı), CDB (Karayipler Kalkınma Bankası), ECLAC (Birleşmiş Milletler Latin Amerika ve Karayipler Komisyonu), FAO (Tarım ve Gıda Örgütü), G-77, IBRD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası), ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü), ICFTU (Uluslararası Serbest Ticaret Birlikleri Konfederastonu), ICRM (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi), IFAD (Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu), IFC (Uluslararası Finansman Kurumu), IFRCS (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Toplulukları Feder
fel. çatışkı
Yasaların veya önermelerin kendi aralarında çelişikliği.
tıp asalaksavar
Bir canlıda sürekli veya geçici yaşayarak ona zarar veren başka canlıyı yok eden.
sevimsiz, itici, soğuk
1. Hoşa gitmeyen. 2. Soğuk, benimsenilmeyen, sevimsiz, sevilmeyen, beğenilmeyen. 3. Sevimsiz veya yersiz.
ed. seçki
Şairlerin, yazarların, bestecilerin eserlerinden alınmış, seçme parçalardan oluşan eser.
sin. ve tiy. ara
Bir oyunda, bir filmde izleme sırasında dinlenmek üzere verilen kısa süre.
insansı
Bir spor dalında, sporcuyu eğiten, yetiştiren ve çalıştıran kişi.
insan bilimci
İnsan bilimi uzmanı.
insan bilimi
İnsanın kökenini, evrimini, biyolojik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bilim.
insan bilimsel
İnsan bilimiyle ilgili.
fel. insan biçimcilik
İnsanın niteliklerinin başka bir varlığa, özellikle Tanrı’ya aktarılması.
fel. insanmerkezcilik
İnsanı evrenin merkezi sayan, bütün öbür yaratıkların insan için yaratılmış olduklarını söyleyen dinî nitelikli öğreti.
Tedavi için gerekli malzeme : Bal, zeytinyağı
Hazırlanışı : 2 çorba kaşığı süzme bal ile 2 tatlı kaşığı zeytinyağı karıştırılır. Bir pamukla kaşınan yere sürülür. 4 saat sonra, ılık sabunlu su ile yıkanır. Şikayetler geçinceye kadar aynı işleme devam edilir.
Tedavi için gerekli malzeme : 1- Böğürtlen yaprağı, su. 2- Dut kurusu
Hazırlanışı : 1-Çaydanlığa bir avuç böğürtlen yaprağı konur. 15 dakika kaynatıp süzülür. Günde 3 çay bardağı içilir. 2- Dut kurusu çayı ılık olarak içirilir.
hayta
Başıboş, bir baltaya sap olamamış.
ask. omuzluk
Subaylarda rütbeyi göstermek için üniformaların omuzlarına takılan işaretli parça.
fel. sonsal
Deneyden çıkan ve deneye bağlı olan (bilgi).
db. kesme işareti
Özel adlara, kısaltmalara ve sayılara getirilen ekleri, iki sözün birleşmesi sırasında ortaya çıkan ses düşmesini belirtmek için kullanılan noktalama işaretinin adı.
tıp beceri yitimi
İnme veya duyusal bir bozukluk olmaksızın belirli bir amaca yönelik hareketi yapamama durumu.
Hava yastıklarının arabalara uygulanmasında birçok problemle karşılaşıldı. Basınçlı havanın araba içinde muhafazası, süratle şişmenin sağlanması, ani şişme sırasında yastığın patlamasının veya kişiye zarar vermesinin önlenmesi vs...
Hava yastığında üç ana parça vardır. Birincisi yastığın kendisi ki, ince naylon iplikten yapılmış ve konsolda bir silindir üzerine sarılmıştır. Aslında sürücü tarafındaki hava yastığı diğerlerinden farklıdır. Diğerleri tipik bir silindir şeklinde iken sürücü tarafındaki direksiyonun ortasına uyacak şekildedir.
İkinci olarak yastığa ne zaman şişeceğini bildiren, arabanın ön tarafında bir sensör vardır. Bir tuğla duvara yaklaşık saatte 15 - 25 kilometre süratle çarpıldığında oluşacak kuvvet karşısında sinyal verecek şekilde ayarlanmıştır.
Son olarak da şişirme sistemi vardır. Hava yastıkları sıkıştırılmış veya basınç altındaki havanın veya bir gazın salıverilmesiyle şişmezler. Bir kimyasal reaksiyonun sonucunda şişerler. Bu kimyasal reaksiyonun ana maddesi ‘sodyum azide’dir, yani NaN3. Normal şartlarda durağan olan bu molekül ısıtılınca anında ayrışır ve ortaya nitrojen gazı çıkar. Çok az miktarından, yani 130 gramından 67 litre nitrojen çıkabilir.
