(i). zina, evli biriyle gayri meşru cinsi münasebet. adulterer (i). zina yapan erkek adulteress (i). zina yapan kadın adulterine (s). gayri meşru (çocuk). adulterous (s). zina eden; caiz olmayan, memnu.
1.Halka duyurmak için kısaltılmış şekilde hazırlanan resmî bilgi: Sağlık bülteni, meteoroloji bülteni. 2.Bir cemiyet veya dairenin çalışmalarını aksettiren mevkute: Karayolları bülteni.
1.Os manii devlet teşkilâtında sadâret (başba kanlık) makamından yazılan bir çeşit emirnâme ki, dîvân yazısıyla yazılıp başında o makamın büyük mührü bulunurdu.
2.Bir vali veya diğer bir makamdan yazılıp iş sahibinin eline verilen açık emir-nâme.
3.Kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesine kadar olan subaylara, meretlerinden verilen tevcih-nâme.
(f). emanet paranın açığını ödemekten kaçınmak, taahhütlerini yerine getirmemek; mahkemede ispatı vücut etmemek; spor karşılaşmasına zamanında gelmeyip hakkını kaybetmek ; ifa etmemek, ödememek;ispatı vücut etmediğinden mahkum etmek.
(i). güçlük zorluk, müşkülât: güç şey, engel, mânia: nazlanma, itiraz; sıkıntı, problem. be in difficulties parasız kalmak. make veya raise a difficulty güçlük çıkarmak.
Avrupa’da (özellikle İngiltere) FM radyo sinyallerinin yerini alması beklenen bir standarttır. Bu yayın türü sayesinde, hem data hem de ses DAB uyumlu yazılımlar vasıtasıyla iletilebilmektedir.
(i). hassa, meleke; güç, iktidar,yetenek, kabiliyet, kuvvet; (A.B.D.) bir okulun öğretmen kadrosu; bir üniversitenin öğretim üyeleri (topluca); üniversite dalı, branş, fakülte.
1.Gürüldeyen şeyin sesi, büyük ses: Ormanda vahşî hayvanların gürültüsü işitiliyordu. Arabaların, yıkılan duvarın gürültüsü.
2.Muhtelif ve karışık sesler, patırtı, şamata, velvele: Çocuklar çok gürültü ediyordu; gürültü, patırdı dinleyemem.
3.Gök gürlemesi, Ar raad.
4.Karışıklık, kavga, Ar. nizâ İşçiler arasında bir gürültü olmuş, bir gürültü koptu. Gürültüye gitmek = De; bilinmeyerek ziyan olmak. Gürültüye p. buç bırakmamak = Korkmadan bildiği gibi yapmak.
Gürültü azaltma teknolojisi küçük, dahili mikrofonlar kullanarak dış gürültüyü algılar ve hoparlör sürücülerine buna eşit ancak azaltıcı karşı sinyal gönderir. Bu, 50-1.000Hz aralığındaki sürekli gürültüyü engeller ve klima, otoban ve uçak kabinlerinden gelen gürültüyü azaltmak için özellikle uygundur.
Gürültü Azaltma özellikli kulaklıklar, aktif gürültü kontrolü aracılığıyla istenmeyen ortam seslerini azaltır. Ortam gürültüsü %99’a kadar azaltılabilir. Kulaklıkları tıkaç olarak da kullanabilir ve nerede olursanız olun, özellikle de seyahat ederken takıp sessizliğin tadını çıkarabilirsiniz.
İnsanlar üzerinde olumsuz fizyolojik ve psikolojik etkiler yaratan, arzu edilmeyen sesler. Gürültü kirliliğinin başlıca kaynakları arasında uçakların çalışması, yol trafiği, inşaat ve ağır donanım bulunmaktadır.
Ses dalgalarının neden olduğu hava basıncına göre değerlendirilen ve dB(A) birimine göre belirtilen gürültü değerlendirmesidir. Örneğin sakin bir konuşmanın şiddeti 50 dB(A), tren geçişinin çıkarttığı gürültünün şiddeti ise 100 dB(A)dır. ( Lärmstärke/loudness )
(I.). Sessiz, patırtısız, şamatasız, sükûnetle, sessiz olarak yapılan: Gürültüsüz iş, gürültüsüz, patırdısız bir düğün oldu. Sessizce, sükût ve sükûnetle, gürültüsüz çalışıyor.
(i. T. A.). Osmanlı hânedânında «sultan» denen imparatorluk prenseslerinin kızlarına verilen resmî unvan. Bu prensesler, yalnız ana tarafından Osmanoğlu’dur.
(i. Fr.). Bir hastalığı teşhis etmek ve tedavi şeklini kararlaştırmak için birkaç doktorun toplanıp müşavere ve müzakereleri, Osm. müşâvere-i tıbbiyye.
reduce. shrink. zoom out. to make sth smaller. to shrink. to diminish. to humiliate. to deprecate. to underrate. abase. demean. disparage. lessen. minify. minimize. overshadow. scale down.
1.Bir milletin manevî varlığını ve düşünce birliğini meydana getiren fikir ve sanat mahsullerinin, an’anelerin bütünü.
2.Fikrî çalışmalarla çeşitli zihnî melekelerin gelişmesi, zenginleşmesi. 3.Bu zenginleşmeye temel teşkil eden bilgilerin bütünü. Kültür-fizik = Beden eğitimi.
