(f.). 1. Taramaya zorlama veya müsaade etmek: Çocukları kime taratıyorsunuz; kendi saçını başkasına taratıyor; bu çocuk kendini taratmıyor. 2. Taş ve mermeri tarak denilen dişli çelik kalemle kazdırmak, düzeltmek: Şu taşları taratmalı. 3. Havuz veya deniz dibini tarak denilen kazma şeklinde kürekle veya bu işi gören duba ile ayıklatmak: Havuzu, limanı taratmak. Aratıp taratmak = Her tarafını karıştırarak teftiş ettirmek.