Ancak bu ayrışmadan ortaya bir de sodyum (Na) çıkar ki, çok reaktiftir. Su ile birleşince vücuda bilhassa gözlere, buruna ve ağza ağır tahribat verebilir. Bu tehlikeyi önlemek için hava yastığı üreticileri kimyasal reaksiyonda sodyum ile birleşebilecek bir gaz daha kullanıyorlar ki, bu da potasyum nitrattır (KNO3). Bu reaksiyondan da yine ortaya nitrojen çıkar.
Arabanın önündeki sensör belli bir seviyenin üstündeki çarpmada, NaNS’ün bulunduğu tüpe bir elektrik sinyali gönderir. Burada çok küçük bir spark oluşur ve bunun yarattığı ısıdan da NaN3 çözülür, açığa çıkan nitrojen hava yastığına dolarak şişirir. Burada ilginç olan sensörün çarpmayı algılaması ile yastığın şişmesi arasında geçen zamandır. Sadece 30 milisaniye yani 0.030 saniye.
Bir saniye sonra yastık üzerindeki özel delikler vasıtası ile kendi kendine söner ve kazazedeye devamlı baskı yapılmasına mani olur.
Hava yastıklarının arabalara uygulanmasında birçok problemle karşılaşıldı. Basınçlı havanın araba içinde muhafazası, süratle şişmenin sağlanması, ani şişme sırasında yastığın patlamasının veya kişiye zarar vermesinin önlenmesi vs...
Hava yastığında üç ana parça vardır. Birincisi yastığın kendisi ki, ince naylon iplikten yapılmış ve konsolda bir silindir üzerine sarılmıştır. Aslında sürücü tarafındaki hava yastığı diğerlerinden farklıdır. Diğerleri tipik bir silindir şeklinde iken sürücü tarafındaki direksiyonun ortasına uyacak şekildedir.
İkinci olarak yastığa ne zaman şişeceğini bildiren, arabanın ön tarafında bir sensör vardır. Bir tuğla duvara yaklaşık saatte 15-25 kilometre süratlşe çarpıldığında oluşacak kuvvet karşısında sinyal verecek şekilde ayarlanmıştır.
Son olarak da şişme sistemi vardır. Hava yastıkları sıkıştırılmış veya basınç altındaki havanın veya bir gazın salıverilmesiyle şişmezler. Bir kimyasal reaksiyonun sonucunda şişerler. Bu kimyasal reaksiyonun ana maddesi “sodyum azide”dir, yani NaN3. Normal şartlarda durağan olan bu molekül ısıtılınca anında ayrışır ve ortaya nitrojen gazı çıkar. Çok az miktarından, yani 130 gramından 67 litre nitrojen çıkabilir.
Ancak bu ayrışmadan ortaya bir de sodyum (Na) çıkar ki, çok reaktiftir. Su ile birleşince vücuda bilhassa gözlere, buruna ve ağza ağır tahribat verebilir. Bu tehlikeyi önlemek için hava yastığı üreticileri kimyasal reaksiyonda sodyum ile birleşebilecek bir gaz daha kullanabiliyorlar ki, bu da potasyum nitrattır (KNO3). Bu reaksiyondan da yine ortaya nitrojen çıkar.
Arabanın önündeki sensör belli bir seviyenin üstündeki çarpmada, NaN3 çözülür, açığa çıkan nitrojen hava yastığına dolarak şişirir. Burada ilginç olan sensörün çarpmayı algılaması ile yastığın şişmesi arasında geçen zamandır. Sadece 30 milisaniye yani 0.030 saniye.
Bir saniye sonra yastık üzerindeki özel delikler vasıtası ile kendi kendine söner ve kazazedeye devamlı baskı yapılmasına mani olur.
Arabaların arka camlarının tam açılmamasının içeriye egzoz gazı, böcek veya gürültü girmesiyle ve arabanın emniyetiyle bir alakası yoktur. Arabaları dizayn eden mühendisler bunu kullanıcıların çocuklarının arabadan sarkmamaları için tercih ettiklerini söylüyorlar. Hatta arka camların açılmaması için arabaya kilit dahi koyuyorlar.
Gerçek ise farklıdır. Performansı en yüksek arabayı yapabilmek için katlanılması gereken bir durumdur bu. Dikkat ederseniz orta ve küçük boy arabaların çoğunda arka tekerlekler arka kapılara çok yakındır. Bu nedenle ön ve arka kapıların şekilleri farklıdır. Ön kapıda camın dibine kadar girmesi için yer varken arka kapılarda tekerleğin ve çamurluğunun konumlarından dolayı alt kısım daraldığından yer yoktur. Bu şekilden dolayı zaten arka kapıdan inmek de daha zordur. Cam, kapının düz devam eden kısmındaki yuvasına kadar inebilir, daha sonra gidebileceği bir yer yoktur.