(I. A. «lems» ten imef.) (mü. mültemese). İltimas olunan, biri tarafından korunarak İlerlemesi rica olunan: O adam mültemestir; o, filânın mültemesidir.
1.İltizâm eden, bir şey veya şahsı lâzım sayıp taraftarlık gösteren.
2.Tahsildar (c. mültezimin). Eskiden götürü olarak bir yerin vergisini üzerine alan: Aşâr mültezimi; maden kömürünün, filân gölün balık avının mültezimi.
Multi Burst, dijital fotoğraf makinesinin otomatik olarak 16 fotoğraf çekmesini ve bunu bir JPEG dosyası olarak kaydetmesini sağlar. Bu fotoğrafları, fotoğraf makinesinde 0,8 saniyelik aralıklarla veya PC ekranında 16 görüntülü bir kurgu halinde izleyebilirsiniz.
9 farklı kamera açısından çekilen video görüntüleri (örneğin canlı konserler ve spor etkinliklerinde) DVD’de saklanabilmekte ve oynatım sırasında kullanıcı tarafından anında seçilebilmektedir. Bu DVD oynatıcı işlevi, yalnızca oynatılan DVD’de çok açılı çekimler bulunduğu zaman kullanılabilir.
DVD Video biçimi, diske, bir dizi farklı film öyküsünün kaydedilmesine izin vermektedir. İzleyiciler, oynatma sırasında hikayenin nasıl gelişeceğini seçebilirler.
s., i. çok yönlü, çok kısımlı, katmerli; i., elek. çok safhalı cereyan; mat. katsayı. multiple choice testlerde cevaplardan birini seçme usulü. multiple circuit elek. çok safhalı devre. multiple reentry vehicle birkaç ayrı bomba taşıyan roket. least c
(f.) gizlemek; (astr.) önüne geçip gizlemek (güneş veya ayın bir yıldızı kapaması gibi); kaybolmak (bir görünüp bir kaybolan fener kulesi ışığı gibi). occulta'tion (i.) gizleme.
(s.) büyü ile ilgili; esrarlı, tabiattan üstün; gizli, saklı; bilinmez, anlaşılmaz. occult arts büyücülük gibi faaliyetler. occultism (i.) gizli kuvvetlere inanma ve onları etkisi altına alma. occultist (i.) bu işlerle uğraşan kimse.
Özellikle ruhlar dünyasıyla ve evrenin bilinmeyen güçleriyle ilgili bilgi dünyasına dayalı çeşitli kuramlar, uygulamalar ve ayinler için kullanılan genel ad.
3.Osmanoğulları’nda imparatorluk prensesi: Ayşe Sultan. Vâlide-Sultan = Osmanlı hükümdarının annesi olan Türk ana imparatoriçesi. Hanım-Sultan = Annesi sultan olan Osmanlı prensesi.
A ruler, or sovereign, of a Mohammedan state; specifically, the ruler of the Turks; the Padishah, or Grand Seignior; officially so called. the ruler of a Muslim country.
Literally 'Holder of Power'' a mortal Islamic king who does not claim to be a caliph; among Cainites; a generic term for the preeminent vampire in a city or other large domain.
i. hanım sultan, sultan karısı, kızı veya kız kardesi, valide sultan; sarayda cariye; İzmir'in çekirdeksiz kuru üzümü, sultani. sultaness i. sultan karısı veya validesi.
Literally 'Holder of Power'' a mortal Islamic king who does not claim to be a caliph; among Cainites; a generic term for the preeminent vampire in a city or other large domain.
s., i. son, nihai, en son, en uzak; esas, cüzlere ayrılmayan, çözümlenemez; müfrit, aşırı; en büyük, en yüksek (kuvvet); i. sonuç. ultimate reality son gerçek. ultimate weapon herkesi öldürecek olan silâh. ultimately z. eninde sonunda, nihayette.
Cyber-shot® U, şık ve zarif bir alüminyum gövdeye sahiptir ve yalnızca 87 gram ağırlığındadır. Hafifliği ve küçüklüğü (yalnızca 84,5 x 39,8 x 28,6 mm) harika tasarımını güçlendirmektedir.
i. çok ufak cisimleri yandan verilen ışık vasıtasıyle görülür hale getiren mikroskop, ültramikroskop. ultramicroscopic s. mikroskopla görülemeyen; ültramikroskopa ait.
s., i. dağların ötesinde; Alp dağlarının güneyinde bulunan; i. Papanın mutlak yetkisi olmasına taraftar kimse. Ultramontanism i. Papanın mutlak hakimiyetini fazlasıyle isteyen zümrenin sistemi.
Gözle görülmeyen, dalga boyları yaklaşık 4000 angströmle 200 angström arasında olan, mor ışının ötesinde yer alan, yapay olarak da elde edilip tıpta kullanılan bir ışınım.
Microsoft, Intel ve Samsung tarafından geliştirilen, tablet PC’Ierden daha küçük, ultra portatif kişisel bilgisayarlar. Windows XP Tablet Edition kullanırlar.
i., f. tonoz, çatı kemeri, kemer; gök, sema; mahzen; kasa; yeraltında kemerli kabir; f. kemer yapmak, üstüne kemer çevirmek. bank vault banka kasası. vault'ing i. tonozlu yapı, kemerli yapı; kemer yapma sanatı.