(i. A.). 1. Alışma, Ar. imtizaç, ünsiyet: Bu hava ile ülfet edemedim. 2. Görüşme, konuşma: O, kimse ile ülfet etmez. 3. Dostluk, sevgi. 4. Huy etme, itiyat: Tütün zararlı şeydir ama ülfet edenler vazgeçemezler.
(i. A.). 1. Zahmet, meşakkat, zahmetli iş, ağır görev: Faydalı bir iş, lâkin külfeti çok. O kadar külfete kim katlanır? 2. Lüzumsuz zahmet ve meşakkat, boş yorgunluk, kolay yapılması mümkün bir işin zahmetli olarak yapılması: Böyle şeylerle uğraşmak külfettir. Bu külfete ne lüzum var? 3. Kendini zorlayarak zahmetle iş görme, özenerek yapılan iş. Sâdelik zıddı: Onun şiirlerinde külfet vardır. Külfetle söylenilen şiir bellidir. 4. Resmî muamele, uzun protokol, teklifli muamele: Aramızda öyle külfete hiç lüzum yoktu.