Peki arabalarımızın kapıları niçin arkadan öne doğru açılıyor? Bir sürücü olarak kapınızı hep sol elle açtığınız dikkatinizi çekti mi? Kapı arkadan öne doğru açıldığından zaten sağ elle hiç denemeyin sorun yaşarsınız. Arabaların ilk yapıldıkları zamanlarda kapıların menteşe ve kilit sistemleri bugünkü kadar sağlam değildi. Ancak insanların çoğu sağ ellerini kullandıklarından sürücü tarafındaki kapı önden arkaya açılır şekilde yapılıyor, diğer kapı(lar)da da bu şekle uyuluyordu.
Bu durum hareket halinde iken aniden açılan kapının karşıdan gelen hava akımıyla kapanamamasına hatta kopmasına yol açabiliyordu. Bu nedenle kapıların arkadan öne doğru açılır şekilde yapılmasına başlandı. Artık kilit kazara boşalsa bile karşıdan gelen hava akımı kapının açılmasına müsaade etmiyordu.
Konu arabalardan açılmışken fabrikadan yeni çıkmış arabalardaki güzel kokudan da söz edelim. ‘Yeni araba kokusu’ denilen ve insanların hoşuna giden bu koku tek bir koku olmayıp, birçok kokunun birleşmesinden oluşan çok özel bir kokudur. Zamanla kaybolur ve arabaya asılan suni koku yayıcılardan hiçbirinin kokusu onun yerini tutamaz.
Bu koku, boya ve boyadan önce kullanılan astar boya, konsolda, pencere ve kapılarda kullanılan lastik ve plastik malzemelerin kokularının bir karışımıdır. Bunlara yapıştırıcıların, izolasyon malzemelerinin, koltuklardaki kumaşın, deri parçalarının ve döşemelerde kullanılan vinilin kokuları da karışır. Ortaya çok özel ve taklidi imkansız bir koku çıkar.
Arabaların arka camlarının tam açılmamasının içeriye egzos gazı, böcek veya gürültü girmesiyle ve arabanın emniyetiyle biri alakası yoktur. Arabaları dizayn eden mühendisler bunu kullanıcıların çocuklarının arabadan sarkmamaları için tercih ettiklerini söylüyorlar. Hatta arka camların açılmaması için arabaya kilit dahi koyuyorlar.
Gerçek ise farklıdır. Performansı en yüksek arabayı yapabilmek için katlanılması gereken bir durumdur bu. Dikkat ederseniz orta ve küçük boy arabaların çoğunda arka tekerlekler arka kapılara çok yakındır. Bu nedenle ön ve arka kapıların şekilleri farklıdır. Ön kapıda camın dibine kadar girmesi için yer varken arka kapılarda tekerleğin ve çamurluğunun konumlarından dolayı alt kısım daraldığından yer yoktur. Bu, şekilden dolayı zaten arka kapıdan inmek de daha zordur. Cam, kapının düz devam eden kısmındaki yuvasına kadar inebilir, daha sonra gidebileceği bir yer yoktur.
Peki arabalarımızın kapıları niçin arkadan öne doğru açılıyor? Bir sürücü olarak kapınızı hep sol elle açtığınız dikkatinizi çekti mi? Kapı arkadan öne doğru açıldığından zaten sağ elle hiç denemeyin sorun yaşarsınız. Arabaların ilk yapıldıkları zamanlarda kapıların menteşe ve kilit sistemleri bugünkü kadar sağlam değildi. Ancak insanların çoğu sağ ellerini kullandıklarından sürücü tarafındaki kapı önden arkaya açılır şekilde yapılıyor, diğer kapı(lar)da da bu şekle uyuluyordu.
Bu durum hareket halinde iken aniden açılan kapının karşıdan gelen hava akımıyla kapanamamasına hatta kopmasına yol açabiliyordu. Bu nedenle kapıların arkadan öne doğru açılır şekilde yapılmasına başlandı. Artık kilit kazara boşalsa bile karşıdan gelen hava akımı kapının açılmasına müsaade etmiyordu.
Konu arabalardan açılmışken fabrikadan yeni çıkmış arabalardaki güzel kokudan da söz edelim. ‘Yeni araba kokusu’ denilen ve insanların hoşuna giden bu koku tek bir koku olmayıp, birçok kokunun birleşmesinden oluşan çok özel bir kokudur. Zamanla kaybolur ve arabaya asılan suni koku yayıcılardan hiçbirinin kokusu onun yerini tutamaz.
Bu koku, boya ve boyadan önce kullanılan astar boya, konsolda, pencere ve kapılarda kullanılan
lastik ve plastik malzemelerin kokularının bir karışımıdır. Bunlara yapıştırıcıların, izolasyon malzemelerinin, koltuklardaki kumaşın, deri parçalarının ve döşemelerde kullanılan vinilin kokuları da karışır. Ortaya çok özel ve taklidi imkansız bir koku çıkar.
