Uzaktan kumanda sinyalleri alıcıya iletmenin yanı sıra, alıcıdan menüler, RDS bilgisi gibi bilgileri de alır. Bunlar uzaktan kumandanın LCD ekranında görüntülenir.
Yerel Uygulama Kontrol Veri Yolunu kullanarak cihazla iletişim kuran bir uzaktan kumanda. Ev video kaydedicileriyle, bir oynatıcıyla birlikte senkronize düzenleme olanağı sağlayan değiştirilebilir kumanda işlevleri sunar.
(MÜZAKERE) (i. A. «zikr» den masdar) (c. müzâkerât). 1. Bir iş hakkında söyleşme, bir karar vermek üzere bir yere gelinip fikir söyleme: Bu işi yarın müzakere edeceğiz. 2. Bir meclis veya mahkeme heyetinin karar vermeden önce durumu tenha ve gizli olarak konuşması: Hâkimler müzakereye çekildi. 3. Talebenin birleşip dersleri birlikte çalışıp söylemesi: Bizim okulda günde iki saat müzakereye mahsustur, müzakere koğuşu.
(i.). 1. Eskiden bir kalemde yazılan yazıları okuyup yanlışlarını düzelten kâtip: Kalemin müzakerecisi. 2. Okullarda dersleri tekrar ve müzakere eden yardımcı öğretmen: Sınıfımızın müzakerecisidir (eskimiştir).
Her objektifin temel ölçüsüdür. Görüş alanını ve dolayısıyla nesnenin ne kadar büyütüldüğünü belirtir. Odak uzaklığının kısa olması, geniş görüş alanı ve düşük büyütme oranı anlamına gelir. Odak uzaklığının uzun olması, dar görüş alanı ve yüksek büyütme oranı anlamına gelir.
Dijital ve 35 mm fotoğraf makineleri, farklı odak uzaklıklarına sahip objektiflere sahiptirler. Odak uzaklığı, objektif ile sensörün yüzeyi arasındaki mesafedir. Tipik dijital sensörler, 35 mm filmin doğrusal boyutlarının yaklaşık altı biri kadardır. Görüntünün daha küçük dijital sensör üzerine yansıtılabilmesi için, odak uzaklığının aynı ölçüde küçültülmesi gerekmektedir. Örneğin 1/4 inç CCD kullanırken, odak uzaklığının 35 mm filme göre düzeltilmesi için 9,5 faktörüyle çarpılması gerekmektedir.
(i.) (aslı tutmak’tan: tutsak). 1. Kuş ve yabanî hayvan tutmaya mahsus Alet, Fars. dâm: Tuzağa düşmek, tuzağa tutulmak. 2. Pusu: Kendisine tuzak kurmuşlar. 3. mec. Hile: O, bir tuzaktır.
(i.). 1. Zaman ve yere yakın olmayan, uzun süren: Arabistan buradan uzaktır; o vakitler artık uzaktır. 2. Muhtemel olmayan, beklenmeyen, ihtimal dışı: O işi çok uzak görüyorum. 3. Muhalif, uymaz, uyuşmaz: O adamın fikirleri bana uzaktır. 4. Uzak yerde: Uzak oturuyor; benden uzak. Uzak düşmek = Birbirinden uzak bulunmak. Uzakta bir yer: Uzağa gitmek, uzaktan gelmek. Uzak akraba = Birkaç kuşak önceden, öteden akraba. Uzaktan bakmak = Seyirci kalmak, müdahale etmemek, karışmamak.
Elektromanyetik enerjinin bulunmasıyla sözgelimi havadan fotograf çekme gibi, fiziksel özelliklerle ilgili uzak mesafelerden bilgi toplama yöntemi. ( Remote sensing )