Dikiz aynasında arka arkaya ama birbirine açılı, ‘V’ şeklinde, önde düz bir cam, arkada ise normal düz bir ayna vardır. Normal gündüz konumunda ayna kısmı dik durumdadır ve camdan geçen ışıklar burada yansıyarak arkanızı görmenizi sağlarlar.
Dikiz aynasını gece konumuna getirince, cam kısmı dik duruma gelir, açılı hale gelen ayna kısmı ise arabanızın tavanını gösterir. Bu pozisyonda ayna kısmı tamamen karanlık olan arabanın tavanını camın arkasına yansıtır ve evdeki cam örneğinde olduğu gibi, dikiz aynasının cam kısmından arkadan gelen ışıkları nispeten az ve gözlerinizi rahatsız etmeyecek şekilde görebilirsiniz.
General Motors ilgilileri, şimdi yeni bir dikiz aynası geliştirdiklerini söylüyorlar. Bunda sadece tek bir yansıtıcı yüzey olacak ve üzerindeki özel film tabakası sayesinde geceleri parlak far ışıklarını düşük düzeyde yansıtacak.
Birçok sürücü arabalarının sağ ve sol tarafındaki aynalardaki görüntülerin farklılıklarına dikkat etmez. Genellikle sürücü tarafındaki ayna, düz ayna olup arkadaki arabaların gerçek boyut ve uzaklıklarını gösterir.
Sağ taraftaki ayna düz değil bombelidir ve cisimleri daha küçük gösterir. Bu da sürücülerin arkalarındaki araba daha uzaktaymış gibi algılamalarına sebep olur. Ancak bu hali ile sağ taraftaki ayna arkayı daha geniş açıdan görme ve özellikle sağ arka kör noktayı daha iyi izleme imkanını sağlar.
80’li yıllarda kullanıcıların istekleri doğrultusunda başlayan bu farklı görüntülü ayna konulmasının getirebileceği sakıncalar göz önüne alınarak, son zamanlarda yeni arabalarda sağdaki aynaya ‘arabalar görüldüğünden daha yakındadırlar’ şeklinde bir ikaz yazılmaya başlanıldı. Şüphesiz sağ tarafa da bire bir ölçekte gösteren bir düz ayna konulabilir ama burayı bombeli aynadaki kadar çok geniş açıdan gösterebilmesi için, bu aynanın yüzeyinin de çok büyük olması gerekir.
Dikiz aynasında arka arkaya ama birbirine açılı, ‘V’ şeklinde, önde düz bir cam, arkada ise normal düz bir ayna vardır. Normal gündüz konumunda ayna kısmı dik durumdadır ve camdan geçen ışıklar brada yansıyarak arkanızı görmenizi sağlarlar.
Dikiz aynasını gece konumuna getirince, cam kısmı dik duruma gelir, açılı hale gelen ayna kısmı ise arabanızın tavanını gösterir. Bu pozisyonda ayna kısmı tamamen karanlık olan arabanın tavanını camın arkasına yansıtır ve evdeki cam örneğinde oldğu gibi, dikiz aynasının cam kısmından arkadan gelen ışıkları nispeten az ve gözlerinizi rahatsız etmeyecek şekilde görebilirsiniz.
General Motors ilgilileri, şimdi yeni bir dikiz aynası geliştirdiklerini söylüyorlar. Bunda sadece tek bir yansıtıcı yüzey olacak ve üzerindeki özel film tabakası sayesinde geceleri parlak far ışıklarını düşük düzeyde yansıtacak.
Birçok sürücü arabalarının sağ ve sol tarafındaki aynalardaki görüntülerin farklılıklarına dikkat etmez. Genellikle sürücü tarafındaki ayna, düz ayna olup arkadaki arabaların gerçek boyut ve uzaklıklarını gösterir.
Sağ taraftaki ayna düz değil bombelidir ve cisimleri daha küçük gösterir. Bu da sürücülerin arkalarındaki araba daha uzaktaymış gibi algılamalarına sebep olr. Ancak bu hali ile sağ taraftaki ayna arkayı daha geniş açıdan görme ve özellikle sağ arka kör noktayı daha iyi izleme imkanını sağlar.
80’li yıllarda kullanıcıların istekleri doğrultusunda başlayan bu farklı görüntülü ayna konulmasının getirebileceği sakıncalar göz önüne alınarak, son zamanlarda yeni arabalarda sağdaki aynaya ‘’arabalar göründüğünden daha yakındırlar’’ şekklinde bir ikaz yazılmaya başlanıldı. İüphesiz sağ tarafa da bire bir ölçekte gösteren bir düz ayna konulabilir ama burayı bombeli aynadaki kadar çok geniş açıdangösterebilmesi için, bu aynanın yüzeyinin de çok büyük olması gerekir.
Sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunmak üzere Sermaye Piyasası Kurulu’nca yetkili kılınmış bankalar ve aracı kurumlardır.
Sermaye piyasası faaliyetinde bulunmak üzere Sermaye Piyasası Kurulu tarafından aracılık yetkisi verilmiş anonim ortaklıklardır.
Sermaye piyasası araçlarının, yetkili aracı kuruluşlar tarafından, kendi nam ve hesabına, başkası nam ve hesabına, kendi namına ve başkası hesabına alım satımıdır.
Halka arz edilecek sermaye piyasası araçlarının tamamının satılacağının aracı kuruluş veya kuruluşlar tarafından ihraçcı şirkete taahhüt edilmesidir. İki türlü olur: bakiyeyi yüklenim veya tümünü yüklenim.
Fiyat farklarından yararlanmak amacıyla para, kıymetli maden, tahvil ve hisse senedi alıp satma işlemidir.
Tedavi için gerekli malzeme : 1- Maydanoz. 2- Arpa unu, sirke.
Hazırlanışı : 1- Bir demet taze maydanoz iyice dövülür ve arının soktuğu yere sarılır. 2- Arpa unu, sirke ile karıştırılıp hamur yapılır. Arının soktuğu yere sarılır.
Ana arının yok olmasına bir şekilde ölmesi neden olabileceği gibi arıcı tarafından da bilinçli olarak kovandan alınabilir. Ana arı yok olunca koloninin kendisine süratle yeni bir ana arı edinmesi gerekecektir. Bu yeni ana arı eskisinin yumurtladığı son yumurtalardan çıkacaktır.
Bu yumurtaların arı sütü ile beslenmesi, yeni ana arının arı sütü içinde doğuş ve gelişme evrelerini geçirmesi gerekmektedir. Burada görev yine işçi arılara düşer. İşçi arılar üst çene bezlerinden beyaz renkte, pelte kıvamında, hafif keskin koku ve tatta bir sıvı salgılarlar. İşte arı sütü budur. Bu salgı ile beslenen yumurtalar 16 gün sonra arı olarak gözü terk ederler.
Arı yetiştiricileri bu safhada larvaları yok ederek, arı sütünü kaşıklarla gözlerden toplarlar. Her bir gözden yaklaşık 0,1 gram arı sütü alınabilir. Yüzde 65’İ su, yüzde 35’i ise protein, yağ, şeker ve vitamin ihtiva eden kuru maddeden oluşmuştur.
Arı sütü, özellikle sinir sistemi hastalıklarında, yorgunluk sorunlarında, kısırlık ve damar sertliği tedavilerinde, insana güç ve zindelik kazandırmada kullanılan, doğrudan doğadan gelen önemli bir tabii gıdadır. Piyasaya saf veya bala karıştırılmış halde, draje veya tablet halinde sunulmaktadır.
Bal arılarının bal yapma kapasiteleri ise uygun yer bulabildiklerinde bundan çok daha fazladır. İşte arıcılığın felsefesinde de bu yatar. Sen arılara imkan sağla, onlar da hem kendileri hem de senin için bal üretsinler. Arılar kendilerine yetebilecek miktardan 2-3 kat fazla bal üretebildiklerinden arıcılar da kovana şekerli şuruplar koyarak onlara bu ortamı hazırlarlar. Arılar da sonradan ellerinden alınan bu ürün fazlasını dert etmezler.
Arıların balı çiçeklerden topladıkları nektarı ağızlarındaki bir emzimle birleştirip altıgen biçiminde balmumundan yaptıkları hücrelere depoladıklarını biliyoruz. Bu karışımın su oranının yüzde 17’ye kadar düşmesini bekledikten sonra hücrelerin ağızlarını yine bir balmumu tabakası ile kaplarlar. Artık arıcı için mahsul zamanı gelmiştir. Ağzı kapalı hücrelerdeki bal hiç bozulmaz, saklama zamanı süresizdir.
Arılar böcek dünyasının en gelişmiş sosyal hayatına sahiptirler. İşçi arılar dünyaya geldikten sonra bir ay içinde kovanda bir iki günlük sürelerle temizlik, larvaları besleme, balmumu yapma, yiyecek taşıma, muhafızlık gibi değişik görevler yaparlar. Sonra uçuş başlar, çiçekler ziyaret edilir, nektar, polen ve su toplanır.
İşçi arılar çalışma mevsiminde 4-8 hafta yaşarlar. Kış mevsiminde ise arkadan gelen gençler olmadığı için ömürleri 5-7 ay sürebilir. İşçi arılar dişi olmalarına rağmen kısırdırlar, yavru yapma yetenekleri yoktur.
Arılar polenleri, su ile karıştırıp larva halindeki yavruları beslemek için toplarlar. Bir arı kovandan 7 kilometre uzağa gidip, geri dönebilir. Ancak arılar normal olarak kovanlarından ortalama bir kilometre kadar uzaklaşırlar.
Arılar bu yolculuklarında yollarını güneşin pozisyonuna göre saptarlar. Ayrıca yer kürenin manyetik alanına karşı da hassastırlar. Gözleri polarize ışığa karşı o kadar hassastır ki çok kalın bir bulut tabakasının ardından gelen zayıf bir güneş ışığıyla bile kötü havalarda yollarını bulabilirler.
Arılar geceleri ortadan yok olurlar ama uyumazlar. Gece boyu hareketsiz kalarak enerjilerini ertesi günkü yoğun işler için biriktirirler.
Arılar renklerin çoğunu görürler. Işık dağılımında mavi ve ona yakın renkleri daha iyi görürler. Ultraviyole ışınlarına karşı da çok duyarlıdırlar. Ultraviyole ışınlarını çok yansıtan çiçekler onlara daha parlak görünür. Kırmızı rengi hiç ayırt edemezler.
Bize bu derecede faydalı olan arılar etrafımızda dolaştıklarında veya balkonda kahvaltı sefası yaparken reçel tabağına konduklarında çoğu insan huzursuz olur. Bunun nedeni minik arının sokma tehlikesidir. Halbuki arılar sadece iki durumda canlılara saldırır ve sokarlar:
l) Kolonilerine bir tehdit olduğunda korumak için;
2) Korkutuldukları zaman. Bu nedenle arı kovanlarına çok yaklaşmamanız, el kol hareketleri yaparak hızlı hareket etmemeniz önerilir.
Arılar insanı soktuktan sonra genellikle ölürler, çünkü arı tarafından sokulan insan ani bir hareketle arıyı fırlatınca arının iğnesi ile beraber zehir torbası ve ifrazat bezi de yırtılarak arıdan ayrılır ve soktuğu yerde kalır. İlginçtir ki bu kalan zehir torbasındaki kaslar arıdan ayrılsalar bile zehri pompalamaya bir süre devam ederler. Bu nedenle tırnağın ucu ile bir an evvel iğneyi soktuğu yerden çıkarmakta fayda vardır.
Arı zehrine alerjisi olan kimselerde arı sokmaları ağır tepkilere hatta ölüme yol açabilir. Buna karşın arı zehri bazı ağrılı hastalıkların özellikle romatizmanın tedavisinde kullanılır.
Her bir gözün derinliği 3 santimetre, duvar kalınlığı ise milimetrenin yüzde beşi kadardır. Bu kadar ince duvar kalınlığına rağmen altıgen yapı nedeniyle büyük bir direnç kazanırlar ve arıların depoladıkları kilolarca balı rahatlıkla taşıyabilirler.
Arıların petek gözlerini kusursuz bir şekilde altıgen yapmalarının başka sebepleri de vardır. Eğer beşgen, sekizgen veya daire şekillerini seçselerdi bitişik gözler arasında boşluklar kalacak, işçi arılar fazla mesai yaparak ve daha fazla balmumu harcayarak bu boşlukları doldurmak zorunda kalacaklardı.
Gerçi üçgen veya kare yapsalardı bu boşluklar olmayacaktı ama altıgenin bir başka özelliği daha vardır. Alanları aynı olan üçgen, kare ve altıgen şekillerden toplam kenar uzunluğu en az olanı altıgendir. Yani aynı miktarda balmumu ile daha çok altıgen odacığın kenarı çevrilebilir.
Aslında matematiğin, geometrinin ve simetrinin en kusursuz örnekleri sadece bal peteklerinde değil doğanın her yerinde görülebilir. Ancak bizler günlük hayatın hayhuyu içinde bu mükemmelliğin farkına varamayız.
Kar taneciklerinin hepsi birbirlerinden farklı altıgen şekilleri, tohumların dizilişlerindeki spiraller, mineral krislallerindeki geometrik yapılar ve değişmez açılar, tavus kuşunun kuyruğundaki lekeler, sümüklü böceğin kabuğu, örümcek ağları, tüm bunlar görünümü olarak kusursuz olmalarına karşın müthiş bir matematik düzen de gösterirler.
Papatyanın ortasındaki sağ spirallerin sayısının 21, sol spirallerin ise 34 olması, Himalaya çamının kozalaklarındaki pulların aynı şekilde 5 sağ, 8 sol spiral oluşturması, kara çam kozalaklarında ve ananas meyvesinde ise 8 sağ, 13 sol spiral bulunması tesadüf değildir elbette.
Leonardo Fibonacci (1170-1250) isimli büyük matematik ustası ta o yıllarda, her sayının kendinden önce gelen iki sayının toplamı olduğu bir dizi geliştirdi;
1, 1, 2, 3, 5. 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, ...
Dikkat ederseniz yukarıda verilen sağ, sol spiral sayıları, bu dizide artarda yer alan sayılardır.
Bu dizinin ilginç bir yanı da on ikinci terimden yani 144’den sonraki ardışık sayıların birbirlerine oranlarının (233/144 = 377/233 = 610/377) 1,61803 olması, 5. Sayı ile 12. Sayı arasındaki oranların da bu sayıya çok yakın olmalarıdır.
15. Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış matematikçi Pacial Luca tabiatta daima kenarları arasında 1,618 oranı bulunan bir dikdörtgen bulunduğunu, hatta insan vücudunun da bu oranda yaratıldığını ileri sürüyor, mahkeme tarafından yakılma tehlikesine karşı da Leonardo da Vinci’nin çizimlerini göstererek meydan okuyordu. Zamanın heykeltraşlanın heykellerinde de bu oranı kullandıklarını belirtmeleri üzerine bu oran ‘Tanrısal Oran’ olarak da anılmaya başlandı.
Konum: Güney Amerika’nın güneyinde, güneyde Atlas Okyanusu kıyısında yer alır. Atlas Okyanusuna kıyısı 4.000 km`yi aşar. Güneyinde ve batısında Şili, kuzeyinde Bolivya ve Paraguay, kuzeydoğusunda Brezilya ve Uruguay yer alır.
Coğrafi konumu: 34 00 Güney enlemi, 64 00 Batı boylamı.
Haritadaki konumu: Güney Amerika.
Yüzölçümü: toplam: 2,766,890 km².
Kara: 2,736,690 km².
Su: 30,200 km².
Sınırları: toplam: 9,665 km.
Sınır komşuları: Bolivya 832 km, Brezilya 1,224 km, Şili 5,150 km, Paraguay 1,880 km, Uruguay 579 km.
Sahil şeridi: 4,989 km.
İklimi: Arjantin, tamamen güney yarıkürenin ılıman iklim kuşağında yer alır. Kuzeyinde yağmurlu subtropikal iklim hakimdir, güney bölgesinde ise sub-kutupsal bir iklim hakimdir. Yazları hava sıcak ve rutubetli kışları ise serindir.
Arazi yapısı: Kuzeydoğudaki astropik düzlükler, Pampalar, Patagonya ve dünyanın en sarp yükseltilerinin bulunduğu Andlar Bölgesi olmak üzere Arjantin dört ana bölgeye ayrılır. Arjantin topraklarının büyük bölümü kıraç yada yarı-kıraçtır.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Laguna Del Carbon -105 m; en yüksek noktası: Cerro Aconcagua 6,960 m.
Doğal kaynakları: Pampalarda verimli topraklar, kurşun, çinko, kalay, bakır, demir yatakları, manganez, petrol, uranyum.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %10.
Otlaklar: %52.
Ormanlık arazi: %19.
Diğer: %19 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 15,500 km² (2003 verileri).
Doğal afetler: Andlar Bölgesinde yer alan San Miguel de Tucuman ve Mendoza arazileri deprem riski taşırlar; Pampalar başlayan şiddetli kasırgalar kuzeydoğuya doğru ilerleyebilirler; yoğun su baskınları yaşanabilir.
Coğrafi Not: Güney Amerika’nın ikinci en büyük ülkesi. (Brezilya’dan sonra).
Nüfus Bilgileri
Nüfus: 39,921,833 (Temmuz 2006 verileri).
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %25.2 (erkek 5,153,164; kadın 4,921,625).
15-64 yaş: %64.1 (erkek 12,804,376; kadın 12,798,731).
65 yaş ve üzeri: %10.6 (erkek 1,740,118; kadın 2,503,819) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.96 (2006 verileri).
Mülteci oranı: 0.4 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.05 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.05 erkek/kadın.
15-64 yaşlarında: 1 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.7 erkek/kadın.
Toplam nüfusta: 0.97 erkek/kadın (2006 verileri).
Bebek ölüm oranı: 14.73 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 76.12 yıl.
Erkeklerde: 72.38 yıl.
Kadınlarda: 80.05 yıl (2006 verileri).
Ortalama çocuk sayısı: 2.16 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.7 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 130,000 (2001 verileri).
HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 1,500 (2003 verileri).
Ulus: Arjantinli.
Nüfusun etnik dağılımı: beyazlar (çoğunlukla İspanyol ve İtalyanlar) %97, melezler, Amerika Kızılderilileri ve diğer beyaz olmayan gruplar %3.
Din: Roma Katolikleri %92 , Protestanlar %2, Museviler %2, diğer %4.
D
kazı bilimci
Arkeoloji ile uğraşan kimse.
kazı bilimi
Tarih öncesi ve eski çağlardan kalma eserleri tarih ve sanat açısından inceleyen bilim.
Konum: Güneydoğu Avrupa’da, Adriyatik Denizi kıyısında yer almakta olup, kuzey ve kuzey doğuda Karadağ, Kosova, doğuda Makedonya, güney ve güney batıda Yunanistan ile komşudur.
Coğrafi konumu: 41 00 Kuzey enlemi, 20 00 Doğu boylamı.
Haritadaki konumu: Avrupa.
Yüzölçümü: toplam: 28,748 km².
Kara: 27,398 km².
Su: 1,350 km².
Sınırları: toplam: 720 km.
Sınır komşuları: Yunanistan 282 km, Makedonya 151 km, Karadağ 172 km, Serbistan 115 km.
Akarsuları: Kuzeydeki İşkodra Gölü (368 km²) Balkanlardaki en büyük gölüdür. Ohri Gölü 362 km² güney-doğudadır ve Balkanların en derin gölüdür. Prespa Gölü ise Makedonya, Yunanistan ve Arnavutluk arasındadır. Bunların dışında kuzey ve kuzeydoğusunda küçük alp gölleri mevcuttur. Drin, Mati, İşmi, Erzeni, Şkurbini, Semani, Niosa başlıca ırmaklardır. 152 ırmak ve çay, 5 baraj, 200 kaynak (içme suyu ve mineral) vardır.
Sahil şeridi: 362 km.
İklimi: Ilıman iklim; kışlar soğuk, bulutlu, yağışlı; yazlar sıcak, açık, kuru geçer; iç kısımlarında daha soğuk ve daha rutubetli bir iklim hakimdir.
Arazi yapısı: Arnavutluk dağlık bir ülkedir. Ülkenin batısında denizden yüksekliği 300 metre olan platolar olmakla birlikte üçte ikisi dağlık ve tepeliktir.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Adriyatik Denizi 0 m; en yüksek noktası: Maja e Korabit (Korabi dağı) 2,764 m.
Doğal kaynakları: petrol, doğal gaz, kömür, krom, bakır, kereste, nikel.
Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %20.
düzenli ekilen topraklar: %5.
Otlaklar: %15.
Ormanlık arazi: %38.
Diğer: %21 (2005 verileri).
Sulanan arazi: 3,530 km² (1993 verileri).
Doğal afetler: yıkıcı depremler; güneybatı kıyısında su baskınları; kuraklık.
Nüfus Bilgileri
NüfuSu: 3,581,655 (2006 Temmuz ayı tahmini) Nüfusun %50 si kırsal alanda ikame eder.
Yaş yapısı: 0-14 yaş: %24.8 (erkek 464,954; kadın 423,003).
15-64 yaş: %66.3 (erkek 1,214,942; kadın 1,158,562).
65 yaş ve üzeri: %8.9 (erkek 148,028; kadın 172,166) (2006 verileri).
Nüfus artış oranı: %0.52 (2006 verileri).
Nüfus yoğunluğu: Nüfus yoğunluğu km²’ye 113,3 dir.
Mülteci sayısı: -4.67 mülteci/1,000 nüfus (2006 tahmini).
Cinsiyet oranı: doğumlarda: 1.1 erkek/kadın.
15 yaş altı: 1.1 erkek/kadın.
15-64 yaş: 1.05 erkek/kadın.
65 yaş ve üzeri: 0.86 erkek/kadın.
Toplam nüfus: 1.04 erkek/kadın (2006 tahmini).
Bebek ölüm oranı: 20.75 ölüm/1,000 doğan bebek (2006 tahmini).
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 77.43 yıl.
Erkeklerde: 74.78 yıl.
Kadınlarda: 80.34 yıl (2006 tahmini).
Ortalama çocuk sayısı: 2.03 çocuk/1 kadın (2006 tahmini).
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.01den az (1999 verileri).
Ulus: Arnavut.
Nüfusun etnik dağılımı: %95 Arnavut, %3 Yunan, diğerleri %2 2 (Roman, Sırp, Bulgar).
Dinler: %70 Müslüman, %20 Arnavut Ortodoksu, %10 Katolik.
Dil: Resmi dil Arnavutçadır, ayrıca Yunanca konuşulmaktadır.
Okur yazar oranı: 9 yaş ve üzeri bilgiler.
Toplam nüfusta: %86.5 (2003 tahmini).
Eğitim alanında Avrupa sta
Tedavi için gerekli malzeme : Sarımsak
Hazırlanışı : 1 diş sarımsak, iyice dövülür. Arpacığın üstüne sürülür. 20 dakika sonra, ılık su ile yıkanır.
belgelik
Belge ve yazıların saklandığı yer.
anat. atardamar
Kalbin sağ karıncığından akciğerlere, sol karıncığından vücudun diğer bölümlerine kan taşıyan damar.